Sünni Müslüman ve İslam Şeriatı ile yönetilen Osmanlı devletinin, gözde Yeniçeri Ordusu, Hacı Bektaşi Veli'ye, nereden ve neden bu kadar düşkün?
Osmanlı devleti neden bu kadar Hacı Bektaşi Veli'yi önemsemiş ve bayraklaştırmış?
Hacı Bektaşi Veli Tekkesini kuran ve temsil eden Balım Sultan, Seyit Ali Kızıldeli, Abdal Musa vs. Yeniçeri Ordusunda üst düzey komutan değil miydi?
Rêya Heqîyê İnançlılar; Yeniçeri Ordusu'nun yaptıkları işgal, talan, gasp ve her türlü etiksizliği, insanlara karşı bir suç teşkilatı olduğu ve bu özelliklerinden dolayı, II. Murat döneminde (1826) tasfiye edilene kadar, her tür gayri insani suçu işleme serbestisi ve alışkanlığına edinmişler. Buna rağmen, Enel Hak, Hak Yolu/ Rêya Heqîyê inancına sahip olanlar, kendi inançlarında “canlılar ve ürettikleri doğadandır ve kutsaldır” düşünce ve yaşamı içselleştirirken, inançlarına bu kadar zıt bir durumu benimseyen Bektaşiliği nasıl kabul eder hale geldiler?
Kendilerine "Aleviyiz" diyenler, her şeyi birbirine karıştırarak, neden Rêya Heqîyê inancının karşısında konumlandıklarının farkında değiller?
Rêya Heqiyê İnançlılar, bilvesile ile Şiia Müslümanlar gibi düşünmeleri ve kısmen yaşamlarına sokarak, “Ya Xızır” yerine “Ya Ali” diyerek, “Muharrem ayı” ya da “12 İmam” gibi Şiia Müslümanların yaşadığı şeyleri sözde de olsa kabullenerek, kısmen ircaa eden ve "Biz Şiia değiliz!" demeleri tezat değil mi?
Şiia Müslümanlığı yaşayan, İran İslam diktatörlüğüdür. Düşündükleriyle, İran devletinin yaptıklarını, Şiia tarihini inceleyerek, farklılıklarını öğrenme zahmetine girseler, yaşadıklarının farkını anlayarak yaşasalar fena mı olur?
Rêya Heqiyê inancı, MÖ. 2500 yıllarında var olan Güneş, Yağış, Hava, Toprak ve üretilenin çevresindeki mağdurlarla paylaşır bir inanç olarak, doğa merkezli MİTRA inancına dayanan ve bugüne kadar varlığını zor şartlarda, tüm tahripkar duruma maruz kalmalarına rağmen, Şah, Sultan ve pek çok devletin dayatmalarını boşa çıkarmış, boyun eğmemiş, kendisi olmayı benimseyerek sürdürmüştür...
Bugün Rêya Heqiyê inancını tamamen silmek üzere, Cem Evleri, Abdal Musa, Şah Kulu vs. vakıf ve dernekler üzerinden örgütleyerek, 4000-4500- bitirme planını ircaa etmektedirler.
Rêya Heqiyê inancını bitirmek üzere, İran ve Türk devletleri yoğun bir dayanışma içindeler.
Rêya Heqîyê İnancı; Şiia, Bektaşi, Nusayri, İsmaili, Caferili vs. değildir.
Rêya Heqiyê inancı, kişileri tabuu yapmaz. İnsanların da içinde olduğu tüm canlılar kutsal sayılır. Ancak pir, raywer, murşid ve derwiş(-dikkat edilirse Rêya Heqiyê literatürü Kürtçedir-) farklı farklı kademelerdeki eğitmen ve toplum önderleri, öğretmenleri ve danışmanları olarak kabul edilir. Pir, rayber/rêber/raywer, murşid ve derwiş topluma verdikleri eğitici, gol gösterici emeklerinden dolayı “çıralık” dedikleri desteği halktan alır. Bunun standardı, şartı, limiti yoktur ve herkes kendi gücü ve içinden geldiği kadar bir destek ile geçimini ve çalışmalarını bu istihkakla sürdürür,
Rêya Heqiyê inancı Yaresan/Enel Hak, Êzdilik inançları ile Mitra inancının devamıdır.
