1920’lerde, “Yakın Doğu İşlerini Çözmek için Lozan Konferansı” sadece Kürdistan coğrafyasında değil, Arap toprakları üzerinden de parçalanıyor.
IŞİD (Irak Şam İslam Devleti); hedef olarak koyduğu ve ismini de ona göre şekillendirdiği Bağdat- Şam hattını, Sünnilerin özlemle bekledikleri ve Saddam döneminde alışık oldukları devlet şeklinde yönetilmeye ve ondan aşağı bir yönetilmeyi sindiremedikleri için, bir Sünni devlet şeklinde örgütlüyor.
İŞİD’in bu hedefine, pek çok yerin yanı sıra, en prestijli alanlar içinde, belirgin olarak Necef, Rakka’nın ve son olarak Musul’u ele geçirmesi, olduğundan da kısa sürede Irak Suriye sınırını birleştirerek başarıya gitti.
IŞİD Yakın Doğu’da güç dengeleri içinde, kendisini kullanmaya açarken, aslında kendisi farlı denge ve çelişkileri, gerek devletlerarasında, gerek dini ve toplumsal çelişkileri ve geleneksel İslam şiddetini arkalayarak iyi kullandığı anlaşılıyor. Adeta kendisini kullanmaya açtı, ancak kendisi destek aldığı devlet ve güçleri kullandı, güç topladı.
Şii Suriye devletine, Şii Irak yönetimine vurması için teşvik eden, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin aktif desteklerini aldı.
İŞİD Kürdistan’da PYD’yı sınırladığı ve onunla çatıştığı için ayrıca Türkiye tarafından rahat örgütlenmesine ve hareket alanını genişletmesine ve AKP başta olmak üzere tüm Türk milliyetçi kesimlerinin de sempati ve desteğini kazandı, kendisine olanak sağladı ve İslami Sünni Türk- Kürt pek çok halktan insanların militan olarak kendilerine katılmalarını sağladı.
Genel olarak Kürt hareketi içinde sağlıklı bir Ulusal Birliğin olmaması ve özellikle PYD ve KDP arasındaki çelişki ve çekişmeleri iyi kullandı ve sınır hattındaki denetimsizlikte kendine olduğundan da fazla bir hareket serbestîsi sağladı.
İçten, yıllardır yönetimde olan Suriye BAAS partisinin Sünnilere yaptığı baskı ve onları bunaltır düzeyde sindirme politikaları ile koyduğu hedef ve eylemleri ile Sünni kitleden destek bulması, Sünni İslami güçler arasındaki aşiret ve örgütlerden de destek görmesini sağladı.
Saddam iktidarının tepeden vurulup dağıtılmasına rağmen, kitle desteğinin ayakta kalan durumunu arkaladı ve aşiretlerden, eski ordu güçlerine, bürokrasiden sıradan halka kadar tamamını cephesine katacak bir politika izledi.
Amerika ve Avrupa devletlerinin IŞİD’i terör örgütü içine almış olmasına rağmen, uzun süren Birinci ve İkinci Körfez Savaşları ile bunların politik başarısızlıkları ortaya çıkmış, fiziki müdahale edemeyecek durumu çok net tespit etmiş olmalarının neticesinde, rahat hareket etme imkânlarını sağlamıştır.
Kürt hareketinin, kendi içinde barıştan uzak ve ittifaksız kalması ve özellikle IŞID ile ile savaşan PKK’nin statüsünü, statüsüzlük düzeyinde tutması, ulusal bayrak, ulusal devlet ideallerinden uzak durması, Kürdistan güçlerinin parçacı yaklaşımları ile IŞID’in hareket alanlarını daraltan (hendek gibi) girişimlerin de kendilerine karşı yapıldığı gibi tartışmaların yaratılması, IŞİD’in işini kolaylaştıran bir durum olmuştur.
PYD’nin Federasyon değil de, özerk Kanton siyaseti, aslında daha evvel Amerika’nın “Irak bölünmemesi için” ileri sürdüğü, Şii Irak yönetiminin de dayattığı, ancak başta KDP-I olmak üzere Güney Kürdistan yönetiminin halkı da arkalarına alarak “Ji bo desthılatdarîya Kurdistanê Federasyon!” şiarıyla, Güney Kürdistan’ın yönetim birliğini, parlamentosu, savunma gücü için, Kürt halkı ile birebir alakalı ve yönetici olarak kendisini dayatması, maaşlarından eğitimine, idari yapısından sağlık ve ekonomik kaynaklara Kürt devleti idaresi olarak kendini örgütlemesi, coğrafyanın kaynaklarının özerinde özgün olarak sadece kendisinin söz sahibi olarak örgütlemesi, bugünkü sağlam gücü ortaya koymuş ve gelişmeye açık bir zemini yakalamayı getirmiştir. Bu da KDP-I’ı diğer Kürt örgütlemeleri içinde statüko olarak bir adım daha öne çıkarmış, şimdi bu adımı bağımsızlık fikriyatı ile daha uzun atmaya namzet bir devletli parti konumuna yükseltmeyi aktüelleştirmektedir.
PKK’nin Kuzeyde, demokratik Cumhuriyet ile kendisini “Türkiye’nin demokrasi mücadelesine angaje etmesi, benzer tarzda ve ona yakın PYD’nin “Özerk Kanton” siyaseti Kürdistan coğrafyası üzerinde ilişkide bulunduğu halk ile eşit bir yönetim hedefinden yoksundur.
