Pek çok açıdan bakıldığında, aklın yolu bizi bağımsızlığa taşıyor. Bir başka deyimle, bağımsızlıktan başka hiçbir strateji bizim acılarımızı dindirip, tam kurtuluşa götüremiyor. Burada sadece birkaç tartışılmayan nokta üzerinde durmaya çalışacağım.
Bizim bildiklerimiz, bizzat gördüklerimiz ve başkasının bildiklerinden ibarettir. Dünyayı ve düşünceleri yeniden keşif ettiğimiz yoktur. “Ben buldum, ben yaptım, ben yarattım!” demelerin de çok kıymeti harbiyesi yoktur. Ancak bazı sorunları aktüel kılma ve önceliğe almalarda tercihler, öncelikler olabilir.
Bu kısa girişten sonra, Kürt karşıtlarını bir yana bırakarak konuya girelim!
Önemli olan, başkalarının söylediklerinden çokça şeyi öğrenmek ve haberdar olmaktır. Önemle öğrenilip haberdar olunan şeyleri, bir senteze tabii tutmayı ve kendine uygulamayı bilmek esastır...
Kişi ya da toplum, kendini özgür kılarak düşünce oluşturmayı, sorunlara eleştirel, samimi, açık ve etik davranmayı “Yaşam tarzı!” haline getirmesi ile şahsiyetli olur.
Başkasının ileri düzeyde sağladığı düşünsel birikimlerini takip ederek, akıl süzgecinden geçirmeyi ve paylaşarak birlikte ilerlemek ile insanlık yönünü aydınlanmaya verir. Sonrası ise öğrenilenlerin mukayese edilmesinde kabiliyet gösterebilmektir.
Dünyadaki sorunları, gelişmeleri takip etmek, insanlığa yayılışını izlemek ve parçası olmayı becerebilmek hayatidir...
Biz geriye itilmiş toplum ve ulusların, kendimiz, yani dilimiz, kültürümüz, edebiyatımız, coğrafyamız, ekonomik yaşam kaynaklarımız, tarihimiz ve bizi biz olarak ilerleten kanonlarımızı yükleyerek, dünyanın gelişmişliğine dahil olarak yürüyüşümüzü hızlandırabiliriz.
Bunun için kendimizi dışımızdaki dünyaya, kendimiz olarak dahil etmemiz, anlatmamız için diplomasinin kural, kurum ve metotları ile ilerleme yaratıcılığını yakalamaksızın, cihana dahil olmak zordur.
Parçalanmışlık ve topraklarından koparılıp dünyanın en kalabalık tarihi sürgününü yemiş ulus halk Kürtlerin, millet olmaktan doğan haklarını, yaşadığı tüm dezavantajlarına rağmen, girdiği yeni süreci, yeniden lehine çevirerek, kendini dünya milletlerinin kurumsal düzeydeki varlığına ve arasına taşıyarak, meşru haklarını elde etmek üzere, “dünyalı olmak” için anlatmayı önüne koyarak konumlanırsa, diğer pek çok mazlum millet gibi, Kürtlerin de kazanmaması için bir sebep kalmaz. Bunun için, öncelikle kendi içinde, ulus halk topluluğu olarak, yeni, esnek ve üretken politikalara ihtiyaç vardır.
Devletler, çıkarları gereği, yüzyılı aşkındır anti-Kürt bir ittifak içinde, Kürtlerin yaşadığı total jenosidi görmezden geldiler ve halen bu tutum tümden aşılmış değildir... Ancak Kürtler, dünya kamuoyuna kendini; milletlerin, devletlerin düşmanı olarak değil, onların uluslararası kurumsal dostu olmak üzere, meşru bağımsızlık mücadelesini hassasiyetle anlatırsa, kendini kabul ettirir!
