Eğitim dünyasında akademisyenler ya kariyer derdine düşerek, entelektüel çalışmalardan uzak, iktidar siyasetine yakın, onun akıl vereni olur ya da akademiye uygun davranmaz, entelektüel yaşamı tercih eder, akademiyi bilim uğruna öteler.... Akademide kariyer basamaklarına tırmanan, doktor, doçent, profesör, üniversitede bölüm başkanı, dekan yardımcısı, dekan ve giderek siyaset merdivenlerini aşarak, danışman, bakan vs. ile çevresine, "Sen/siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?" diyerek, tüm insanlığa yukarıdan bakar !
Bu durumda olanlar, artık o bir toplum mühendisi ve kendi yabancısı olur.
Bir de akademi merdivenlerinden tırmanma yerine, entelektüel çalışmada yoğunlaşan, bilimsel çalışmaları yaşamın merkezine koyan insanlar vardır. Bu insanların, sömürge jenosidal sistemlerde akademide kalmalarının şartları yoktur. Entelektüel çalışmaları tercih ettikleri için, akademiden atılan, akademide tutunamayan çok insan biliriz. Özellikle darbe ortamlarında, entelektüel ve aydın insanların ister öğretim üyesi, ister öğrenci kesimden, üniversitelerde çalışma yapma imkanları bırakılmaz!
Bugün Akademide "iyi kariyer" yapan, dönemin ruhuna ayarlı konuşan, Profesörler var ki, tam resmi ideoloji ve siyasetine uygun!
***
Aydın ve entelektüel kavramları genellikle eş anlamlı kullanılır ki bu yanlıştır.
Aydın ve entelektüel faaliyetleriyle birbirini destekler.
Aydın ve entelektüel aydınlanmacıdır, tabu kırıcıdır...
Aydın ve entelektüel, devrimci, ilerici ve toplumun geleceği daha iyi görmelerine vesile olurlar.
Bu ortak hizmetleri aydın ve entelektüel kavramlarının farklı olmadıkları anlamına gelmez.
Zira aydınların ve entelektüellerin esas hedefleri farklıdır.
Entelektüel, bilimsel araştırmayı esas alır ve araştırmaya giriştiği olguyu detaylıca, sansürsüz analizini yapmaya yoğunlaşır, bilim metoduna/etiğine uygun tartışmayı esas alır.
Entelektüel insan, yoğunlaştığı düşün dünyasındaki çalışma alanları, kütüphaneler, laboratuvarları, gözlem ve olguya ilişkin hareketi farklı yönleri ile tahlil etmek, anlaşılır şekilde teorileştirmeyi esas alır.
Aydın insan, bir olguyu okur, öğrenir ve daha ziyade doğru tutum almayı esas alır. Aydın insan aynı zamanda doğru tutumdaki ısrarıyla bir eylem insanıdır.
Aydın insanın yoğunlaştığı alan, yanlış gördüğü/bildiği her şeye karşı tavır alır ve doğru olanı önerir.
Aydınların çalışma alanları, sahalar, sokaklar, kitleler, sahneler ve yanlış yapılan her şeyi eleştirir, doğruyu söyler, tavır alır ve yapar.
Aydın insan, yanlışa taviz vermez, duygusal tutum yerine prensip gereği doğru olanı göstermek için mücadele eder.
Bir insanın aydın, entelektüel, siyasetçi, ulema vs. her özeliği taşıması ya da her nitelikte gösterilmesi mümkün değildir. Bu tanımların tümüne yerleştirilen insan, tanımlanamayan, karmaşık insan olur ki, çoğu zaman övgüye mazhar kılmak istenirken, absürt aşağıladığını fark etmez, bilgisizliğini açığa vurduğunun bilincinde olmaz.
Aydın ile siyasetçinin de hedefleri farklıdır.
Bunu bilahare konuşalım!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.