Kantonlar, Suriye BAAS partisinin Rojava Kürdistan’ını birbirinden ayıran ve araya bend olarak sürgün edilen Kürtlerin yerine yerleştirilen Arapları kaldırmayı hedeflememektedir. Bu durumda özerkliğin sınırları yerel yönetimleri aşacak durumda bile olmadığı için, “Rojava Devrimi” dedikleri şey reform düzeyinin bir parçasını aşamamaktadır. Bu durum; kendini yönetecek bir Kürt devleti şeklindeki Kürt Milli Kurtuluş mücadelesinin bir özlemi şeklinde sindirilmediği için fasit bir çember içine sokulan Kürt mücadelesi “Devrim” düzeyine yükselememektedir. Bu da ayrıca IŞİD ile çatışan Kürdistan’ı gücün geride kalmasına vesile olmakta, hatta “Türkiye IŞİD yerine bize sahip çıksaydı, biz Rojavada ki Kürtler Türkiye’yi tercih ederdik” demeye kadar vardırdı Salih Müslim. Ancak Türkiye Kürt hareketinin belirlediği sınırlı yerel yönetimle uğraşırken, hatta “Rojava Kilittir“ diye diğer bölgelerdeki hareketliliği sınırlayan, eylemsiz ve faaliyetleri sadece “cezaevlerindekiler çıksın”, “seçimlerde başarı sağlansın”, çözümü olmayan sözde “çözüm süreci devam etsin” ile sınırlandırıldı. Bu durum da IŞİD’in ve diğer anti-Kürt devlet ve örgütlerine zaman kazandırıyor ve elini güçlendiriyor.
Türkiye IŞİD’den daha da çekinmemekte ve gelecekte birlikte iş yapmaya aday durumdadır. Musul Konsolosu ve çalışanlarının alıkonulması tamamen blöftür. Türkiye ve IŞİD’ın ortak aklıdır. Çünkü İŞİD Suriye\'ye karşıdır. Maliki\'ye Karşıdır, Kürt hareketinin hareket alanını daraltmaya aday bir durumdadır. Bu kör Türkiye’nin istediği bir göze karşı, IŞID ile açılan iki göz gibidir.
Musul’un IŞID tarafından alınması ile Kürt cephesinde şu sonuç ortaya çıkmıştır:
Kürt hareketinin, kendini Kürdistan Ulusal Kongresi şeklinde örgütlemesi,
Artık, Kanton, eyalet, özerklik değil, en azından federasyon ama Bağımsızlık hedefine açık ve uygun kendini konumlandırması,
Askeri güçleri arasında bir uyum ve birlikteliğin, hatta bir komuta merkezinde sadece ve sadece Kürdistan’daki tüm işgalcileri hedefler bir direniş sergilemesi,
Laik sekiler ve tüm Kürtleri kucaklar bir siyaset güderek, tüm dini ve etnik kesimlerin kendilerini özgür hissedeceği, demokratik bir siyaset ile Kürdistan\'ı bir demokrasi adasına çevirecek, gelecekte aklın yolunun kazanacağı, din kardeşliği üzerinden değil, Kürt ve Kürdistan kardeşliği üzerinden tüm halkların dostluğunu esas alan bir siyasi güvence yaratarak çözüme yaklaşma ve Kürdistan’ı yeni bir akıl, yeni bir sevgi ve baştanbaşa yeni özgürlük anlayışı ile bir inşa süreci ile kurulabilir.
Sömürgeci devletlerin, Kürtler lehine gelişen koşulları ve güç dengelerinin oluşmasının önüne geçmek, süreci olabildiğince Kürtlerin aleyhine çevirmek için bazı reformist bile sayılamayacak ve kişiler üzerinden küçük hesaplara tekabül eden politikaları ile Kürtlerin kazandığı ve yeni gelişen konjöktürel süreci ve krizi tersine ve lehlerine çevirmeyi denemektedirler.
TC, burada Abdullah Öcalan’ın tutsaklığından muazzam yararlanmakta ve Kürt hareketini Türk devletinin uzun ve hatta AKP’nin aktüel politikalarının içinde tutma becerisini göstermektedirler.
Son birkaç yıllık operasyonlar ve son dönemdeki tahliyelere eklenen, Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal’ın içinde bulunduğu sürgündeki 26 tutuklanma kararının kaldırılması, Kürt hareketine karşı bir taktikten ibarettir.
Musul’daki Türk konsolosu ve çalışanlarının alınıp başka bir yerde misafir edilmeleri de benzer taktikler içinde “Rehin alındı” denmesi, Türk devletinin sıradan taktik politikalarının neticesindedir. Konsolosluk ve görevlilerinin öldürülmesi bile bunun taktik bir alıkonulma olmadığı şüphesini ortadan kaldırmaz. Zira bu devlet İzmir\'i yakarak kendine kattan bir devlet olduğu akıldan çıkarılamayacak kadar, stratejisi için evini bile yakan bir devlettir. Bu gelecekte daha da netleşir.
IŞID devlet olarak ayakları yere bastığında, “Türkiye ile çatışır duruma gelmez” diye kesin bir şey söylemek de mümkün değildir. Ancak şimdilik IŞİD ve Türkiye\'nin Yakın Doğu, Orta Doğu politikaları genel çerçeveleri itibarı ile çakışmaktadır… Kürt siyaset sınıfının bunu iyi görmesi ihtimaldir.
15.06.2014 Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.