Çin 1960’dan beri Uygur Türklerinin birbiriyle özdeşleşmiş olan etnik ve dini kimliğini benimsemiyor ve asimilasyona tabi tutuyor. Anavatanlarına Doğu Türkistan diyen, etnik ve dini bağlar yüzünden kendilerini Türkiye’ye yakın gören Uygur Türklerinin Çin’den kaçabilenleri Türkiye’ye geliyor (https://edition.cnn.com/2019/05/12/middleeast/turkey-uyghur-community-intl/index.html). Kaçmaların ardından Çin’de kalan Uygur Türkleri üzerindeki asimilasyon ve kontrol baskısı da artıyor (https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50541665).
Bir kısım Uygur Türkü Çin’e karşı savaşmak amacıyla IŞİD, El-Nusra içinde yer aldı, Suriye’deki varlıklarını Kürdler çok iyi bilir. Uygur Türklerinin bu tür yapılara katılması için gizliden desteğin Çin istihbaratı tarafından verildiği; bunun da Uygur Türklerinin uygar dünyada yalnızlaşmasına ve ayrıca Çin muhaliflerinin Çin’den uzak tutulmasına yaradığı da ifade edildi (https://www.timeturk.com/cin-uygur-turklerine-karsi-isid-i-kullaniyor/haber-761048). Sonuç olarak, yurdundan edilen bir toplum daha ve onların düştükleri, düşürüldükleri durum ortada (https://www.amerikaninsesi.com/a/suriyede-savasan-uygurlarin-hedefi-cin/4176472.html). Çeçenler de bu süreçleri iyi bilen bir toplumdur.
ABD’nin 2018 raporuna göre Çin’de 1 milyon Uygur Türkü kamplarda yaşıyor. Çin devleti devam ettirdiği ve savunduğu uygulamalarıyla ‘terörizm ve aşırıcılığa’ karşı önleyici tedbirler aldığını söylüyor ancak Sincan’da ortadan kaybolan Uygur Türkü sayısını, kamplarda kaç kişinin yaşadığını, mesleki eğitim merkezlerine devam eden (https://www.yenisafak.com/dunya/uygur-turkleri-asimile-ediliyor-3515693) ‘istekli’ öğrenci sayısını açıklamıyor (https://www.youtube.com/watch?v=4kXBH21-dxM).
Haksızlığa karşı çıkmak, reddetmek yeterli değildir; haksızlığın nedenlerini ortaya koymaya çalışmak ve ancak o zeminde bir yaklaşım geliştirmek gerekir. Çin devleti Uygur Türklerini etnik ve dini olarak asimile etme amaçlı program uygulamaktadır. Uygur Türklerinin başına gelenlerin anlaşılır, kabul edilir tarafı yoktur.
Çin devletinin de geleneğinde kendine uymayanı, kendine tabi edemediğini, uygun görmediğini hizaya getirmek için acımasız bir yıldırma politikası ve deneyimi var. Uygur Türkleri için itiraz etmeyen, zulmü sessizlikle karşılayan Çin toplumu ya da her Çin bireyi Çin devleti kadar sorumludur (https://www.youtube.com/watch?v=4tP11xOKyv4).
Kürdlerin Uygur Türklerini destekleme sebebi onların Müslüman kimliği nedeniyle olmamalıdır. Kürdler hem etnik, hem de dini kimliğe vurgu yapmalıdır. Eğer ikisinden biri göz ardı edilirse hakikat çarpıtılmış olur ve bu hem kendimize olan saygımızı yitirmemize neden olur, hem de tarafsız olmayan, evrensel değerlerden uzak toplum görüntüsü verir ki, bu da uluslararası kamuoyunda güvensizlik oluşturur.
Uygur Türklerine Kürdlerin destek vermesi sadece çiğnenen insan haklarına daraltılmamalıdır. Ayrıca bu, bu meseleyi esasından koparır, gizler. Çin devletinin hedeflerini korur. Sorunun çözümüne yönelik de hedef saptırır. Doğu Türkistanlı Uygur Türklerinin sahip olduğu ve sahip çıktığı coğrafik, tarihsel, kültürel kimlik bilincinin bu zulme uğramalarına sebep olduğu, sebep olacağı unutulmamalı ve her fırsatta vurgulanmalıdır. Bu vurgu ‘yarın Uygur Türkleri belki kendileri gibi zulüm görenlere destek olabilir’ diye yapılmamalıdır. Yine bu vurgu genel olarak; ‘kendine, farklılıklara saygı duyulsun, farklılıkların kendi doğasına uygun yaşam hakkı olsun ve yaşamını farklılıklarıyla sürdürebilsin’ diyedir. Kimse kendi kabul ettiği dinsel ya da geleneksel hukuka göre kendinden olmayana karşı bir tutum sergilememelidir. Sergilenecek tutum evrensel ilkeler çerçevesindedir. Bu tutum iç yaşantımızda dikkatli dil kullanmamıza ve makul bir yaklaşım sergilememize de olumlu katkı sağlayacaktır. Ayrıca, uluslararası kamuoyunda evrensel değerlerde ortaklaştığımızın da göstergesi olacaktır.
Çin devletini ve Çin toplumunu ne alıkoyar!
