Ali Kemal Çınar Diyarbakır’lı ve filmlerini Diyarbakır’da çekiyor. Diyarbakır’daki yaşantıya birden bire ‘hadi canım sende’ dedirtecek bir konuyu ‘olur mu böyle şey’ demeye fırsat vermeyecek biçimde sıkıştırıyor. Filmlerinde öyle bir atmosfer yaratıyor ki, saçma demeye fırsat bulamadan, akışa dahil oluyorsunuz. Bu, özellikle Veşartî’den Génco’ya doğru hızını kesmiyor. Veşartî’de bir erkeğin gündelik yaşamına birden bire kendisinin 30’undan sonra cinsiyetinin değişeceğini fırlatıyor ve başlangıçta sendeleyen gündelik yaşam bu tuhaflığı tartışmıyor; soğuruyor ve yönetmen tartışmasını tutarlı bir şekilde filmine işliyor.
Génco’da da yönetmen aynı yöntemi deniyor. Yöntemin aynılığı filmlerdeki içeriğin de aynılığı anlamına gelmiyor. Bambaşka bir meseleyi, o mesele çerçevesinde tartışmayı deniyor; asıl konuyu yan ya da diğer meselelerle dağıtmıyor. Elbette, sinemada kavramsal tartışmalar önemlidir, tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi. Her ne şekilde olursa olsun, tartışmayı evrensel düzeyde ele alıp ilerletip sonuçlandırmanız gerekir. Ali Kemal Çınar, Génco’da odağına ‘güç’ olgusunu alıyor. Ancak bu hep böyle mi devam edecek yani sonraki her bir filminde başka bir konuyu, aynı teknik ve aynı kadro ile mi işleyecek?
Dünyayı değiştirecek, insanları kurtaracak yeterlikte süper kahraman gücüne değil de sınırlı ve kısmi güce sahip olması yüzünden Génco’nun yaşadığı bunalımla giriş yapan film, sürekli gelişen olaylar eşliğinde dünyayı değiştirecek gücün kimde olabileceğini tartışıyor. TV’den izlediği superman sahneleri Génco’nun çaresizliğini ve özlemini yansıtıyor.
Génco bir odaya kapanıp hareketsiz ve suskun, dalgın saatler, günler geçirmiyor. Eve kapanan Génco yerleri siliyor, patates soyuyor, kitap okuyor, annesiyle konuşuyor. Yeterince gücü olmadığı için hayıflanıyor; var olan gücüyle insanlara yardımcı olabildiği şeyler ona yeterli gelmiyor. Filmde tartışılan güç superman’ın gücünü de aşan bir güç. Génco insanlığı kurtaracak bir gücün peşinde! Kapıcıya, ‘dünya kurtulunca senin de sorunların sona erecek’ diyor. Güç elde edildiğinde bu kurtarmanın kime karşı ve nasıl olacağı tartışılmıyor. Film, gücün kimde olduğu ile ilgileniyor.
Génco’nun da içinde olduğu bir milyon kişiyi izleyen zat, Génco’nun dürüstlüğünden emin olmak için 30 yıl bekliyor. Gücü veren zat güce uygun kişiyi ararken filmin sonunda hayal kırıklığına uğruyor. Aslında en büyük hayal kırıklığı kendisine ait olmalı çünkü dürüst sandığı Ali Kemal, güç ona geçmeyince dünya umurunda olmuyor. Elbette bu da bir çeşit dürüstçe davranış ancak dünyayı ‘her koşulda’ kurtarma samimiyetinin ve kararlılığının olmadığı böylece ortaya çıkıyor. Filmde Berrin tartışmayı uygun bir düzeye çekmeye çalışıyor ancak başarılı olamıyor çünkü amaç dünyayı kurtarmak değil; amaç, dünyayı kurtaran kişi olmak! Biri ‘güç bende değilse, bana ne insanları kurtarmaktan’ diyor, diğeri ‘o güçle borçlarımı öderim’ diyor, bir başkası ise ‘niye ben izlenen bir milyonun içinde yokum, neden herkese o şans verilmedi, o güce uygun yaklaşım için birikim gerekir, kişiyi seçerken daha dikkatli olunmalıydı’ diyor.
Ali Kemal Çınar evrensel konuları Kürd toplumunun içinden tartışıyor. O tartışırken Kürdü, kentlerini, yaşantısını, bakışını kabaca gözümüze sokmuyor. Filminden kentin neresi olduğunu, insanların hangi millete ait olduğunu, hangi dine inandığını, o toplumun orijininden kaynaklanan tarihsel ve güncel sorunlarının ve özlemlerinin sembolize edilişini yakalayamıyorsunuz. Bunun bilinçli bir tercih mi, yoksa ‘gri bölge yaşantısına’ gönderme mi olduğu filmde belli olmuyor. Ancak film baştan sona Kürdçe sözleri ve müziği ile bir duruş, bir güzellik, içtenlik sergiliyor.
Ali Kemal Çınar filmlerinde toplumsal ve bireysel ruh halimizi göze batırmadan irdeliyor. Her filminde bizi doğallığımızla yansıtıyor. Evin içini ve dışını sakince sergiliyor; cümlelerimiz, susuşumuz, yüzümüz ve reflekslerimizle. Filmde öne çıkarılan konudan ziyade Ali Kemal Çınar’ın bizi yansıtması, tartışması bile yine önemli. Arka planda gerçekte asıl bizi tartıştığını düşündürtüyor, tartıştığı meselenin yaşantımızın gözler önüne sergilenmesini perdelemesine izin vermiyor. Filmi için seçtiği konuları toplumumuzun ve bireylerimizin ruh haline yedirmekle, o ruh halinden somutlaşanı perdeye yansıtmakla iç tartışmalar başlamasına vesile olabilir.
Son birkaç on yıldır yetenekli çoğu insanımız kendi toplumu için, kendi toplumunun içinde üretmekten uzak durdu. Kentimizden kopmayan Ali Kemal Çınar ise sınırlı imkanlarla ve bağımsızca özgün filmler yapmayı sürdürüyor. Ali Kemal Çınar’ın ürettiklerinin bir grup farkındaydı, ödüllerle Ankara ve İstanbul da farkına varmış oldu. Onur Ünlü’nün deyimiyle, ‘Génco ince bir zekanın ürünü.’ Umalım Ali Kemal Çınar üretileriyle uluslararası kabul de görsün.
http://www.kameraarkasi.org/yonetmenler/alikemalcinar.html
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.