Mihri Belli ve diğer Milli Demokratik Devrim (MDD) taraftarları Kürdler konusunda paradigmaya nazaran biraz daha dünyalı ve biraz daha hakkaniyetli idi (https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/milli-demokratik-devrim-deyince-akla-o-gelir-131992).. Kürd gerçeğini tanıyor, yakın tarihte yapılan haksızlık ve katliamları anıyorlardı. Ancak, kimi Kürdün ayrılıkçı rüya gördüğü söylentilerine karşı eski ve yeni devletin konseptine sıkı sıkıya, tavizsiz bağlıydılar.
Öcalan ise 1972'de Perinçek liderliğindeki Türkiye İhtilalci Komünist Partisi tarafından yayınlanan Şafak Bildirisini SBF’de dağıtırken gözaltına alındı ve 7 ay Mamak Askeri Cezaevi’nde kaldı. (https://tr.m.wikisource.org/wiki/Öcalan_davası_hakkındaki_savcılık_iddianamesi). Uğur Mumcu, Öcalan’ın Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı askeri savcısı Baki Tuğ’un talebi ile serbest bırakıldığını açıkladı. (https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=sizden-gelen-detay&kod=37)
Kuzeyli Kitleye El Koymak!
1980 öncesi MDD güçleri Türkiye’de ağırlıklı bir örgütlenme sağlamış ancak Kuzey’de bunu başaramamıştı. Kuzey’de ve diğer parçalarda bir başka başkentin soluna ya da sağına yer olmadığı, olamayacağı, tutunamayacağı 1970-80 arası süreçte belirginleşmeye ve kesinleşmeye başlamıştı. Kuzey’de bunu başarmanın, sızmanın yolu ‘Kürd vücutlu MDD aklı’ olabilirdi belki, çünkü Kuzeyli örgütler Kuzey’de doğal, kendiliğinden rağbet görüyor ve kitleselleşiyordu. Ancak, Kuzeyli yapıların günceli ve geleceği kavrama yeteneği ve mobilitesi yeterli değildi. Bir yapının yaklaşık 180 kuzeyli peşmergenin katılımı ile Doğu’da kurduğu kamp birkaç ay içinde dağılmıştı.
Şiddet Ardından Siyaset..
Bu ortamda, devletin ahvalini dert edinmiş militarist bir zihne, tarih bilincine, hıza, pratiğe, vicdana sahip MDD, kuzeyde zorun rolüne göre acımasızca pekala yol alabilirdi. Nihayetinde; kendi milleti, kendi geçmişi, zorla da olsa ‘uygarlaşma yolunda aşama kaydettirilmiş’ kendi toplumu değildi; feodaldi, ağaları, melleleri ve beyleri yerle bir edilebilirdi, yerlerinden olabilirlerdi ki bu iyi bir gelişme olurdu ve yüzyıllardır açıktan kullanılmaya karşı kolektif direnç göstermemişlerdi. Yine nihayetinde, amaçlanan ‘sürekli devrim’ meselesiydi ya da karşı devrimi durdurma meselesiydi de ve güçlü siyasal alan açabilmek, elde edebilmek için orduya karşı ‘devrimci’ şiddet uygulanabilirdi. Kürdlerin uğradığı haksızlıklar ve katliamlar da kanıtlıydı ve dramatikti; yani sosyoekonomisi, sosyokültürü farklı kesimlerin desteğine, katılımına ve ilerlemeye açıktı. Tümü yapıldı, legal siyasal alan da açıldı yani başarıldı.
PKK ile
1- Zamanla, zayıf da olsa, Kürd devletleşme riski karşıtına dönüşecek, benim ‘Mekap Devleti, PKK’ adını verdiğim coğrafyadan bağımsız, devletleşmeye karşı ancak devletimsi bir yapı oluşturulabilirdi.
2- MDD aklı, PKK’de cisimleşecek silahlı, silahsız Kürd kuvveti, şiddeti ile Türkiye’ye ayar, yön verecekti. PKK’nin Türkiye’yi yenemeyeceği ama sendeleteceği bu kesimlerden de işitilirdi, yanlış anımsamıyorsam fil ve sinek örneği verilirdi..
3- MDD, tarihsel ilişki (kuruluş ve süreklilik) geçmişinden dolayı BAAS’ın belirleyici olduğu her başkentte PKK için de (dostane patronumsu, talimatımsı) girişimlerde bulunabilir, korunma sağlayabilir, alan açabilir ve kalıcı olabilirdi.
