“Güney Kürdistan'da Bağımsızlık Referandumu ve Tercih!” başlıklı 18.08. 2017 tarihinde www.nerinaazadi.com sitesinde yayınlanan makalemde de spot olarak belirtilmişti ki;
‘Bağımsızlık Referandumunda; Özgürlük ile Kölelik Arasında Bir Tercih Yapılacak: Özgürlüğü Tercih Edenler “EVET” Diyecek, Köleliği Tercih edenler “HAYIR” diyecek!’ demiştim. Bu belirleme afakî değildi ve sonucunda;
Kürdistan Yüksek Seçim Kurulunun resmi açıklamasına göre Kürdistan Bağımsızlık Referandumuna seçmenin % 72.16 iştiraki sonucunda, % 92.75 Evet, % 7.27 Hayır dedi. Referandumu izlemek üzere tüm dünyanın gazetecileri, Birleşmiş Milletler, Hewler ve Süleymaniye’de Konsolosluğu bulunan devletlerin ateşe, istihbarat ve görevli raportörleri ile isteyen herkes gözlemci konumunda idi. Bu açıdan çok şeffaf ve özgür bir ortamda gerçekleşti.
Seçim günü, İran, Irak ve Türk devletinin çeşitli bahanelerle tüm provakatif girişimlerine rağmen, peşmergelerin taciz edilmesi ve öldürülmesine rağmen, Kürdistan Bağımsızlık Referandumu’nun şeffaflığı adına büyük bir titizlikle güvenliği sağlanmaya çalışılarak gerçekleşti.
Sonra da aynı makalede konuyu, şu ara başlıklarla açmıştım;
‘Güney Kürdistan Halkı Referandumlar Konusunda Tecrübelidir!’,
‘Hiç Bir Şey Eskisi Gibi Değildir. Bağımsızlığın Koşulları Olgunlaşmıştır.’,
‘Kürtler Aşiret Çelişkilerini Aştı, İç Sorunlarını da Bağımsızlık Yürüyüşü ile Çözer!’,
‘Kürdistan; Uniter Bir İdare ile Yönetilmez!’,
‘Kürtler Arası Sorunlar, Karşılıklı Suçlama –Savunma ile Değil, Bağımsızlığa Tutkunluk ve Diyalog ile Çözülür!’
‘Her Sorun Kendi Merhalesinde Çözülür!’
‘Bağımsızlık Referandumu, Sıradan Tercih, Lalettayin Bir seçim Değildir!’ diyerek işlemeye çalışmıştım. Bu tespitlerin tamamı Kürdistan Bağımsızlık Referandumu sürecinde ve sonrasında tezahür olundu ve gidişat bu yönde gelişiyor!
Bağımsızlık Referandumu süreci, bizlere siyasetin düzeyini, tecrübeyi, yanılgıları ve temkinsiz ve uluorta değerlendirme yapanları, şoven ve sosyal şovenlerin gerçek yüzünü de açığa çıkarmayı yeniden teyit etti.
25 Eylül 2017’de yapılan Kürdistan Bağımsızlık Referandumu, Kürt halkının tüm düşmanları, tek ağızdan; “Yapmayın”, “Erteleyin”, “İstikrarı bozan referandum” vs. tespitleri ile akıl almaz karşı kampanyalar yürütürken, “askeri seçenek üzerinden de duruyoruz” diye yoğunlaşan tehditler, 24. 09.2017 tarihinde işgal ve dış darbeye vardırılan girişimler oldu, ancak Kürdistan yöneticileri ve partilerin dayanışması neticesinde akıllıca engellendi. Özelikle Kerkük’te İran, Irak ve Türkiye’nin Valiliği tasfiye etme girişimleri boşa çıkarıldı.
Ulusların egemenlik hakları, Ulusların Kendilerini özgürce yönetme hakları, Ulusların Kendi Geleceklerini Özgürce Belirleme Hakları, 25 Eylül 2017’de yapılan Kürdistan Bağımsızlık Referandumu ve sonrasındaki gidişat ile Kürtlerde bu haklarını kullanma arzusu, bin yıllık kölelikten kurtulma özlemi, hakkı ve özlemidir. Bu özleme karşı az sayıdaki Kürtlerin ve bölge devletleri içinde Kürdistan’da işgalci konumdaki devletlerin hasmahane ve menfi tutumları evrensel hukuk normlarına sığmadığı gibi insani de değildi.
Güneyde sandıklara gitmeden, bir gün öncesinden de görülen bir durumu sosyal medyada da paylaşmıştım!
18. 08. 2017 tarihinde yaptığım tahmini referandum sonucunun, % 80-85 olacağını 24.09.2017 tarihinde de belirtmiştim. Ancak başta Süleymaniye ve Halepce’de “Hayır” olarak hesapladığım olası oylar sandığa gitmeme şeklinde belirdi. Bu da “Evet” oylarını görünürde % 80-85’ten % 92.27’ye çıkaran bir durum oldu. .
