Kürd çocuklarının başına çeşit çeşit, ağır kıyametler geliyorsa, çoğu çocuk için risk altında yaşam devem ediyorsa, önlemek, azaltmak mümkün mü?
I-
Bölgemizde kadın ya da erkek kimi şoför ve yolcu arabanın içindeki çocuğu ya da çocukları kucağında, yolcu koltuğunda oturtarak çocukların canını tehlikeye attığının farkında değil. Çocuğunu arabanın arka koltuğunda emniyet kemersiz oturtan ebeveyn de çocuğunun can güvenliğinin tehlikede olduğunun farkında değil. Hatta camdan sarkan ya da sun roof’tan (tavan penceresi) dışarıyı seyreden çocuklara da rastlanabiliyor.
Hareket halindeki arabasında çocuğunun can güvenliğini sağlamamanın bir suç olduğu da ebeveynin umurunda değil.
Aracın sert fren yapması, bir yere çarpması ya da bir başka araç ile çarpışması anındaki hızla, çocuğun cama çarpacağının, araçtan fırlayacağının ayırdında olmayan, yani çocuğuna gelebilecek zararı öngöremeyen, başına kaza gelmeyeceğini sanan, kaza olsa da zarar gelmeyeceğini sanan, yasanın gerektirdiği önlemi almayan ebeveyne kim güvenebilir, neden güvenesiniz?
Bu sorunda sıkı kontrolü yapmayan trafik görevlileri suçlu mudur?
Kimi çocukların araç içerisinde her an hayati tehlike altında olmasına karşı harekete geçmeyen aktivistler ve sivil toplum kuruluşları da kayıplardan, yaralanmalardan sorumlu mudur?
Diyarbakır’da kaldırımda yürürken ya da karşıya geçerken kimi ebeveynin çocuğunu aracın geldiği yönün tersine almadığını görmek olağandır. Bir yaya, (kaldırım olsa da olmasa da) cadde ve sokaklarda trafiğin akış yönünde ya da trafik akışının tersi yönde yürürken çocuğunu kendisinin göreceli güvenli tarafına almaması da sorunun sadece araç içi değil, araç dışı olduğunu; yaygın bir çocuğunu koruyamama, önlem alamama halini ortaya koyan izlenimdir, veridir. Bu gözlem, ebeveynler arasında sosyoekonomik ve sosyokültürel farkın koruyucu tutumla ilişkisinin tartışılmasına izin verir.
Elbette benzer görüntülere bölge dışında da rastlanmaktadır. Birincisi, bölge dışında olanlarla ilgilenmiyoruz çünkü kendi sorunlarımıza odaklanmamız gerekiyor. İkincisi, bizdeki asıl problem ise; görülme sıklığının yüksek oluşu, fark edilmemesi, tartışma konusu olmaması, önlem alınmaması, trafikte kontrolün yapılmamasıdır.
Evde, okulda, sokakta kaç çocuğumuz ihmal ve istismarın hangi türüne ve derecesine maruz kalıyor?
II
Kaliteli örgün eğitime erişimde eşitsizlik yaşayan çocuklarımız, ihmal ve istismarla yaşayan çocuklarımız, bölgemizde PKK’nin zorunlu askerliğe aldığı çocuklarımız, suça itilen çocuklarımız..
Çocuklarla ilgili yaklaşım ve tutumumuz şunu söylüyor: Biz Kürdler çocuklarımızı koruyamıyoruz! Tıpkı tarihi eserlerimizi, tarihi alanlarımızı koruyamadığımız gibi, bölgemizdeki yoğun emek sömürüsünü ve emeğin güvencesizliğini durduramadığımız gibi, kentlerimizde hijyeni ve temiz tutmayı sağlayamadığımız gibi.
‘Bu gibi sorunlar önceliğimiz değil!’ diyenler olacaktır. Çocuklarını, doğasını, çevresini, kendini koruyamayan bireylerin toplumu dinamik değildir, tehlikeye, zorbalığa maruz kalmaya açıktır, kullanılmaya açıktır. Kullanıldığını anlayamayan özgürleşemez.
Toplumumuzun çocukları koruma hassasiyeti ve pratiği Afrika, Avrupa, Afgan toplumlarından hangisininkine benzemektedir? Çocuklarımızı istediği gibi öldüren ve öldürtenlere karşı toplumsal hassasiyetimiz ve direncimiz Afrika, Avrupa, Afgan toplumlarından hangisininkine benzemektedir?
III-
Sadece Boko Haram mı çocukları ‘ikna’ etmektedir, çocukları katil yapmaktadır, çocuklardan katil yaratmaktadır, çocukluğundan itibaren katletmeyi öğretmektedir?
Myanmar, Sudan, Güney Sudan, Somali ordusu, Kongo Demokratik Cumhuriyeti; FARC, Taliban, El Şebab, Boko Haram, IŞİD, Hizbullah, PYD ve PKK’nin ortak noktası zorunlu askerlik adı altında eline silah verdikleri çocuklara çocuk değil “gençlik” demeleri.
