Kürdler illegal bir toplum değildir. Kürdler suç toplumu değildir, suçlu ve suç üreten bir toplum değildir. Kürdlerin dili, tarihi, kültürü, ekonomisi, mimarisi, gelenekleri suç değildir. Kürdlerin toplumsallığını devam ettirmek istemesi suç değildir ve illegalite ile sağlanamaz. Sadece Kürdler değil, coğrafyamızdaki ve dünyanın geri kalanındaki tüm dil, dinler suç değildir, suçlu değildir.
‘İllegalite ve zor’ sadece ona kapılan Kürdleri değil etkilenen herkesi mahvetmiştir, çünkü halimizi ve taleplerimizi gündem dışı bırakmıştır. İllegalite ve vesayetçi yönetim Kürdlere soluk aldırtmamaktadır.
İllegalite adı altında işlenen cinayetler; illegalite adı altında hangi amaçla, ne zaman ve nerede öldüğü açıklanmayan kadın ve erkekler; illegalite adı altında, ölüp ölmediği bile açıklanmayanlar; illegalite adı altında iç ve dış rakipleri öldüren, öldürten ya da ölüme gönderenler; illegalite yüzünden ülkeden kaçanlar ile kaçamadan cezaevine konulanlar... Feodal, sınıfsal ve kişisel hesaplaşmalarını, kinlerini, yetmezliklerini illegalite maskesi altında görenler...
'İllegalite perdesi ve devrimci adalet' adı altında en az kırk, elli yıldır çeşitli suçlar yoğunca işlenmiş, can yakılmış, ölüme sebebiyet verilmiştir ve bu durum hala devam etmektedir. Çarpık, eleştiriye kapalı, sırlarla dolu, ilkel, içi boş bir illegalite adı altında; cinayetlerin, yıkıma uğratan kararların ve karar vericilerinin sorgulanamayacağı, hesabının verilmeyeceği kanıksatılmaya çalışılmıştır.
Fetulahçıların ‘devletmiş gibi’ yaşadığı dönemde, PKK de bölgemizde ‘devletmiş gibi’ yaşadı. Asker, polis ve bürokrasi o dönem bölgede PKK'yi görmezden geldi. Hepimiz devletin uygulamalarını daha da kötü biçimde taklit eden PKK’nin ‘yasama, yürütme ve yargı’ anlayışını izledik.
Halbuki, şiddeti esas alsın ya da almasın, illegalitenin legal yaşamı açıktan vesayet altına alması ve legaldeki yansımasının da yıkıma direnç gösterecek irade sergilememesi Kürdler için tuzaktı ve hala da öyledir. En son, birden bire KCK tuzağı tezgahlandı ve çok geçmeden bazı Kürdler KCK üyeliği adı altında tutuklandı, kimileri yargılanıyor, kimileri de cezalar aldı. Peki kim için? Hangi sebeple? KCK’den Kürdlerin karı ve zararı nedir?
Mahkemelerde insanlarımıza yapılan suçlamalardan anlaşıldığı kadarıyla, ‘devletmiş gibi’ yaşanan o süreç izlemekle yetinilmemiş, kayıt altında da alınmış. PKK ve çevresinin bu kayıt altına alınmanın farkında olmadıklarını, kayıt altına alınanların sayısını umursadıklarını, sürecin sorumluluğunu üstlendiklerini kim iddia edebilir? Fark edemedilerse, süreçten doğrudan zarar gören çevrelerine bunu açıklamaları gerekir. Sonuçta, illegalite olmasaydı kimi Kürdler bu kadar kolay ve çok tutuklanamazdı.
Kürdlerin yaşadığı topraklara egemen olan devletleri yıkmaya Kürdlerin hakkı yoktur. Bu tür çabalara alet de, ortak da olmamak gerekir. Kendi statülerini tartışmaları gereken Kürdler, diğer taraftan, kendilerine etkiyen her rejimin demokratikleşmesine katkı sağlamaktan vaz geçmemelidir.
Sadece statü talebi için değil, rejimi korumak ya da değiştirmek için bile olsa illegalite savunulamaz. Türkiye’de, farklı anlayıştan da olsa demokrasi yanlısı kişi ya da partiler illegaliteden bahsetmezler, illegaliteye yönelmezler. Kendilerinin ya da birilerinin işlediği suçlardaki sorumluluklarını gizlemek isteyenler için illegalite ancak geçici bir sığınak olabilir.
Kürd toplumunun haklarını ve Kürdlerin canını, malını, mülkünü, ikametini, çaresizliğini, hoşgörüsünü; kendini var etmek için, kendini devam ettirmek için, herhangi bir ideoloji için ya da pazarlık için bir koz, bir araç ya da kurban olarak kullananları, önemsemeyenleri hızla teşhir etmek her bireyin sorumluluğudur.
Geçmiş bazı dönemler için illegaliteyi bir zorunluluk olarak savunanlar olsa bile; bu, politik şeffaflıktan uzaklaşmak anlamına gelmemeliydi ve bu anlama geldiği anda da son verilmeliydi. İllegalite bile şeffaflık ve açıklık gerektirir. Hemen hemen her Kürd yapısının bir zamanlar tecrübe ettiği illegalite komedisi, saçmalığı ve sonuçta trajedisi; insanlarımızı bu saçmalığı izleyenlerin darbelerine açık hale getirdi, bedeli çok ağır oldu, çok şey kaybettirdi.
