Yazılarımda, benimsemediğim kişi ya da yapıları ‘körlemesine’ eleştirmiyorum. Aksine, onları kendi cümleleri, tutumları, sessizlikleri ve bunların süreç ve sonuçları üzerinden eleştiriyorum.
Aslında temel ilke, karşıdaki birileri şiddet görüyorsa, hakarete uğruyorsa sizden yardım istediği an harekete geçmeniz gerektiğidir. Sizden yardım ya da destek istemiyorsa yaşantısına razı ve çare peşinde değil demektir. Ancak ailenizden, yakın çevrenizden biri ise, size düşen inisiyatif alarak uğradığı mağduriyete son vermektir.
Coğrafyamızda yaşananlara böyle bakıyorum. Devletin yüz yıldır devam eden her türden ve açık, örtük şiddet, yasaklama politika ve uygulamasının durdurulmasını, her biri için özür dilenmesini ve mümkün olanların telafi edilmesini istiyoruz. Bunu birer vatandaş, birer seçmen olarak değil; birer insan olarak istiyoruz. Toplum olarak ve birey olarak başımıza ne geldiyse hala koruduğumuz ve savunduğumuz Kürdlüğümüz yüzünden geldi ve gelmeye de devam edebilir.
İsteyen istediği yasadışı kişi ve yapılar için ya da bu kişileri iradesi sayan kişi ve yapılar için, onlar uğruna ceza alabilir, elindekini kaybedebilir, ölebilir, toprağından olabilir.
On yıllardır kimileri ‘Önderlik halkı’ yaratma peşinde, önderlik halkının bir bileşeni; yani, ‘önderlik halkı’ kavramının faşizm demek olduğunu, bir faşistin ancak ‘önderlik halkına dahilim’ diyebileceğini, ‘önderliğin bilincinde ve emrinde bir fedaiyim’ demenin aktif bir faşist olduğunu ilan etmek anlamına geldiğini biliyorlar. Eğer bu yapı bir statü elde ederse her ‘yurtdaşın’ aynı ‘uygulamadan’ geçerek, mutlaka özeleştiri vererek önderlik halkına dahil olması istenecek. ‘Önderlik halkı’ kavramsallaştırması bile yaratılmaya çalışılan kişiliğin ifadesidir ve itiraz, eleştiri nedenidir. Bu tür bir dizayn ve onun pratiğini sergileyen dünyadaki birçok devlet, toplum ve birey çok utandı, utandırıldı ve telafiye özür diletmekle başlanıldı.
Bu kesimlere açıklık, dürüstlük, nedensellik ve kanıtlarla yaşananı, yaşattıklarını işaret edip itiraz ediyorum, devam eden ve hep kaybettiren yaklaşımlarıyla uzlaşmıyorum. Bu tahripkarlık ve umursamazlıkla uzlaşırsam, tepkisizleşirsem insanlığın günümüzde somutlaşmış kazanımlarının ve değerlerinin karşısında yer almış olurum.
İlginç olan bu kesim değil, çünkü açık ve dürüst yaşayan bu kesim planladığı gibi bir kütle dizayn etti. Tek vücut Önderlik halkı...
Değinmeden geçmemek lazım, bir de bu yukarıda anlatılan kesimden ayrıldığını, eleştirdiğini iddia edip de bu kesimi savunmaya, sakınmaya, özellikle kriz durumlarında canla başla korumaya devam eden bir kesim var ve bazılarının koptum dediği kesime emekleri, hayranlıkları ve özlemleri devam etmektedir.
Yazılarıma dikkat edilirse, sadece yasadışı yapılara ve onları iradesi ilan edenlere ve buna uygun yaşantı ve ilişki sürdürenlere tepki göstermiyorum.
Coğrafyamızda çok sayıda birey ve yapı bu ilk kesime karşı benimle benzer görüşe sahip olduğunu beyan ediyor. Ancak bunların arasındaki kimi birey ve yapının tepki ve tutum eksikliği, gerçekte görüşlerinde de samimi olmadıklarını ortaya koyuyor ve ilginç olan da bu! Özellikle kritik dönemlerde, bırakın tepki eksikliğini, bildik görüşlerini de terk ederek duruma ve şansa göre geçici ya da kalıcı biat ediyorlar. Ben de her seferinde bu kesimlere ‘saf olmadığımızı ve bizim durduğumuz ve temsil ettiğimiz alanın, tarihselliğin, kökün bu ikincil kesim tarafından istismar edilmesine izin vermeyeceğimizi’ ifade ediyorum. Yani kısacası, bu ‘tepkisiz’ kesim de tepki göstermediği o yapıya açıkça dahildir. Bundan sonra tarafımdan böyle bilinecekler, anılacaklar.
Benim derdimse, aynı hattı temsil eden ve bu üç kesim dışında kalan bireylerimize seslenmek; ‘yerinizi, görüşünüzü, tepkinizi koruyun çünkü tarihsel ve sağlıklı olandır’ demeye çalışmak. “İnisiyatif alırsak bizi dışarıdan değil, ‘içeriden mahveden’ bu gericiliği ve çağdışılığı durdurabilir ve coğrafyasında yaşayan toplumumuz için yeni ve özgün bir başlangıç yapabiliriz” demeye çalışmak.
Statükonun her yerde pervasızlaşmasının nedeni ona bu imkânı veren, haklı gerekçeleri sunan ve ısrarla devam ettiren birincil kesim ve diğer ikincil iki kesim sayesindedir. Sırf statükoya karşı çıkmak adına yanlışı, bir başka suçluyu savunur, korur hale gelmemek gerekiyor. Suçluyu kayırmaya başlamamız, bizlerin de suçlunun tarafına geçtiğimiz anlamına gelir. İki, üç ya da daha fazla suçlu taraftan biri değil herhangi biri tercih edilmemeli. Bu da kendi ortak bakışımızı ve tepkimizi ısrarla sergilemekle olur. İlkelerden, çağcıl evrensel kabullerden taviz vermemek gerekiyor.
Az sayıda olabiliriz ancak suçlulardan ve suçlarından uzak durabiliyoruz.
Bölgesinde yaşayan Kürd toplumu olarak çağın değerleri ve olanaklarıyla yaşamayı, hak etmeyi ancak böyle sağlayabiliriz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.