16 Nisan referandum sonucu açıklandığından beri Hayırcılar bir taraftan suçluyu Kürdler olarak işaretlerken, diğer taraftan sonuca itiraz seslerinin yükseltilmesini, eylemlerin başlamasını istiyor. Örneğin Muzaffer Oruçoğlu şu beklentide: “Devrimci demokratik mücadele canlanacak ve bir yanıyla yeraltına inecek.”
CHP, HDP ve Vatan Partisi seçmenlerine ‘sokaklardan uzak durun, yazdıklarınıza dikkat edin’ çağrısını şu ana kadar yapmadı. Sosyal medyada; #HayirDahaBitmedi, #HileliSonucaHayir, #HesapVerYSK hashtagları yayılıyor. İnsanlar saati ve yeri belli protesto gösterilerine çağırılıyor. Küfürler, hakaretler pervasızca savruluyor.
Küçük grupların başlattığı protesto gösterilerinin nasıl ve neye dönüşeceği kestirilemez ancak tarih, biz alevi ve müslüman Kürdler için bu gibi dönemlerde dikkatli olunmasını öğütleyecek sayısız trajik olayla doludur. Evet’i Kürdler yüzünden kaybettiklerini ifade etseler bile (Can Dündar: "Evet’in mimarı Kürdler"), başlatmaya çabaladıkları kaotik ortamda ölmek, yaralanmak ve tutuklanmaları için yine Kürdlerin katılımına itiraz ederler mi?
Türkiye’de birileri tarihsel zeminlerini ve imtiyazlarını kaybediyorsa; bu imtiyazların sahibi ya da koruyucusu Kürdler olmadığı gibi, imtiyazı kaybetmenin sorumlusu da Kürdler değildir. Hele hele imtiyazı eline geçirenler Kürdler hiç değildir.
Bir zümre imtiyazlarla yaşarken, Türk Tarih tezleriyle kendilerinden geçerken, ‘Vatandaş Türkçe konuş çok konuş’larla Kürdleri Diyarbakır cezaevinde vahşi ve bitimsiz işkencelerden geçirirken hiç rahatsızlık duymuyorlardı.
İmtiyazlıların bize tanıdıkları ‘özel imtiyazların’ birkaçını hatırlayalım: Dilimiz yasaklanıyor, dilimizi konuşanlar cezalandırılıyor ve aşağılanıyor, Türk kültürü zengin görünsün diye kültürlerimiz iç ediliyordu. Yahudi, Rum, Ermeni ve Süryanilerin kana buladıkları tezgahına, sermayesine, mülküne el koyarken, Koçgiri’de, Dersim’de, Zilan’da toplu katliamlarla ‘feodaliteyi tasfiye ederken’ (tırnak içindeki ifade dönemin TKP’sine aittir), Maraş’ta üç gün boyunca tutuklama emri vermeyip insanlarımızı vahşice katlettirirken, hendekler zamanında hendek gerisine geçip Kürd çocuklarını ve sivilleri ölmeleri için cesaretlendirirken, 33 kurşun ve Roboski’yi bize izletirken, Sivas’ta canlarımız tekbir sesleriyle yakılırken hiç utandıklarını, pişmanlıklarını gördünüz mü? Bunları yapan anlayış bir kez bile bizlere yaşattıkları zulümleri anıp özür diledi mi? Hayır! Bunun tersine, her sıkıştıklarında müslüman ve alevi Kürd toplumunu istedikleri gibi öne sürdüler ve gördüğü zararı umursamadılar.
Hendek trajedisi döneminde Kürd çocuklarına hendek kazdırtan, o hendeklerin gerisinde Kürd çocuklarının, sivillerin öldürülmesini önemsemeyen, kitleler halinde öldürülmeleri için ellerinden geleni yapan ‘demokrasi güçleri’ 16 Nisan sonrası çıkabilecek karışıklıklarda da insanlarımızın ölmesini, tutuklanmasını ve ceza almasını kışkırtabilecek ve göreceğimiz zararlara ‘devrim zayiatı’ diyebilecektir. Bunlara bu fırsatı bu kez vermemek gerekiyor. Başlatanı ve kurbanı kimler olursa olsun yeni 6-8 Ekim’lere karşı da durmak gerekiyor (Oda tv: “İslamist Kürdler referandumda HDP siyasetine gölge düşürdü.”).
Referandumun sonucu her ne olursa olsun, neye evrilirse evrilsin, süreç Müslüman ve alevi Kürdlerin öldürtülüp, yaralanıp tutuklatılmasına yol açmamalıdır. Bilinen örnekleri sıralamak gerekiyor; Maraş, Gazi Mahallesi, Gezi ve Suruç’taki kayıplarımız unutulmamalıdır. Bölgemizde bu tür başlangıçlara bir daha asla izin verilmemelidir.
Partiler, sivil toplum örgütleri, sanatçılar, yazarlar, pirler, analar, melleler, her bir Kürd bireyi, Kürdlerin dostları bu süreçte cesurca ve yüksek sesle ortaya çıkmalı, insanlarımızı uyarmalı ve olası cinayetlere, kışkırtma yeteneklerine ve yeni yıkımlara engel olmalıdır. Türkiye’ye başkanlık sisteminin gelmesi ya da gelmemesinin Kürdler için dünyanın sonu olmadığı Kürdlere anlatılmalıdır.
Bu tartışmalar yüzünden mezara, bölge dışına ya da cezaevine gidecek bir tek bireyimizin bile olmadığını göstermek gerekiyor. Feda edilecek tek bir bireyimizin olmadığını bizi kolayca öldürtmeye alışagelenlere öğretmek ve bizi kullanmalarını önlemek gerekiyor. Bunu bir kez başardık mı, ondan sonraki denemelerini de boşa çıkarabiliriz.
Kötü olayların olup olmayacağı ihtimalini tartışmak yerine, en küçük bir ihtimal bile varsa üzerine gitmek gerekmektedir. Kürdler diline, dinine bakmaksızın birbirini ve bölgedeki her kesimi koruduğunu ispatlamak zorundadır.
“Kürdler sistem içerisinde kendilerine nasıl bir alan açmalıdır?” sorusu alevi ve müslüman Kürdler tarafından tartışılmalıdır. Kürd toplumunun en az 94 yıllık demokrasi ve hak arama tecrübesi, kararlılığı da yabana atılmamalıdır.
Bu coğrafya er ya da geç ‘uzlaşmacı, sivil ve demokratik anayasasına’ kavuşacaksa; Kürdler toplumlarının ve bölgelerinin her açıdan gelişiminin, refahının ve huzurunun önünde engel yasaların iptalini istemeli, yeni yasal düzenlemeleri cesurca talep etmelidir. Kürdler enerjilerini ve birikimlerini ortaklaştırarak 2019’a hazırlanmalıdır.
Bize bir sistem değişikliği önerildi. Kimimiz sandığa gidip geçersiz oy verdik, kimimiz Evet, kimimiz Hayır seçeneğini onayladık, kimimizse sandığa gitmeyi zül saydık. Böylece Kürd seçmenler demokratik bir tutumla referandum sürecini sona erdirdi.
Bundan gayrısı hem bizi ilgilendirmez, hem bizi aşar, hem yıpratır, hem de utandırır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.