Kürdistan Bağımsızlık Referandumunda, % 80-85 ya da 90 gibi ezici bir çoğunluk ile Kürdistan’ın Bağımsızlık Referandumundaki husus, Kürt halkının bağımsızlıkta iradesini birleştiren ortak tasa ve tasarımda birleşen millet olduğunu ortaya koydu. Çünkü devlet istemek, millet olmanın en önemli kriteridir. Pek çok olayda Kürt halkı bu tutumunu ortaya koymuştur. "Kürtler Devlet istemez" diyenlerin dili bu özlemi ve isteği düşürerek Kürtlerin milli duruşunu kırmaya hizmet etmiştir ve eder. Güneyin bu duruşu bunu açığa çıkarmıştır. Bağımsızlık Referandumunun sonucu, Rojava’ya da örnek ve yol gösterecek niteliktedir.
Kak Mesut Barzani’nin; " Bu başarı hiç bir partinin, liderin ve şahsın değil, bizzat Kürdistan halkınındır!" demesi Kürdistan Bağımsızlık Referandumu’nun son iki haftada birlik ruhunu tetikledi. Buna " Ben ve ailemden kimse başkanlığa aday olmayacağız" teahüdü de Mesut Barzani’yi KDP lideri olmaktan çıkarıp, daha üst bir yere oturttu. Güvenilirliğini güçlendirdi. Çünkü bu tutum Kürt siyasetinde yeni ve ezber bozan bir söylem idi. Milleti esas alan bir tutum idi.
Tabii işgalci devletlerin anti- Bağımsızlık Referandumu tutumları ile siyasi kuşatmaları da Güney Kürdistan halkını hatta halklarını kenetleyince, partiler gurupçuluktan daha da düştü, birlik ve bağımsızlıkçı ruhu güçlendi.
Kürdistan Bağımsızlık Referandumu, egemen ulusların, özelikle Türkiye solu başta olmak üzere, cılız konumda ve marjinal egemen ulus sollarının "demokrasinin yedeği" olarak gördüğü ve "kardeşlik" söylemi ile Kürtleri aşağılayan, oyalayan sahte 'dost" olduğunu açığa çıkardı. Gerçek ve samimi dostların ulusların ayrılıp devlet kurma haklarının savunuculuğunun pratik karşılığı ile mümkün olduğunu Bağımsızlık Referandumu ile Hewlêr merkezli kampanya, İstanbul sosyal şovenizmini, nasyonal Türk sosyalistlerini vurdu ve ortaya sergiledi. Çünkü Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek gillerin "Kuzeyi, Güney’in üzerine sürme" çalışmaları da bir bumerang gibi atanı vurmaya varmıştır. Bu durum, onların eksenine düşünsel olarak geçmişte kayan Kürtlerin yönünü de İstanbul, Ankara, İzmir, Tahran, Bağdat vs. almış, Kürdistan’a çevirmiştir.
Ancak, burada Güneyde geçmiş partizanca kinin etkisiyle sandığa gitmeyen küçük sayılmayacak bir Kürt nüfus oranı oldu. Misal Süleymaniye’de seçmenin % 45’i sandığa gitmezken, buna mukabil Kerkük’te katılım % 80, “Evet” oranı % 78 civarında yüksek bir oranda gerçekleşti, bunun da kayıt edilmemesi ve tartışılmaması eksiklik olur...
Komel ile Goran sandıklara gitmeye saatler kala, Kürdistan Bağımsızlık Referandumu’na “Evet” diyeceklerini beyan ettiler. Bu siyasette, "büyük uzak görüşlülük" değildi, sürüklenmek idi. "Bari bekleyip seçim sonrasında EVET” deseydiler!" diye alay edenleri bile oldu. Goran lideri Nawşirvan Mustafa, YNK'nin 1991 Raperini’nde saha siyasetini en iyi okuyan devrimci bir önder idi. Ancak onun hareketi, 2017'yi sağlıklı okuyamadığı anlaşıldı.
Ne diyelim? Zararın neresinden dönülürse kârdır. Yeniden doğruyu tutmak üzere kalkması Goran ve Kürt milletinin yararınadır. Ancak bu geç gelen karar, Süleymaniye gibi Kürt aydınlanmasının ve direnişinin merkezi Abdurrahman Paşa’nın, Mevlanazade Rıfat’ın, Şêx Rıza Talabani’nin, Şêx Mahmudê Berzenci’nin şehrinde bu düşük oran yakışmadı.
“25 Eylül 2017’de Kürdistan Bağımsızlık Referandumu yapılmaz!” Kürdistan Bağımsızlık Referandumunu yaptırmayacağız.”, “Kürdistan Bağımsızlık Referandumu Kürt sorununu çözmeye hizmet etmez!” diyenleri tartışmaya bile değmez durumdadırlar.