Öncelikle; Çinleştirme politikaları üzerinden Uygur Türklerini kısa ya da uzun vadade Çinlileştirme gayretleri ortadadır. Çinlileştirme baskısı ile hem etnik hem de dinsel kimliklerin yitirilmesi kaçınılmazdır. Çinlileştirme politikaları ile Doğu Türkistan’da siyasal, sosyal, sportif, kültürel, kentsel ve eğitimsel eşitsizlikler yaratarak Uygur Türklerinin ata toprakların terk etmesi sağlanabilir. Bu da bir sürgündür ve fiziksel kıyım değil de, kimliğin zihinsel ve duygusal soykırımına yani ‘önemsemeyişine ve ardından da unutuşa’ giden yolun basamaklarındandır. Uygur Türkleri Doğu Türkistan’ı terk edip Çin’de yaşamamalıdır. Bu gidenlerin asimilasyonunu hızlandırmakla kalmaz, gidenler geride kalanların asimilasyonunu da bilerek ya da bilmeyerek hızlandırır. Doğu Türkistan Çin’in herhangi bir kenti ya da bölgesi değildir, Uygur Türkleri farklı kimliği olan bir bölgenin toplumudur; zaten bu nedenle diğer bölgelere uygulanan Sincan’a uygulanmamaktadır. Dil ve din farklılığı asla akıldan çıkarılmamalıdır; Çin’deki diğer bölgeler ve diğer bölgelerdeki sınıf kesimleriyle karşılaştırmalar yaparken buna atıf yapmadan meseleye ya da diğer eşitsizliklere geçilmemelidir. Yarın baskı yoluyla tüm Uygur Türkleri din değiştirse, dinsizleşse ya da anadilini unutsa bile Doğu Türkistan Uygur Türklerinin mülküdür. Çin’de açık ya da gizlice yapılan ‘Birleşin ve aile olun’ kampanyalarına karşı direnmek zorunludur (
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/dogu-turkistanda-kan-donduran-igrenclik-261478h.htm). Çinlilerle evlilik Uygur Türklerinin Çinlileştirilmesini sağlama politikasıdır. Doğacak çocukların ya da en geç onların çocuklarının Çinli olması ya da Uygur Türkü gibi kalamaması, olamaması kaçınılmazdır. Çin’in ‘mesleki eğitim merkezi’, bizimse ‘kimlik/benlik silme amaçlı toplama kampı’ dediğimiz merkezlere devam edip ayrılmış bireylerle bağ koparılmamalı, onlara karşı ılımlı ve iyileştirici davranılmalıdır (
https://www.youtube.com/watch?v=W2dUmcj5szM). O bireyler dışlanmamalı, suçlanmamalı ancak toplum içinde baskın ve yönlendirici olmalarına izin verilmemelidir. O bireyler tutuldukları kamplarda sadece yeni kimlik edinmiyorlar. Aynı zamanda, eski kimliğine ve o kimliği taşımaktan vazgeçmeyenlere karşı da düşmanlaşma sergilemeyi öğrenebilirler. Dahası, devletin güç desteğini de alarak içinden çıktıkları toplumda bir misyoner gibi çalışabilirler. Uluslararası basın kuruluşları da dahil her kurum ve kuruluş destek açıklaması, çalışması yaptığında Çinliler Uygur Türklerine ‘emperyalistlerin ajanı’ diyebilirler; bu, desteği kırmaya ve dayanışmayı engellemeye yöneliktir. Dikkate alınmamalıdır. Doğu Türkistan’ı terk etmek zorunda bırakılan ailelerin geride kalan çocuklarının akıbeti, onlara ve gençlere el konulması dikkatle izlenmelidir. Ayrıca, kızlar Çinlilerin yaşlıları, zihinsel ve fiziksel engellileri için eş olarak alınabilir. Bunlar ve diğer maruz kalınanlar soykırım sürecinin kanıtları olarak belgelenmelidir.
Uygur Türklerini sadece din üzerinden desteklemek Müslümanlık sözleşmesine, etnisite üzerinden desteklemek Türklük sözleşmesine uygundur (http://www.dipnotkitap.com/kitaplar.php?kitap_id=344). Bazı Kürdler daha çok dindaşlık ile yani Müslümanlık sözleşmesi uyarınca desteklemektedir. Bu Müslüman Uygur Türklerine zarar verir çünkü sadece dinsel inanışları değil, etnisite özellikleri de risk altındadır.
Uygur Türkleri kendilerine destek verenler arasında Kürdleri ayrı bir yerde tutabilmeli ve bundan sonraki yıllarda Kürdlerle güvene dayalı her türlü işbirliğine istekli olabilmelidir.
Dört bölgede Kürdlerin idari, siyasi ve sivil kurumları ile Kürd bireyleri Uygur Türklerine destek verebilmelidir. Nerede yaşarsa yaşasın Kürdler Uygur Türklerinin yaşadığı zulme karşı demokratik yöntemlerle itiraz edebilmelidir. Kimin sessiz kaldığıyla ilgilenilmemelidir. Baskıcı ve inkarcı her tür hiyerarşiye ve buna uygun toplumsal desteğe sahip olan sadece Çin değildir ancak Çin gündemdedir.
Uygur Türklerine dair açıklamalara ‘Kürd yönetimi olarak…’, ‘Biz Müslüman Kürdler olarak…’, ‘Bir Kürd olarak…’, ‘Şu Kürd yapısı adına…’, ‘Şu Kürd grubu adına…’ ile başlanırsa; Uygur Türkleri de bizim sözleşmeler dışı olduğumuzu ve sebebi ne olursa olsun zarar görmelerine itiraz ettiğimizi bilecektir.
Kürdler Uygur Türklerini, Uygur Türkleri de Kürdleri tarihsel süreçleri bağlamında ve tüm hakikatleriyle ‘yeniden’ tanımak ve anlamak için elverişli zamana ve şansa şimdi sahiptir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.