4- PKK’nin ‘Kürd gücü’ olduğu görüşü, inancı özellikle kendini PKK karşıtı gibi gösteren Kürd yapı ve bireylerince dile getirilirse ve savunulursa her şey rayına girer, meşrulaşırdı. Hele kimin işbirlikçi, kimin hain, kimin objektif ajan, kimin subjektif ajan olduğuna, kimin yoz ilişki kurduğuna dair PKK’nin kararı, beyanı benimsenirse hegemonya kurulabilirdi.
5- En büyük parça ve en büyük nüfusa sahip Kuzeyliler dünyanın her yerinde kriminalize edilirse; örneğin, Filistin’in saygınlığı ve savunulması gibi bir hattan, ciddiyetten, saygıdan ve hafızadan çıkarılabilirdi.
6- Kendini yönetme anlayışı çoğu zihinden silinince yani Gewer’deki bir Kürd Kırıkkale’deki bir Kürdle aynı duygu ve talep düzeyine ve eşiğine getirilebilirdi. Kuzeyden kitlesel göçlerle Kuzey dışında yerleşik hale gelen toplum bunu bilinçsizce, kendi güvenliği için kendiliğinden sağlayabilirdi.
7- Kuzeylilerin ayrılma fikri, yapılanma ve edimi sonsuza dek kontrol ve yönlendirme yani çok fonksiyonlu bir aparat olarak güvence altına alınabilirdi.
8- Kürdün ortak sembollerine, değer verilen insanlarına ve olaylarına, ortak değerlerine karşı kimi Kuzeyliler yabancılaştırılabilir, düşmanlaştırılabilirdi: Mustafa Kemal ve Mahir Çayan’ı kendileri açısından hakkaniyetle ve özlemle ananların, bu aşkın kat kat nefret haliyle Melle Mustafa’yı, Mesud Barzani’yi anması, Şeyh Said’i kerhen anması; İhsan Nuri’yi anmaması gibi. Süleyman Şah türbesine gösterilen olumlu hassasiyetin ve dayanışmanın benzerinin hendeklerde birçok milliyet, inanç ve kültürün var ettiği değerlere ortaklaşa gösterilmemesi gibi..
9- Kuzeydeki hemen her evden en az bir ölüm, bir tutuklanma, bir sürgün yoluyla geniş kesimler nesiller boyu (terörist eylemler de yapmış olsa, uygar dünyadan dışlanmış da olsa) PKK’ye duygusal olarak bağlanabilirdi: Hiç öcü alınamayacak, ağlaşılacak, sinilecek ama hep diri tutulacak intikam, kayıp ve nefret örgütlemesi..
10- Diyarbakır’ın iradeleşme, karar verici gücünün unutturulması, acizleştirilmesi..
11- Diğer parçalarda yaşanacak Kürd kazanımlarına, olumlu gelişmelere müdahale, engelleme, karalama, küçümseme, ortak duygu yaratmama aracı olarak kullanılabilirdi ve bu müdahale, Kürd toplumunda kafa karışıklığının ve bölünmelerin, saflaşmanın nedeni olarak kolayca devam ettirilebilirdi. Örneğin, yaklaşan Güney riskine karşı önlem alınabilirdi. Saddam’ın Enfal katliamı yüzünden bu önlem işe yaramadı, Irak’ı işgalinin en önemli gerekçesi olarak Kürdleri kurtardığını belirten Amerika Güney’i korumasına aldı ve bu nedenle bu hedef günümüzde ‘işbirlikçi, ilkel feodal, aşiretçi, soyguncu Barzani ailesine ve KDP’ye karşı Apocu nefretine’ dönüştürüldü; dahası, Türkiye solu ile ortak nefrete..
12- Sanal bir ‘vatan ortaklaşması’ yoluyla Türkiyelileşme sözleşmesi solcular, demokratlar ve rejimin ılımlılaştırdığı inançlılar arasında geçerli olmalıydı. Ümmetçi, Osmanlıcı kesimlere taviz vermemeliydi. Kuzeyde de toplum bu fazlarda tutulmalı ve faz sınırları öfke ve nefretle korunmalıydı.
13- ..
MDD, askeri ve idari bürokraside taraftarları olan kararlı bir kesimdi. Bu yapı PKK gibi özerk bir iç yapıyı örgütleme aklına, olanağına ve ona alan açma hiyerarşisine ve kolaylaştırıcılığına sahipti.
MDD’nin günümüz aklını, hareketini acaba kim temsil ediyor!
