Ruanda’da yüz gün içinde sekiz yüz bin Tutsi, Hutular tarafından katledildi ve geri kalanı da sindi. Bu olaya kimse iç savaş diyemedi. Sayının on ya da sekiz yüz bin olması bir şeyi değiştirmez. Aklı başında hiçbir Tutsi de buna ‘iç savaş’ dememiştir.
Kürdlerle Türkler arasında bir iç savaştan bahsetmek doğru değildir. Kürdlerin Kayseri, Edirne ya da Mersin’de iç savaş çıkaracak gücü yoktur ve bu gücü hiç olmamalıdır. İç savaşAmerika’da oldu, İspanya’da oldu ama Mardin’de olmaz, Mersin’de olmaz. Ortada politik kutuplaşma yoktur. İç savaş iki karşıt grup arasında olur, iki millet arasında olmaz, hele milletlerden biri savunmasızsa bunun adına iç savaş demek yaşanacak olana kılıf uydurmaya çalışmaktır.
Türk ya da Arap örgütlerinden biri ya da bir örgütün Türk ya da Arap üyelerinden biri İstanbul’da ya da Atina’da bombalama yapsa kim tüm Türkleri ya da tüm Arapları suçlayabilir? Suçlamamalı. Bu nedenle, bu son Ankara katliamı da Kürdleri bağlamaz. Kimse bizi bu son acımasız saldırının iştirakçisi, sorumlusu, sahibi saymamalı.
Geçmişi anımsamak sorunun devasalığı hakkında fikir verecektir. 28 Şubat 1986. İsveç başbakanı Olof Palme cinayetinin dünyada yarattığı dehşetin ve Kürdlere karşı gelişen olumsuz algının Kürdlere nelere mal olduğunu bilen bilir. Kısaca, tüm diplomatik ve insani iletişim kanalları sertçe kapatılır.
Ankara bombalamasından sonra da bir Kürdle karşılaştıklarında potansiyel intihar eylemcisi, bombacı gözüyle, şüphesiyle bakabileceklerdir. Kürdün yaşı, cinsiyeti, öğrenim durumu, ekonomik durumu, geçmişi ve politik görüşünün pek bir önemi olmayabilecektir. Bu durumda, Kürd olduğunuzu ama teröre karşı olduğunuzu kanıtlamanız gerekecektir. Neden böyle bir çabaya girişelim ki? Böyle tehlikeli bir algının yeniden oluşmasını önlemek her Kürdün ve Kürd dostlarının aciliyetidir.
Görünen o ki, PKK Türkiyelileşmeye çalışmıyor, Türkiye’yi PKK’lileştirmeye çalışıyor. Türkiye iktidarına oynayan ve yüz yıldan fazla bir süredir sürekli rekabet halinde yaşayan tarihsel iki kesim varsa; PKK AKP’nin temsil ettiği kesimlerin karşısına konumluyor ve kendini ‘cezalandırıcı Türkiye demokrasi gücü’ olarak ilan ediyor. CHP’yi de kendilerini desteklemeye çağırıyor. Hendeklere Kürdlerin desteğini sağlayamamaları ise süreci durdurmaya yetmiyor.
Gül ve Arınç’a hitap ederek sağa, aslında üyelerinin çoğu alevi Kürd olan Marksist örgütlere hitap ederek sola savruluyorlar. Kontrolü tamamen yitirmiş gibi görünüyorlar. Hendekle Erdoğan’ı yeneceklerini ileri sürüyorlar. Orduya bile sitem ediyor ve “Vatan AKP midir? Ordu AKP’yi koruyor.” diyorlar.
AKP ilk zamanlarında Kemalist ideolojiye, Kemalist ekonomiye, militarizm ve darbelere karşı olan kesimlerin huzursuzluğunu öne çıkardı. Diğerler partiler ise seçimlerde AKP ve Erdoğan’a olan tepkiye hitap etti.
Saraycılara karşı Çankayacılar
Açıklamalara göre mesele ideolojiktir; ‘gerici ve darbeci’ olarak nitelenen AKP’ye karşı mücadelede somutlaşmaktadır. Bu mücadele kendini Erdoğan’a odaklıyor. Son demece göre, bu askeri süreç ölüm kalım mücadelesine dönüşmüş ve bu mücadele Erdoğan ve AKP’yi devirinceye kadar devam edecekmiş.
Zaten geri kalmış kentlerimizin iyice çökmesi ise hiç dile getirilmiyor, aksine daha fazlasının olacağı, her yere yayılacağı ilan ediliyor. Ölümler, yıkımlar, tepkiler, kayıplar umursanmıyor.
Klasik devletin tarihsel acımasız uygulamalarına karşı Kürdlerin tavrı zaten bellidir. Hendekleri savunan bir Kürde ise hala rastlamadım.
Neden sokaklarımıza bu kadar rahatça hendek kazılabiliyor, sayısını bile bilmediğimiz ‘çocuk yaştaki’ çocuklarımız gözden çıkarılabiliyor, konutların, iş yerlerinin, arabaların, ekonominin, tarihi eserlerin yok olması, değerlerin yitimi, demografik değişim tehlikesi neden önemsenmiyor? Bunun yanıtı ‘Kürdlerin bir türlü aşamadığı çaresizliğinin, sahipsizliğinin, kendisi olamamanın derecesinde’ olabilir mi?
Diyarbakır, Silopi, Yüksekova ya da Cizre’de yaşamak için hali hazırda geçerli bir neden bulamasalar bile, insanlar topraklarını terk etmemek için hala direniyor. Bu muhteşem tutum desteklenmeli, savunulmalı.
Hendeklerin sebep olduğu her türlü şiddet Kürdlerde düşünsel ve duygusal kopuşları başlattı. Bu şu anlama geliyor olamaz mı; ‘Kürdler aydınlanmak, diliyle kültürüyle insanca yaşamak ve insanca muamele görmek için yine yeni bir zihinsel ve duygusal eşiktedir.’
Sasonlu Ardeşîr Beg’in daha küçücük bir çocukken oğlu Aram Tigran’a nasihat ettiği gibi: “Kürdler iyi millettir, Kürdçe söyle.” Kürdler iyi bir millettir ve zamanla çok daha iyi olacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.