Devlet Bahçeli,
Beklenmediği halde, Meclis açılışında, DEM parti sıralarına dalarak, ellerini tuttu. Sonrasında ise, "Terörist başı Abdullah Öcalan'ın üzerindeki tecrit kalksın, gelsin mecliste, DEM parti gurubunda çağrı yapsın. Örgütünü dağıttığını ifade etsin ve 'Umut Yasası'ndan faydalansın!" dedi.
Bu geniş bir çevrede "Yeni bir çözüm adımı, açılımı" olduğuna yorumlandı.
Ancak ortada hak, hukuk, tarafların görüşmesi, ulusların uğradığı yüz yılların inkar, imha politikası ile yok eden bir sistemin sorgulanması, yüzleşmesi ve özgür irade hattında yol alma ortamı yok yok ve görünmüyor!
Peki açıklamada ne var?
1- "Gel teröristliğini kabul et,
2- Arkadaşlarını ve silahlarını teslim olmaya çağır,
3- Örgütünü, Parti'ni dağıt.
4- Sen Diyap Ağa gibi Türk ol!
5- Sonra geç istediğin gibi yaşa... " deniliyor...
Tabi bu arada, 'Edirne ve kandili de izole eden' minvaldeki açıklamayı da ek olarak beyan etmeyi ihmal etmiyor!
Tabi Öcalan buna zımnen olumlu cevap vermiş görünüyor...
Burada Kürtlere ait bir iyileşme, çözüm ve yeni bir şeyin olduğunu ultra mercek ile aramak ile dahi bulunmaz, bulunması da mümkün değildir....
O halde bu çağrı neden? Buna da Devlet Bahçeli, Ziya Gökalp'ın anma töreninde şöyle izah ediyor, o da Alpaslan Türkeş'in "Amerika büyük şeytan, İsrail küçük şeytan." tespitine uygun olarak, Amerika ve İsrail'i yeterince "düşman" tanımına aldığı vizyonunu açtıktan sonra Bunlar; "Adım adım ülkemizi parçalamak istiyorlar. İran'a saldırıyorlar. Bu saldırılar İran'ı bölmek içindir. Bundan sonra sıra Türkiye'ye geliyor. İran saldırıları, Türkiye'yi parçalamak için bir İstasyon!" olarak ifade etti...
Tabi burada Öcalan'ın yapacağı açıklama metni hususunda Bahçeli görüşmeleriyle garanti altına almış...
Zaten Öcalan, 2013'teki Newroz mesajı ile Türk resmi ideolojisine bağlılığını her satırında beyan etmişti....
O günün Türkiyelileşme siyasetine yatan partisi ile kandili, bu mesaja parmağını basmış ve ona bağlı olduğunu açıklamıştı...
Şimdi de DEM Parti aynı minvalde kendini tekrarlıyor.
Ama o günden şimdiye Devlet, değişeni görüp gidişatı değerlendiriyor. Siyaset ile değil, güvenlik kaygısı ile güç toplamaya çalışıyor, dışındakileri parçalama, sürdürdüğü saldırılarda da aktifleşmeyi öngörüyor ve sürdürüyor!
Ama Kürt siyaset sınıfı, nerede duracak bu net değil?
Belirsiz, kaygılı ve parçalı!
Ancak, Türk siyaseti, tavrını esasta koydu, Devlet, devletin geçmiştekisi gibi duruyor.
Zira tarihte devlet cephesinde, bu tür açıklamalar, devletin şiddetini tahkim etmeye hazırlanan anlarda ediliyor.
1920'lerden bugüne hep böyle oldu.
1919-1923, 1958, 1969, 1974-1980, 1991, 2014 tarihlerinin sonrasında gelen şiddeti hatırlayalım...
***
Tekrarı pahasına ifade edersek;
Yüz yıl önce
şimdiyi bakarak değerlendirirsek!
Zora düşmüş devlet, teslim almış zatı.
Ele geçirmiş bir alet misali,
oltasına etmiş et.
Başta salandırmadı, rol verdi.
"Şimdi gel mecliste, çağrı yap, kendini işlet!"
"Devletli olsun bütün Kürtler!" diye etmiş mihnet!
Bunu İzmit Kasrı'nda,
M. Kemal de;
"Kürtler isterse olur müstakil devlet!" demişti bir müddet.
Sonra geldi, Şark Islahat Planı, Takrir-i Sükün, Tevhidi Tedrisat vb. kanunlar...
Yüz yıl geçti, gitti
Hep kıyım, kırım, kıyamet!
Yine aynı oyun, aynı akıl, aynı zihniyet!
Ortada olmadı ve yoktur empati yapan bir halk ve devlet!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.