Her millet oluşurken, antropolojik olarak bir kültür, dil, edebiyat ve kendine has bir yaşam ve gelenek yaratır.
Her millet tarihinde, dışındaki toplumlarla ilişkilerinin geleneğini de oluşturur..
Her millet oluşurken, oluşturduğu toplumsal değerler, hoşgörü ve hassasiyetleri vardır. Bunlar bilinmeksizin, genel geçer şablon tarzı tespit ve teorilerin içine yerleştirmek, o toplumu ve milleti teoriye uyarlayarak özgünlüklerini es geçmek, gerçek yaşam ile uyuşmayan reaksiyonlar ve sıkıntıların oluşmasını doğurur. Bu nedenle değil mi ki Marks, “bir toplumu incelerken, o toplumun özgünlüğünü, iç dinamiklerini, tarihsel oluşumunu ve ilişkide bulunduğu toplumlar ile yaşadığı tarihi süreci incelemek gereği vardır” der..
Bunları inceleyip açığa çıkarmaksızın, Kürtler hakkında ahkam kesmek, doğru değildir.
Misal;
1-Kürt gelenek ve göreneklerinde misafire hakaret etmek, kovmak, dışlamak, aç bırakmak, alıkoymak, onurunu kırmak mümkün değildir. Bunu yapan Kürt kendi toplumundan lanetlenir, dışlanır ve izole olunur.
2- Kürt geleneğinde, kendi düşmanı bile olsa, evine sığınmış birini cezalandırmak, özgürlüğünü elinden almak mümkün değildir.
3- Kürt geleneğinde, herkesi kendisi gibi iyi niyetli ve insanı değerleri koruduğu inancı yerleşmiştir.
4- Kürt geleneğinde, insan, doğa, hayvanlar kutsal olarak algılanmıştır. Bu farklı kültürlerin etkisinde kalarak yer yer dejenere olmuşsa da esasta korunmuştur.
Yukarıdaki olguları Kürtlerin melez bir halk olması, tek tanrılı din olan Mihtra inancına göre bir yaşamı benimsemiş olmaları, insanı kimliği tüm kimliklerin başına koyarken, doğayı kutsar olmaları bu kültürün oluşmasında önemli, hatta belirleyici etken olmuştur.
Bu doğa ve insana duyulan inanç, duygu, sevgi ve bağlılık bir dil ile telafuz edilir. Dil bir iletişim aracı olmanın ötesinde, sevgiyi, aşkı, , duyguyu, düşünme sistematiğini, kültür, adet ve geleneklerle pakiştirir. Dil bunu gerçekleştirirken kendi gramatiğini, fonetiğini, antropolojik şekillenmesini, sosyolojik olgusunu da geliştirir, olgunlaştırır, standardize eder ve pekiştirir. Bu açıdan millet olmada dil en önemli veridir.
Dil, Kültür ve geleneklerin şekillendiği bir coğrafya vardır. O coğrafyada ortak dil yaygın hale gelip, üretimle birleşmişse, halk olarak varlığı ve gerçekliği ortak bir veri olarak şekillenir.
Dil bir aidiyettir, aidiyet toprak ya da coğrafyada yaygın bir düşün, iletişim ve üretim aracına dönüşüp, soy yaygınlığı ya da farklı boy, klan, kabilelerden de gelmiş olsalar, izlerini taşıyarak ve doğal karışım neticesinde yoğun ortaklıkları oluşan topluluk oluşunca, artık etnik bir olgu oluşmuş demektir. Bu etnik topluluğu millet olgusuna taşırmak ancak milliyetçi etkinlikler ile mümkün olur. Bunu reddetmek, millet olmayı reddetmek olur. Çünkü modern toplum olma, kendi yerelliğini aşarak dünya milletleri arasına girmesini sağlayan refleks millet olma bilinci ve o bilinci organize eden milliyetçilik fikriyatıdır.
Modernizm ve milliyetçilik kavramları kapitalizmin belli belirsiz farklı araç ve yollarla da olsa o etnisitede embiriyon ya da yoğun pazar şeklinde girmesiyle oluşan bir şeydir. Ancak, farklı etmenlerle de olsa tek tek bireyler kapitalizm öncesi dönemlerde de kaba milliyetçi fikirler oluşturdukları görülmüştür. Ancak bu öngörüyü yakalamak olağanüstü bir zeka, done ve ilişkileri yakalamak ile mümkündür. Ahmedê Xanî bu kategoride değerlendirilebilinir.
Ahmedê Xanî’yi Mem û Zîn eserinde anlıyoruz ki ilk kaba Kürt milliyetçisidir. Ahmedê Xani sonrasında da aynı kaba milliyetçilik lokal, yani yaygın olmazsa da sürdürmüştür. Sonra toprak ve yönetim talebi ile kendi dilinden, kendi pazarını yönetmeyi öne alan ve aynı toğrağın/natanın ortak sahipleri, mücadelelerini edebiyattan, kültürden yönetim özlemleriyle birleştirdiklerinde milli devlet oluşturma faaliyetleri ile modern döneme ait söylemleri ile ortaya çıkarlar. Şêx Rıza Talabani’nin şiirlerinde bunu görürüz.