Elbette dünya millet ve devletleri ekseri olarak, Kürtlerin yaşadıkları süreçten kaynaklı olarak, büyük bir gelişmişlik sağlamış aradaki makas pek açılmıştır. Bu açık makası kapatmak zor, ama mümkündür. Bağımsızlık ve buna uygun politika ve konumlanmalar, dünyanın en büyük devletsiz milleti olan Kürtleri tanımak durumundadır. Başka yolu da yoktur. Yeter ki Kürtler, bunun bilincinde davransın... Özgürlük ve bağımsızlığın dünya ile kazanılacağını bilsin. Bilinsin ki ulusal sorun aynı zamanda uluslararası bir sorundur, Ankara, Tarhan, Şam, Bağdat sorunundan ötedir ve dünya sorunudur.
Mazlum millet ya da milletlerin kendi geleceklerini özgürce belirleme ve devletlerini kurma ve kendilerini özgürce yönetme hakları meşrudur... Zira, “Kendini yönetme özlemi olmayan ve hedeflemeyen topluluklar, millet olamazlar.”
***
Nikolay Çernisevki, Rusya'da kapitalizmin gelişmesi konusunda Karl Marks'a esin kaynağı olmuş ve Marks; “Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi’ni incelemek için, Rusça öğrenerek işe koyuldum.” diyerek planladığı konuyu çalışmış. Lenin'in de "Nasıl Yapmalı" eserini kaleme almasını, Nikolay Çernisevki’nin, "Ne Yapmalı" eserini inceledikten sonra “esinlendim” der. Nikolay Çernisevki'nin çalışmaları, çokça görüşün, aydınlanmanın, Rus halkçılığının/ yani narodnik düşüncenin oluşmasına katkı olmuştur.
Nikolay Çernisevki(1826-1889), ileri ve geri toplumlara dair, yaşadığı dönemde, İngiltere ve Yeni Zelanda'daki durumu mukayese eder, önemli tespitler yapar. Marks ve Lenin'in geri ve ileri toplum ya da ulusların gelişimine dair belirlemelerindeki düşüncelerine etkide bulunur. Yaşanan bir buçuk asırlık geçmiş ile “bu mukayesenin” doğruluğu sınanmış, ufuk açıcı tespitler olarak halen önümüzde durur. Nikolay Çernisevki’nin, tartışılması önemli örnektir ve Rus aydınlanması ve kanon eser olmayı aşarak, geri milletlere yol gösterici değerde olduğunu ortaya koymuştur.
Tabii sadece Nikolay Çernisevki ile de sınırlı olmayan “ezen- ezilen”, “geri-ileri” tartışmaları, yeni verilerle zenginleştirilerek, mazlum milletlerin izleyeceği siyaset metodunda, özgürlük ve bağımsızlıklarına ışık tutar.
Bir toplumsal olgu, bir ulusta yüksek bir gelişim düzeyine varmışsa, daha geri olan başka bir ulusun da o aşamaya ilerlemesi, ileri ulusun yaşadığı süreçten daha hızlı oluşabilir. İngiltere serbest rekabet sistemi sürecini 1500 yılı aşkın bir uygarlık mücadelesini vererek gerçekleştirir. Misal olarak Kürtlerin, o kadar uzun bir dönemi beklemeleri gerekir mi? Elbette hayır. Kürtlerin millet refleksi, yani Kürt milliyetçiliğine tutkunlukta sebat etmeleri ve uluslararası siyaseti, teknolojiyi, pazara kendi varlığıyla dahil olması, çok kısa sürede açılan farkı, “bağımsızlık” iradesi ve gelişimi ile kapatabilir.
Bu hızlanma, Kürtlerin ileri uluslar ile teması sayesinde sağlanır. Siyaset, ekonomi, bilim ve kültürel olarak, sömürgeci sistem ilişkilerinin ötesinde, dünya ile ilişkileri esas alarak bu başarısını gerçekleştirebilir.
Bu hızlanma, ileri ulusların etkisi sayesinde, izlediği yol ve varmak istediği hedefin ara aşamalarını seri hatta yapabilirse daha alt düzeyden, doğruca daha yüksek düzeye sıçraması ile olabilir. Bu da ancak bağımsızlık ile olabilecek bir durumdur.