Amerika’nın ‘bizim çocuklar’ dediği, Türkiye’de desteklediği yapısı 1980’de vahşi, tarihe geçen darbesini yaparak ‘Atatürkçü’ süreci perdelemiş ya da yeni bir ‘karşı’ darbeyi önlemiş ve aktif ‘devrimcileri’ etkisizleştirmişti. ‘Doğu’ ise darbe öncesinde kendini Kürd örgütü sayan ancak ilerleme sağlayamayan hareketli bir ortama sahipti. PKK kadroları, 12 Eylül’ün kazananı olduğunu henüz bilmiyordu (Dilipak'ın iddiası: Öcalan 1972'den beri MİT elemanı; Bahçeli, Baki Tuğ bilmiyor olamaz ). Öncesinde, Behice Boran Siverek’ten seçilerek Meclis’e girebilmişti. MDD kesimleri bu hayati açılardan dikkatlerini Doğu’dan çekmedi.
(Bir zamanlar, ‘Türkeş Diyarbakır’a giremez!’ diyen ya da Özal’ın ‘Federasyonu tartışabiliriz!’ cümlesine pratik ilgiyi, karşılığı göstermeyen ‘yurtsever, ilerici’ seçmen; eskilerden bu yana, coğrafyası ve toplumu ile alakası olmayan Boran’a, Kürkçü’ye, Aydoğan’a, Temelli’ye, Baş’a ve diğerlerine seçim kazandırmaya devam ediyor.)
MDD’nin kurduğu, donanımladığı, örgütlediği, yol açtığı PKK, Kuzeye ait bir başkaldırı, akıl, yetenek, beceri, hamle değildir; yani ona katılan Kürdler öyle sansa da, PKK hızla Türkiye’de Türkiye’nin iç ve dış sorunlarında tespitlere ve çözümlere iştahla (tarihsel tarafı ve bağlarıyla) haklı olarak dahil olmak isteyen silahlı siyasi bir güç olarak gelişti, bölgenin sorunları daha da ağırlaştı ve PKK varlığı hızla Türkiye içi şavaşa, siyasal ve sosyal iç gerilime dönüştü: MDD aklına sahip Kürd kuvveti de öncelikle 1946’dan beri kendilerine göre ‘yeşillendirilmeye’ başlanmış orduya, bürokrasiye ve siyasilere karşıydı ve bunlarla eşzamanlı olarak sonuncu devlet ile başlatılan ‘batıcı ilerlemeyi’ devam ettirecekti. ‘AKP devleti’ ile kastedilen budur. Bunları gerçekleştirmek için PKK ile sergilenen acımasızlık, insafsızlık ve radikal devrimci kararlılık Jön Türklerin ve İttihatçıların deneyimlerinden yani kolektif bilgi ve pratik birikiminden, özellikle Balkan deneyiminden izlenebilir.
Günümüz iktidarı MDD’nin başlattığı, daha sonra çeşitli iç ve dış merkezlerin desteklediği, kullandığı PKK gücüne karşı yönelimde.
İktidar, örneğin, MDD’nin Kuzey’deki legal alanını kırmayı hala deniyor ve birkaç onyıldır izlediğimiz deneme yanılma sürecinden vazgeçmiyor. İktidar, iktidarda kalmayı biliyor ancak belki de bu kesimin kodlarını henüz tam çözüp özümsemediği için ya da belki kullanışlı bulduğu için hızlı görmelere, kararlara ve önlemlere sahip değil.
Demokratik Cumhuriyet
Elbette şiddetsiz, legal yollarla MDD de savunulabilir, MDD için çabalanabilir. Hatta Kuzeyin statüsü ile Türkiye’de MDD gayreti eşzamanlı bile olabilir. Ancak, birini kullanarak diğerine zemin hazırlamak ve o birini başlangıcına, özüne, davasına aykırı hale getirmek doğru değildir, suçtur!
Evet, PKK dava örgütüdür ama Kürdün ve coğrafyasının davasının değil. PKK, Kürdün canıyla bedel ödedi, ödemeye devam ediyor: Kuzey ve diğer parçaların yararına değil; eski adıyla Milli Demokratik Devrim, güncellenen adıyla ise Milli Demokratik Dönüşüm güçlerinin ihtirası, iddiası, nefreti, kini, varoluş mücadelesi, davası adına.. PKK’nin sebep olduğu tahribat yoluyla da elde edilen MDD kazanımlarından dolaylı ya da doğrudan nasiplenenler de avuçlarındaki bu kazanımı Kuzey ve Kuzeyli hanesine yazamazlar..
Not: Yukarıdaki anlatımda bazı isimler benzer olsa da gerçekle bir ilgisi yoktur, hayal gücüdür; gerçek olsa Kürdler ve Kürd dostları önlem alırdı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.