Zira Şêx Rıza Talabani, Baban Beyliği ve kendini var etme mücadelesinde Osmanlı devletinin tasfiye girişimlerine karşı koyan(1806) direnişi şiirleri ile ortaya koyarken, “ Babanların yurdu Süleymaniyeyi hatırlıyorum, Ne Osmanli kölesi ne de İranın uşağı idi” diyerek, kendi özgün devletlerini oluşturma amacını taşıdıklarını vurgular. 1890’lere geldiğinde, Salim, Nali ve Hecî Qadırı Koyi serbest şiirn temsilcileri olarak ortaya çıkarken, özellikle Hacı Qadıri Koyi daha net millet özlemlerini şiirlerinden işleyerek, Kürt milliyetçisi bir çerçeve ortaya koyar. Bunun için İstanbula sürgün edilir. İstanbul’da sürgün koşullarında özellikle onun gibi Cizira Botan’dan sürgün ile gelen Bedirxanî ailesinin bazı gençlerine öğretmen/mamosta olur. Hacı Qadiri Koyi’nin yetiştirdiği Bedirxan ailesinin çocuklarından, Miqdat Mithat Bedirxan ilk Kürdistan gazetesini(1898) Mısır’da yayınladığı yıl, Hecı Qadirî Koyi vefat ederacı Qadiri Koyi’nin Öğrencilerinden Abdurrezak Bedirxan iyi bir diplomat ve mücadele insanı oldu. Tiflisten İstanbula kaçırılarak getirildi, Musul valisi Süleyman Nazıf’a teslim edildi, Musulda idam edilerek katl edildi. Celaddet, Kamuran ve Sürreya Bedirxanlar’ın yaptıkları, dökümanları ile elimizdedir. Bu milliyetçi Kürt akımının olması kime yarar sağladığını, kime karşı olduğunu biliyoruz.
Hacı Kadıri Koyî’nin yaşıtları aynı şekilde, Süleymaniye, İstanbul, Mısır, Sine ve belli başlı Kürt aydınlanma merkezlerinde faaliyetler yürütürken, asla diğer halklara karşı bir tutum alarak kendilerini var etmeyi düşünmediler. Ancak kendi dil, kültür ve modernitelerini yaşama geçirmek istediler. Çünkü, burada da belirttiğim üzere Kürt oluşum kültürünün temelinde, Kürt millet geleneğinde, kendini üstün görme yerine mütevazilik vardır. Bu Kürtlerin dualarına da yansımıştır. Kürt kadınları, “Allah dünya milletlerine yardımcı olsun, sonra da bize!” der.
Bugün Kürtlerin yaşadığı bu statü ve anti-Kürt bir nizamın oluşmasında, Kürt milliyetçiliğinin yapılıyor olmasında değil, yapılmaması, zayıflığının da payı büyüktür. Çünkü milletlerin Kurtuluşunda, sosyalizmden önce milliyetçilik etkindi. Kürtler bunu inşa edemedi ya da eksik inşa etti.
Ayrıca yok edilmek ile yüzyüze olan milletlerin “şövenizmi”, “ırkçılığı” tespitleri, tam da faşist, sömürgeci, soykırımcıların yaptığı ırkçılığın ve şövenizmin payendesi olmaktır. Suçluya arka çıkmaktır.
Mazlumun, devletsizin, yok edilme ile yüz yüze olanın ırkçılık, şövenizm yapma takatı, gücü, emeli olamaz…
Bunu anlamayacak düzeyde olanın, iyi insan olmayı beceremediğinin, insani olmayı beceremediğinin göstergesi olabilir.
Irkçılık ve şovenizm saikiyle, Kürt millet mücadelesini, Kürt milliyetçilerini karalamaya, yermeye, suçlu gösterme yeltenmek, mazlumun hukuk, adalet ve özgürlük mücadelesine karşı durmaktır.. Bilinçli ya da bilinçsiz yapanın girdiği pota budur.
Soralım kendimize, Ahmedê Xanî, Heci Qadiri Koyi, Celadet Bedirxan Kürt milliyetçileri idi. Bu müneverlerin kime zararı, kime yararı oldu…
Kürt milliyetçiliği için düşündüğüm şeyi Laz ve diğer mazlum milletlerin milliyetçiliği için de düşünüyorum..
Lütfen zalimin suçunu mazluma yığmayın.
Failin suçunu mağdura yığmayın.
Kürt Milliyetçiliğinde, Laz Milliyetçiliğinde Şovenizm ve Irkçılık Aramak, Egemen Ulus Milliyetçiliğinden Esinlidir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.