Yönetmen Kazım Öz’ün son filmi Zer vizyonda. 100 kopya ile gösterime başlayacakken uygulanan sansürün yol açtığı karışıklık yüzünden film ancak 11 kentte izlenebiliyor. Yönetmen büyük bütçeyle çektiği filmini ‘kişisel çabalar, kişisel ortaklıklar ve bakanlıktan aldığı 400 bin lira’ ile tamamlamış.
Kazım Öz filmini 2016 yılında tamamlayarak kopyasını bakanlığa teslim etmiş ve bir sorunla karşılaşmamış. Ancak, filmin vizyona girebilmesi için öncelikle ‘eser işletme belgesi’ alınması gerekiyor ve bu belgeyi veren Üst Denetim Kurulu filmin 3.5 dakikasının kesilmesini istiyor. Bu duruma göre, bakanlığın film projesi önerilerine destek sağlanması için dikkate aldığı kriterler ile eser işletme belgesi veren Üst Denetim Kurulu’nun kriterleri farklı oluyor. Son aşamada karşınıza çıkarılan bu mekanizma önceki tüm aşamaları anlamsız ve tartışmalı hale getiriyor. Üst Denetim Kurulu’nun verdiği nihai kararlar hem proje değerlendirme birimlerinin kararlarını, hem de film ekibinin emeklerini de önemsiz kılıyor.
Sansürlenmesi istenilen sahnelerden ilki, Jan’ın Dersim Katliamı’na dair bir fotoğraf sergisini gezdiği esnada, diğeri ise Dersim dağlarında dolaşırken imiş. İstanbul Film festivalinde filminin gösteriminde Kazım Öz bu sahneleri karartarak senaryosuna, film ekibine, emeğine, seyircisine sahip çıkan bir yaklaşım sergiliyor.
İster Yeşim Ustaoğlu’nun kendi filmine yaptığı otosansür olsun, isterse bakanlık sansürü olsun sonuçta biz izleyiciler toparlamakta sendelediğimiz filmleri izlemek zorunda kalıyoruz. Sansürlenmiş bir film seyirciyi tedirginleştiriyor, hangi sahnelerin ve filmin neresinde olmadığını düşündürtüyor ve filmi bir türlü bütünleyemiyorsunuz. Kazım Öz ve Yeşim Ustaoğlu’ndan sansürlü sahneleri internetten yayınlamasını rica ediyorum.
Filmde, Amerika’da babaannesinden dinlediği bir şarkı, ardından Afyon’a gidiş ve sonra bu şarkının peşine düşüş anlatılıyor. Üç kez görüntü yönetmeni değiştirilen filmde Dersim’in büyüleyici görselliğini Feza Çaldıran yansıtmış.
Bir yazımda kullandığım türkü kelimesi üzerine İsmail Beşikci bana şu notu iletmişti: “ 'Türkü' Türklere ait demektir. Türkçe bir şiir melodiyle ifade edildiği zaman 'türkü' olur. Stran, kılam gibi sözcüklerin 'türkü'diye çevrilmesi doğru değildir. Çeviride, doğrudan doğruya bu sözcülker kullanılabilir veya, 'şarkı' sözcüğünü kullanmak daha doğrudur. Kürd türküsü, Arap türküsü, Ermeni türküsü olmaz Aziz Hoca, Bunları hep 'şarkı sözcüğüyle ifade etmek gerekir” İsmail hocamın bu yerinde uyarısına sevinmiştim. Zer filminde ‘şarkı’ kelimesini kullandığı için de yönetmene ayrıca teşekkür ediyorum.
Nezahat Gündoğan, Kazım Gündoğan, Çayan Demirel ve Özgür Fındık belgesel ve filmlerle Dersim meselesini çok yönlü anlatan eserlere sahipler. Bu yapımlar göz önüne alındığında Zer oyunculukla, görsellikle, müzikle, dialogla, Dersim’in son dönemlerini ele alışıyla, temayla, yolu ve yolcuları ile, arayışı ile, bakış açısıyla, esprilerle, yer verdiği sembollerle ilgili yeni bir şey söylemiyor.
Kürtçenin hem kurmanci hem de kırmançki /zazaca lehçesine yer vermesi oldukça yerinde. Sadece yereli yansıtmakta doğallığı yakalıyor. Filmin Kürt sinemasına dahil edilebileceğine katılmıyorum. Film, bir Kürt sinemacının son filmidir.
Yönetmen Cemal Süreya, 38 Dersim fotoğraf sergisi, Atatürk portresi, Seyit Rıza, Musa Anter, Ahmet Kaya gibi sembollere yer veriyor, Ahmet Aslan’a şarkı söyletiyor. Askeri araçları çekip o günden bu güne bir şey değişmedi demek istiyor. Barbara’ya pencere kenarında çıplak halde sigara içirtiyor. 38’de çekilmiş ve çoğu belgeselde ve haberde kullanılan yani artık aşina olduğumuz bir fotoğrafta uzun süre geziniyor.
38’de Dersim’de verilen talimat gereği ya topluca makinalı tüfeklerle tarandılar ya topluca mağaralarda boğuldular ya uçurumlardan atıldılar. Ancak çoğu durumda da komutanlar erlere ‘mermi pahalı!’ demiş. Tüfek kabzası da zarar görmesin isterlermiş. Bu nedenle iki aylık bir sürede ister alevi, ister müslüman olsun sırf Kürt olduğu için 40 bin insanımızı katlettiler ve bir kısmını da meşe kütüğü ile taş ile vura vura öldürmüşler. Yani filmin aksine, insanlarımızı kurşuna dizmemek için uçuruma sürüklüyorlardı.
Zer filmi Dersim teması üzerinden ilerliyor. Aradan 79 yıl sonra bir kurşun da Jan’ın payına düşüyor. Son sahnenin etkileyici olduğunu belirtmek gerekiyor. Kazım Öz’ün belgesel alanında daha verimli olduğunu zaten kimse tartışmıyor. Sağlam bir senaryosu oluncaya dek belgesel çekmeye devam etmesini diliyorum.
Kazım Öz’ün filmine sansür uygulanmasını yönetmenlerin, sinema emekçilerinin dile getirmesi, filme gidilmesini yoğunca tavsiye etmeleri yerinde olmaz mı, dayanışma sağlamaz mı? Özellikle seyircileri her olanağı kullanarak filmi duyurmaya ve izlenmesi için çevrelerini teşvik etmeye davet ediyorum. Seyirci olarak elimizden gelen sadece bu ve bu başarıldığında etkisi büyük olacaktır.
Bu tür filmler vizyondayken kazanç sağlayamıyor. Bu nedenle yönetmenler yeni projeleri için fon arayışına giriyor ancak bu kez de sansürle de baş edilemiyor. Bu boğucu döngüyü kırmak gerekiyor. Eğer seyirciler sinema salonlarını doldurursa bu hem sansüre karşı ciddi bir duruş ve film ekiplerine moral destek olacak, hem de özgür kültürel üretim için maddi destek sağlayacak ve eleştirinin güçlenebilmesinin de yolunu açacaktır. Zer’i izlemek için bir sinema bileti yaşanan tüm huzursuzlukların dile getirilmesi ve giderilmesi için etkileyici bir başlangıç olacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.