Rêya Heqiyê inancı kendi başına bir inançtır. Hıristiyanlık ve Müslümanlık bu inancı içine almak için çokça cüretkar davranmıştır. Roma İmparatorluğunun yaptığı baskılar neticesinde, halen Kürtlerin, Bizans’tan sonra kendilerine baskı yapan devletleri kast ederek, halen “Roma Reş” diye tanımlamaları dikkate değerdir.
"Kızılbaşlık" kavramı, Osmanlı devletinin, Safevi Ordusu ve taraftarlarına ya da Osmanlı saflarında yer almayanlara, "hain" manasında kullandığı bir ideam olmuştur. Süreç içinde bu sözcükle tanımlananların önemli kesimi, dışarıdan empoze edilen “Kızılbaş” terimi ile kendilerini tanımladıklarını görürüz. Kızılbaşlık sözcüğünün kullanılması, 1500 yıllarından sonradır ve evveliyatı yoktur.
Safevi devletinin “Kızılbaş” terimini kullanmasının nedeni ise, kırmızının güneşi andırdığı, bölge halklarının geçmişte güneşe ve kırmızıya kutsiyet biçtiği, kırmızı renginin sempati ile karşılandığını bilerek, İran devletinin Şahları, Şeyh Cuneyit, Şah Haydar ve sonra Şah İsmail/Hata-ı (- Ki Şeyh Cuneyt, Şah Haydar, Şah İsmail ailesi Sıncar dağında Êzidi iken, din değiştirip, İran’da, Şiia Erdebil Tekkesine tabi olur. Sonra, Şiia Safevi devletinde Erdebil Tekkesinde etkili olunca, Şah yani İmparator olmuşlar-) kendi askerlerinin beresini 12 İmamı anıştıran, 12 kırmızı bezi örgü ederek başlarına bağladığı bere ile simgeledikleri için, Osmanlı devleti Safevi devletinin Ordusuna “Kızılbaş Ordusu” olarak tanımlar. Burada Kızılbaş kavramı, askeri bir ordunun ismi iken, bir inanca yönlendirilerek, “hain” anlamında algılatmaya çalışılır. Sonuçta Rêya Heqiyê İnançlılar, Safevi ve Osmanlı Savaşında tarafsız ya da korunmak için İran Safevi devletine yakın durunca, “Kızılbaş” kavramının ihalesi adeta Rêya Heqiyê inançlılara kalmış olur.
Osmanlı devleti, Rêya Heqiyê ve diğer Batini İnançlıları safında tutmak için, Hacı Bektaşi Veli’yi ve Bektaşiliği, Osmanlı Şeyhul İslam’ına bağlı olarak, misyoner ve farklı bir teşkilatmış gibi göstererek, ancak Yeniçeri Ordusuna dahil bir tekke olarak, Balkan, Anatolya ve Kürdistan’da faaliyet yürütmüşlerdir. Bektaşilik, Balkan ve Anatolya’da Yeniçeri Ordusu vasıtası ile kısman etkili olup taraftar toplar. Ancak Kürtler arasında pek taraftar kazanamaz. Bektaşiliğin Kürtler arasında, zayıf bir şekilde, Arguvan-Hozat üzerinde 1940’lı yıllarda, Dersim tertelesi sonrasında oluşmuştur. Yaygınlık kazanması ise 1990 sonrasında Kurulan Cem evleri başta olmak üzere, “Alevilik” adına kurulan Şah Kulu, Abdal Musa vs. dernekler vasıtasıyla gerçekleşmiştir.