Irak, İran, Türkiye ve Kürdistan’la sorunu olan devletler, Kürdistan’ı kuşattıkça, Kürt siyasal varlığına meşruiyet kazandırdılar. Zira ezber siyaset ile yeni döneme yaklaşım, siyasi öngörüden uzaktı. Kısman Kürt siyasetine karşı bir yol alan Irak da; İran ve Türkiye’nin korku siyasetinin etkisi içine girerek; “Kürt Cumhurbaşkanı olmaz!”, “Mesut Barzani yargılanacak!”, “Peşmerge, Kerkük, Xaneqin, Maxmur, Şengal, Ninova vs. üç gün içinde terk etsin.”, “ Ekonomik ambargo uygulanacak, Kürtler nana muhtaç olacak!”, ”Süleymaniye’de, Hewlerde Hava sahası uluslararası uçuşa kapatılacak!”, “Kürdistan’daki Konsolosluklar kaldırılacak, kovulacak.” dediler. Bu durum “Kürt kardeşlerimiz” demelerindeki esas amacın kandırmak, yedeklemek ve sömürge siyasetini sürdürmek üzerine şekillendiğini ortaya çıkarmıştır.
Irak, İran, Türkiye, Suriye devletlerinin, Kürt neyarları olarak kuşatmaya kalkışmış, pay ettiklerini elde tutmak için eski günleri hatırlatıyor, tehdit ediyor. Cezayir antlaşması arayışında, sabırsızlıkla 'bir gece ansızın gelebiliriz' nakaratına sarılmışlar. Kürtlerin iradeleri ile yaşayışını "Gayri meşru" gösterme nezaketsizliğini terk etmemişlerdir.
Kürtlerin iradesini; "Gayri Meşru" değerlendirirken, "50 yıllık Geçerliliği olan Kerkük Yumurtalık Boru Hattı Sözleşmesi" Irak merkezi yönetimi ile değil, Kürdistan Yönetimi ile yapılmış ve altında Başbakan Neçirvan Barzani ile Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın imzaları var ve bu unutulmuştur! Aynı tarz antlaşmaların Rusya ve başka ülkelerle de yapıldığı unutulmamalıdır. Bu imzalar atılırken, ikili ülkeler olarak Kürdistan Hükümeti ve antlaşmaları üzere konulmuştur. Bu sözleşme ve antlaşmalar, bağımsız iki ülke şeklinde ve Irak dışlanarak imzalar konulmuştur. Bu antlaşmalar neticesinde özellikle Türkiye, Kürdistan Petrolunu pazarlayarak 10 milyar doların üzerinde bir parayı Kürdistan’a kazandırmış ve 10 milyar dolar para da kazanmıştır.
İşte Irak’ın, Türkiye’nin, İran’ın bağlayıcı yasaları ve antlaşmaları ihlal etmeleri, Kürdistan’ın bağımsızlık sebeplerini netleştirmiş ve zorunlu kılmıştır.
Tüm bu yaptırımlar karşısında, behemehâl bağımsızlık S.O.S ile ilanı zorunlu kılıyor. Yarın geç olabilir.
Kürtleri inkâr ve imha edenle değil, dünya ile müzakere etmek, ulusal kimliğiyle, demokratik federal cumhuriyet yapısıyla, Özgür Demokratik bir ülke hedefi ile Bağımsızlık Referandumunda ortaya konan % 92.27 bağımsızlık reyine gösterilen iradenin saygın karşılanması gereği ve meşruiyetidir. Bu duruş karşısında gevşek davranmaya mahal olamaz... Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme Hakkı özlemi ve iradesi ortaya konmuştur, bu haktan Kürt mahrum edilemez! Tüm dünya BM yasalarına saygı duymak zorunda, BM de prensiplerine sırt dönemez! Durumun bu doğrultuda olacağı kesindir.
Amerika Senatosu’nda, Kürdistan Bağımsızlık Referandumu sonucuna saygı gösterme ve tanıma tutumu netleşmektedir. Rusya Diş İşleri Bakanlığı da bu sonuca saygı duyduğunu ve meşru olduğunu beyan etmiştir. Avrupa’nın da şeffaf olarak gerçekleşen Kürdistan Bağımsızlık Referandumu ve sandıktan çıkan sonucun desteklenmesi doğrultusundaki açıklamalar gelmeye başladı.
Kürdistan’ı tehdit eden komşu devletler, geleceğe dair komşuluk etiğini de ayaklar altına almaları, onların soykırımcı ve sömürgeci karakterlerinden kaynaklanmaktadır. Oysaki Kürt milleti ve Kürdistan’daki azınlıklar büyük zülüm ve acılara maruz bırakıldı. Bu onların özgür ve bağımsız olmaları için gerçekleştirdikleri ulusal demokratik her girişim haklı, yerinde ve meşrudur. Meşru olmayan şantaj, işgal, sömürgecilik ve bir halkın kendi geleceğini engelleme girişimidir. Bu uluslararası hukuk ile de meşrudur.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.