IV
Kendi çocukları için kaygılananlara örnekler:
İnsan hakları aktivisti Reyhan Baydemir Mart 2012’de. “Oğlumun duygusallığı beni çok endişelendiriyor. Mesela Osman [Baydemir] açlık grevinde ya, televizyonu açmamam lazım. Bir yerde görür, duyar, akşam yemek yemez, babam açsa ben de aç kalayım der.” (http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ezgi-basaran/cocuklarin-hafizasi-nasil-barisacak-1080627/)
Başak Demirtaş (Ekim 2021): ‘Kızlarımız babalarına 19 aydır sarılamadı.” (https://www.gazeteduvar.com.tr/basak-demirtas-kizlarimiz-babalarina-19-aydir-sarilamadi-haber-1537542)
Aralık 2012’de, BDP milletvekili Gültan Kışanak’ın kızının bir MİT’çi ile gönül ilişkisinin başladığını yazan Fatih Altaylı’yı arayan Kışanak şunları diyor: ‘Hepimizin çocuğu var. Bana olan husumetinizi anlıyorum ama çocukları bu işe alet etmeyelim. En azından internet sitenizden kızımla ilgili bölümü çıkarır mısınız?’ (https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/805186-dagda-olenler-agac-kovugundan-mi-cikti-gultan-hanim)
V
Başkalarının çocukları için kaygı düzeyine örnek:
Dağa giden çocuklarını isteyen, benim de o dönem açık destek verdiğim aileler için Selahattin Demirtaş ortaya bir ‘delil’ koyma gereği duymadan şunları söylemişti (Aralık 2014): ‘Orada oturan bazı aileler istihbarat tarafından kendilerine verilen ücret karşılığında o eylemi yapıyorlar. Çocukların da dağa gittiği yok.’ Hükümetin ve basının kullandığı ‘kaçırma’ kelimesine özellikle itiraz eden, kendisi de hukukçu bir baba olan Selahattin Demirtaş’ın 18 yaş altı çocuklarımızın dağa ‘özgür iradeleri’ ile gittiğini belirten açıklaması şöyle devam etmiş: ‘Evet çocuklarımız kendi isteğiyle [dağa] gitmiş, ikna edilmişler. Israrla hükümet bu kavramı [kaçırma] kullanıyor ama kimse kusura bakmasın 30 yıldır onbinlerce kişiyi kaçırarak dağa götürmedi bu örgüt.’
VI
Demirtaş’ın ‘istihbarattan para aldılar’ sözlerine itiraz eden bir anne babadan babanın ve ‘çocuğunu isteyen annenin’ tavrı:
Baba Ömer Tokay\'ın \"Bir gitti yedi çocuğum kaldı\" sözlerine de anne tepki gösteriyor: “Sekiz çocuğum var, o da gelecek!” (http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/cocuklarimiz-bize-teslim-edilsin)
VII
Silah altında olmayan sivil çocukların ölümüne de sebep olundu. 12 Eylül 2006’da Diyarbakır’da PKK bombası ile 7 çocuk ve 3 Ocak 2008’de yine Diyarbakır’da dersane önünde PKK bombası ile 2 çocuk katledildi. Bu ne ilk, ne son çocuk ölümü oldu.
Kürd çocuklarının kolay ve rahatça öldürüldüğü, öldürtüldüğü, perişan edildiği, pişmanlık dahi duyulmadığı ve bu ölümlerle, cezaevleriyle, mağduriyetlerle çocukların ailelerinin, arkadaşlarının PKK’nin etrafında kümeleşmesini, kenetlenmesini etrafınıza bakıp fark edemiyorsanız, Aytekin Yılmaz’ın tanıklara, tanıklıklara ve kanıtlara dayanan kitaplarına göz atmanızı öneririm.
VIII
Belkin Elvan, Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol..
IX
Çocukları zorla askere alma, bombalama eylemleri, 6-8 Ekim, ve hendek süreçlerinden herhangi biri esnasında ya da sonrasında Kürd toplumu harekete geçmeliydi. Elbette toplumun sessizliğinin ve kımıltısızlığının nedenleri olmalıdır ancak sessizlik bu vahşi eylemlerin onaylandığı anlamına gelmemektedir.
Kendisine oy versin ya da vermesin tüm toplumun PKK’ye sessizliği ya da verilen oylar PKK tarafından her politikasının, yaklaşım ya da eyleminin toplum tarafından tartışmasız kabul ve destek gördüğü olarak yansıtılmaktadır.
X
Çocuk gelin meselesinde trajedi, evrensel bilgi birikimi, deneyim, tutum, sivil tepki ve cezai karşılık varsa küçük çocukları dağa götürmek de benzer kapsamdadır.
Zorunlu askerlik yasası adı altında PKK’nin çocuk kaçırmalarını durdurmayan devlet sorumluluk sahibidir.
Çocuğu ile yeterince ilgilenmediği için çocuğu dağa götürülen ve dağa götürülen çocuğunu geri getirmek için çaba harcamayan aileler sorumludur.
Bu meseleyi gündemde tutarak Apoculuk sözleşmesinin yürütücü ve destekleyicilerine karşı net tavır almamış, hala da alamayan aktivistler, sivil toplum örgütleri ve siyasi yapılar sorumludur.
Bu meseleyi gündemde tutmak bir tarafa, Apoculuk sözleşmesinin yürütücü ve destekleyicileri ile ilişki kuran; siyasi, kimliksel, sosyal, kültürel başlıklar altında işbirliği yapan, ittifaklar kurmayı deneyen, kuran birey ve siyasi yapılar sorumludur.
Halen de devam eden PKK’nin çocuk askerlik uygulamasına karşı sessiz kalan toplum sorumludur.
Peki, Kürd çocuklarının başına çeşit çeşit, ağır kıyametler neden sıkça geliyor, neden risk altında yaşam devam ediyor ve nasıl önlenebilir?
XI...
(Devam edecek...)
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.