"Alevîlik” kavramı da, Arapların "Ali Ulvi"(Yüce Ali) sözcüğünden hareketle, 1880'lerden sonra türetilen ve birbirleri ile tarihi ve inançsal olarak alakası olmayan, Nusayrilik, Bektaşilik ve Rêya Heqîyê inancını da kapsayan içerikte, II. Abdulhamid ve daha sonra İTC'liler tarafından kullanılan kavramdır. Burada Rêya Heqîyê inancını asimile etme, kuşatma ve hatta Türk, Acem ve Arap kültürü içine alarak yok sayma planı vardır. Bu hususu dikkatlice düşünmek, araştırmak ve tartışmak önemlidir.
Ayrıca, Mitra inancının bugün neden Rêya Heqîyê, Yaresanî, Ezidilik inançları ile Kürtler tarafından ritüellerinin yaşatılarak, bugüne geldiğini de bilakis araştırmak çok değerli olur...
Mihtra İnancındaki ilk kırılma (MS. 300-400); Roma devletinin Hıristiyanlığı yaymak üzere, gerçekleştirdiği operasyonlardır. Ermeniler bu saldırılar karşısında, Bizans İmparatorluğuna bağlı Kilikya Kralığı’nı yönetme karşılığında, Hıristiyan olurlar.
İkinci büyük kırılma(MS.670); Arap İslam Ordularının, Ali ve Osman komutasında, Yukarı Mezopotamya’ya karşı giriştikleri ve “Darul Harp” tarzında yapılan işgal ve saldırılar neticesinde verilen kayıplar ve teslim alınmalar ile yaşanmıştır. Mitra İnançlı Kürtler, bu zor karşısında önemli bir kesim, istemeyerek Müslümanlığa iltihak olmuştur.
Üçüncü kırılma (MS: 1000-1100); 11. Yüzyılda, Bağdad Sünni Abası iktidarı tarafından, Ebul Wefa-î Kurdi ve Şeyh Adî başta olmak üzere, Yaresani, Êzidi, Rêya Heqiyê gibi Mitra kökenli inançlara karşı yapılan operasyon ile sinsi bir proje ile teslim alınanlar, kadim Mitra İnancı karşısında bir misyoner gibi çalıştırılmıştır. Bunun yankılarını “Serencam” belgelerinde de görürüz.
Dördüncü Büyük kırılma (1490-1530); 1500 yıllarındaki Safevi, Osmanlı devletleri arasındaki savaşta Kürdistan’ın bir tampon bölge olarak Sünni Osmanlı devleti ve Şiia Safevi devletleri arasında cereyan eden 1500 yıllarındaki savaşın yarattığı tahribat, yıkım ve parçalanmadır.
Beşinci Büyük kırılma;( I880-1908) yıllarda II. Abdulhamid tarafında gayri Müslimlere ve bu arada Mitra kökenli inançlara karşı sürdürülen baskı ile toplumu Sünni Hanefi kılma girişimidir.
Altıncı Büyük kırılma(1911…); İttihat Terakki’nin, Türk ve Müslümanlaştırma mühendisliği üzerinde yapılan sürgün, imha, tecrit etme ve askeri olarak yönelme, soykırıma uğratma tarzında gerçekleşir. Cumhuriyet döneminde bu proje hayata geçirilerek sürdürülür. Qoçgiri ve Dersim’de Kürt ve Rêya Heqiyê İnançlılara yapılanları düşünün.
En son 1980 Darbesinin ardında, Rêya Heqiyê inançlıların kazandığı muhalif kimliği bertaraf etmek üzere, geçmişten beri Seyid Doğan ailesi üzerinden yürütülen, Irkçı Türkçü ideolojiyle harmanlanan karşıt çalışmalar ile Cem evleri, Şah Kulu, Abdal Musa, Bektaşi Dernekleri ve hatta yer yer Pîr Sultan Abdal dernekleri vs. üzerinden kurumsal bir faaliyet hayatta geçirildi. Rêya Heqiyê inançlılar, bu kurumlara çekilerek, inançsal ve ulusal kimliklerinden uzaklaştırılıp, ırkçı, şoven, faşist ve aktif bir Kürt karşıtı örgütlenme içine çekilerek, yedinci kırılma yaşatılmaktadır...
Bu tarihi süreçleri, ayrı ayrı aydınlatmak hayattı önemdedir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.