Yüksekdağ’ın ‘Biz sırtımızı YPG’ye dayamışız!’ sözü elbette sıradan bir söz değildi. ‘İllegal KCK yapılanmasına ne gerek vardı ve nelere mal oldu?’ tartışmasını dünyanın her yerindeki Kürdler ve Kürd dostları önemsemelidir. KCK neden kendini illegal bir yapı olarak açıkladı ve neden o illegal haliyle içeriği belirsiz ‘demokratik özerkliği’ öne sürdü? Mesele üzüm mü yemekti, yoksa üzüm yemek için bağa emek verenleri mi dövmek, dövdürtmekti?
Ne yazık ki HDP ve DBP'li yöneticiler, belediye başkanları kazılmış hendeklerin yanı başında basın karşısında ‘demokratik özerkliği’ ilan edecekti. İlan yüzünden tutuklanınca “O metni elime yabancı bir teyze tutuşturdu, okudum. Ne okuduğumu bilmiyorum!” diye ifade verenler de olmuştu.. Binlerce Kürd günümüzde illegal ve silahlı KCK’ye üyelik suçlamasıyla yargılanıyor ve verilen cezalar yüzünden yeni bir bireysel aile ve toplumsal dram yaşanıyor. İllegal KCK'nin yerine ‘demokratik özerkliği’ legal bir parti kendi başına savunamaz mıydı? Elbette illegal yapılara kendini tamamen kapatmış ve şiddeti açıkça reddetmiş bir legal partiden bahsediyoruz.
Kürdlerin görevi ‘AKP ya da CHP gidene kadar savaşmak’ değildir. Bazı eş başkan ve yönetici Kürdler neden cezaevindedir; sadece ve sadece Kürd oldukları ve sadece Kürd haklarını savundukları için mi? Yoksa ‘batıcılar ile yerlilerin’ ya da ‘Çankayacılar ile Saraycıların’ tarihsel hesaplaşmasında açıkça ve fiilen taraf oldukları için mi cezaevindedir? Üstelik bu hesaplaşma hala gerektiği gibi ve tarafsızca tartışılmamışken!
Kim, hangi hakla ve niyetle Kürdlerin referandumda verdiği ‘hayır’ oylarını Deniz Baykal, CHP, Vatan Partisi ya da HDP’ye zimmetleyebilir? Kim, hangi hakla ve niyetle Kürdlerin referandumda verdiği ‘evet’ oylarını AKP’ye ve MHP’ye zimmetleyebilir. Bölgedeki Evet, hayır, geçersiz oy ve boykotun sayısı Kürd toplumunun huzursuzluğunu, demokrasi özlemini, taleplerini yansıtır ve bu beklentileri kimin karşılayacağı önemli değildir.
Bir gün Bağdat, Tahran, Şam, Washington, Moskova, Berlin’de hangi rejim ve kimlerin yönetimde olduğu Kürdleri ilgilendirmeyecek; karşılıklı ekonomik, sosyal, kültürel ilişkiler, çıkarlar ve işbirlikleri devam edecektir. Öyleyse bizler neden düşmanlık besleyelim? Hangi anlayışta olursa olsun, Kürdlere pompalanan nefret ve düşmanlık duyguları rasyonel olmamızı engellemektedir. Kılıçdaroğlu, Erdoğan, sistem, rejim, gericilik, laiklik nefreti ve bu nefretlerin kimler tarafından pompalandığı, neden pompalandığı, böyle nefretlerin bizi nasıl körleştirdiği ve bize nelere mal olduğu sorgulanmalıdır. Bizler nefrete değil, bugüne ve geleceğe yoğunlaşmalıyız.
Bir gün bizler de tüm başkentler ile yüz yüze bakmayacak mıyız? Elbette bakacağız, elbette işbirliği içinde olacağız. Bu nedenle başkentler, halklar ve onların temsilcileri bizim için düşman değildir, kimseden nefret etmemeliyiz. Bu nedenle, Kürdlerin ‘düşman’ kavramına ve yaklaşımına temkinli olması gerekiyor. Bu, tarihsel trajedilerimizi unutacağımız anlamına gelmiyor. Öncelikle huzurlu ve güvenli yaşantımızın, geleceğimizin peşinde olmalıyız.
Cumhurbaşkanı referandum öncesi Diyarbakır’da yaptığı konuşmada ‘Asimilasyon sona ermiştir, Kürdlerin kazanımlarından geri adım atmayacağız! Şiddeti değil projesi olanı muhatap alırız!’ dedi ve bunlar Kürdler tarafından dikkatle not edilmelidir. Bu cümlelerin kurulması uluslararası dengelerin, aşağıda yolunda giden bağımsızlık ataklarının, hepimiz için yeni ve farklı bir dönemin devam ettiğinin işaretidir.
Bizler verilen sözlü güvencelere elbette itibar ediyoruz ancak haklarımızın yasalarla açıkça güvence altına alınmasını da tartışmak gerekiyor.
Eğer dönem denildiği gibiyse; reorganizasyonumuzu tartışmak, planlamak, hareketlenmek gerekiyor.
Eğer dönem denildiği gibi gelişmezse; bu durumda, Kürdler ve onların temsilcileri, dostları, dikkatli insanlar tüm gücüyle yeni yıpratıcı, yıkıcı süreçleri işaret edecek ve karşı duracaktır.
Asıl dönem kentlerimizi, ilçelerimizi, köylerimizi dil ve din farkı gözetmeksizin herkes açısından yaşanılır hale getirmek için bir araya gelme ve emek harcama dönemidir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.