***
Bir ulusun, ülkenin, topluluğun gelişmesi, bağımsız olarak dünya pazarına girmesi, temsiliyeti, kendini diğer milletlerle eşit görmesi ile dünya barışına, ekonomisine, kültürüne katılarak özgüvenli olur., Dünya insanlığına, üretimine ve gelişmesine ancak geçmiş tarihin ezen ulus kibircinden kurtularak katılabilir. Bu aynı zamanda kendine dinamiklik kazandırarak şevk ve mutluluk içinde ulusal değerlerini yaşayarak, olgunlaştırarak, geliştirerek dünya mirasının bir parçası haline getirebilir. Ulusal devlet, aynı zamanda bir ulusu uluslararası cemiyete katma kurumudur. Böyle anlaşıldığı zaman, ulus devlet toplumu dünyadan izole eden değil, bilakis katan bir rol oynar.
İleri ulusların deneyiminden yararlanma olanağı bulan geri uluslar, sadece mantıksal olanaklar değil, teorik bir varlık olarak günümüz teknolojisini de içselleştirerek, eğitim, ticaret, sanayi ve insan kapasitesi ile bu hızlanmış süreçte, geri kalmışlığındaki arayı kapatabilir. Bu, bireyden topluma bağımsızlık stratejisi ile birlikte, birlik, demokrasi ve eleştiri kültüründe de önem kazanımlar edinerek yol alır...
Bağımsızlık bilincinin gelişip yaşam bulması ile aşiret, bölge, grup, parti, diyalekt, ağız farklılıkları hatta farklı kültürlerin çatışmasını geride bırakarak, onların yan yana gelişme tekamüllerini ve birbirlerini anlayarak iç içe yaşamlarını geliştir, çokça tartışılan ara aşamaları da bu süreçte geride bırakarak önemsizleştirir. Pratik yaşam, yaşanan iç kavgaların ne kadar anlamsız ve gerilikten kaynaklandığını aşikâr kılarak, toplumu kendi geçmiş hata ve eksiklikleriyle yüzleştirir...
Zira 40-50 yıllık süreci yaşayan bizlerin de izlediği gibi, dünyada, Yakın Doğu'da ve Kürdistan’da yaşanan süreç ve dönüşüm, baş döndürücü oldu. Buna kendini -bağımsız olarak- uyarlamayan ulus ve topluluklar, beceriksiz kalanlar, sömürge ve sömürge ötesi jenosit koşullarında daha uzun sürede kendilerini var etmeleri mümkün olmayabilir, çabucak buharlaşabilir.
Bütün bu toplumsal ve ulusal gelişmedeki hızlanma, ancak yeni, kökten ve farklı bir toplumsal -ulusal kurtuluşu hedefleyen örgütlenme, eğitim, bilinç ve tutum ile mümkün olabilir.
18.-19.-20. yüzyılda yoğunlaşarak yaşanan felsefi ve toplumsal tartışmalardan esinlenerek, 21. ve daha ileri tartışmalara kendimizi açarken, özgür birey, özgür düşünce, özgür toplum, özgür ulus hedefini gerçekleştirebiliriz. Sonuçta geçerli tek ve başat olan, bütün özgürlüklerin kendini bulacağı sistem, mazlum ulusların bağımsızlığını meşru gördüğümüz anlayıştır. Bu meşruiyete sahip olmayanlar, demokrat değildir ve olamazlar.
İşgalci ve emperyal siyaset güden devletler, kendilerini toplumsal ve ulusal gelişmelere kapatarak muhafazakarlaşıyor, gelişmiyor ve ilerleyemiyor., Irkçılık, şovenizm ve faşizm o devlet ve toplumu insanlık suçlusu kılıyor, siyasi krizlerle boğuyor, böylece kurumlaştırmada inatlaştırıyor!
İtina ile bundan uzaklaşmak ve kurtulmak için, bağımsızlık ana çaredir, başka teşhisler oyalamacadır. Mazlumların oyalanmaya tahammülü olursa, geleceğini ıskalar…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.