(İki bölüme ayrılmış bu yazının tamamı, Diyarbakır’da yayımlanan ve çıkmaya hazır olduğunda çıkan Kültür Edebiyat Düşünce Dergisi yokuş yola’nın Haziran 2019 tarihli 7. sayısında yer almıştır.)
Türkçe edebiyatın taşrasına gönüllü Kürdler
İletişim Yayınları editörü Levent Cantek: Türkçe edebiyatın taşrasında daha çok Kürtler var, onların odağında siyaset var, kendi dertleri var, Yaşar Kemal ve Mehmed Uzun’un dili var [3]. Metropolden, orta sınıftan birinden bize gelen dosya ile taşradan gelen dosya arasındaki en önemli fark, uzunlukları. Taşradan gelen dosyalar mutlaka çok sayfalı oluyor.
Gri bölgeye rıza
Kürd yazarların, eleştirmenlerin ve okurların Levent Cantek’in bu tespitinin yerli yerindeliğine teşekkür ederek kabullenmesi gerekir. Gerçekten de Türkçe yazan Kürdler Türkçe edebiyatın taşrasındadır ve bu taşraya kabul edilmek için şimdilik kabaca ‘gri bölge’ dediğim yerde beklerken ya da yaşarken her tür mirası barındıran Kürd duygu, imge, sembol ve düşüncesinin edebiyatını yapanlar var. Türkçe edebiyatın ustaları ve etkili kişileri gri alandaki yazarlarımızı asla taşradan metropollere kabul etmeyecekler gibi görünüyor, çünkü metropol ile ve yeni bir kimlik edinerek ‘orta sınıflaşmışlar’ (metropol sakinleri ile orta sınıf bireyleri milliyetsiz olsa gerek!) ile kastedilen de açıktır ve yerindedir.
Kırklar dağının sarp yamaçlı dorukları..
Tanıl Bora sadece yetkin ve sağduyulu bir editör, yayıncı değildir; aynı zamanda düşün dünyasında özgün bir yeri vardır. Misal, bir dosyaya editörlük yapmışsa; o kitaptaki cümle yapılarında, anlam içeriğinde, cümlelerde tutarsızlıklar, yanlışlıklar varsa; bir editörün artık emin olduğumuz ‘iş tanımı’ gereğince gerekli düzeltmeleri, sadeleştirmeleri ve özellikle iyileştirmeleri, geliştirmeleri yazara önermeden yayınevine teslim edildiği haliyle yayınlanmasına izin vermişse ne düşünmek gerekir? Editörün kitaba böylesi ilgisi dosyayı önemsemediğini ancak yazarı yüzünden yayınladığını ya da yoğun editöryel emekten sonra ancak yayınlandığı hale getirilebildiğini düşündürebilir. İletişim gibi ciddi, etkili çalışmaları yayımlayan ve bu çizgisini sadece kendilerinin değil, çoğu insanın savunduğu bir yayınevi Kürd bir yazarın dosyasına da kurumsal editörlük sistemini uygular mı? Absürd ve asılsız örnekler olarak; Kırklar dağının sarp yamaçlı doruklarının ya da Diyarbakır’da dik yokuşun olup olmadığı Diyarbakır’da yaşamış birine sorup kontrol edilebilir. Kısacası, diğer yazarlara harcanan iyileştirme çalışmaları esirgenmezse eğer, mükemmele yakın kitap sahibi yazarlarımız da olabilir; böyle olsa bunun kime, ne zararı olabilir? İşte, Kürdlerin sanatsal üretimindeki içerik ve nitelik tartışmasını, ‘gri bölge!’ ve onun güçlü etkisi de iyileşmeyi, güçlenmeyi engelleyen etkenlerden biridir. Bu etkende sorumluluk eserleri idare edenlerde, yayınlayanlarda, ödüllendirenlerde değil; ‘gri bölgede’ bilinçli bir gönüllükle bekleşip duran sanatçılarımızda ve yüzlerini o bölgeye ve ötesine dönmüş okurların sessizliğindedir. Gri bölge sadece edebiyat alanını değil özellikle sinemayı da kapsamaktadır.
“Kürt şiiri sözcüğü keşfetti!”
Selim Temo’nun iki ciltlik Kürt Şiiri Antolojisi üzerine Gökhan Gencay’ın yaptığı 14 Ekim 2007 tarihinde yayınlanan söyleşiye Birgün gazetesi Kürt şiiri sözcüğü keşfetti! başlığını atıyor [27]. Birilerine kendini iyi hissettirmeyi tazeleyici ve tarih bilincinden kopuk olmayan bu sözü gazete kendi kendine uygun görmüştü çünkü Selim Temo o söyleşide öyle bir cümle kurmamıştı.
Türkçe edebiyat mı, Türkiye edebiyatı mı, Türk Edebiyatı mı?
Özdemir İnce ise Türkçe şiir yazan Kürdlerin Türkçe şiir yazdığını ve Türk şairi olarak adlandırılması gerektiğini öne sürüyor [28, 29]. İnce, Ahmed Arif’in Türkçe yazdığı için hayıflandığına şahit olmadığını ve Kürdcenin bulunduğu durumdan Kürdlerin ve Kürdcenin de sorumlu olduğunu belirtiyor ve soruyor: ‘Osmanlı egemenliğinde yer almış Süryanicenin, Arapçanın, Bulgarcanın yazı ve edebiyatına engel olamadı da, Kürtçeye mi engel oldu?’ Özdemir İnce bu tartışmada ‘Türkçe edebiyat yoktur, Türk edebiyatı vardır ve bu bir etnisiteyi, soyu, ırkı ifade etmeyen kapsayıcı bir kullanımdır’ diyenlerden. Bana göre de ‘Türkçe edebiyat’ kullanımı sadece kandırmacadır; örtmece sanatının ya da pasif zorbalığın uydurmakta ve dayatmaktaki ustalaşmasının, gri bölgede bekleşenlerin başını okşamanın, zorlama bir nezaketin yansımasıdır.
Kürdlerin Türkçe yazılarını da ‘Kürd edebiyatı’ hanesine yazarız!
Mesela Türk (Türkçe değil) edebiyatının merkezindeki Türkler için Avrupa’nın ya da Amerika’nın taşrasında yer alıyorlar deniliyor mu? Elbette denilmiyor çünkü denilemez. Almanca ya da İngilizce yazan bir Kürd için Almanlar ya da İngilizler edebiyatımızın taşrasında Kürdler var” diyebilir mi, bu denilebilir mi? Yine, elbette denilemez! Ancak demek ki, Türk edebiyatında bir Kürd sadece taşrada/çevrede yer alabilir; merkeze doğru yol alabilmesi için artık Kürd değil orta sınıfa dahil olmalı, bu sınıfta kalıcı olduğunu ispat edebilmeli ve sınıfının düzeyine uygun eserler ortaya koyabilmelidir.
Evet ‘Türkçe edebiyatın taşrası’ belirlemesi inciticidir ancak aynı ölçüde gerçekçi olmak yani kabullenmek gerekir. Yazarlarımız taşrasındaysa okurumuz da, yayıncılarımız da, eleştirmenimiz de taşrasındadır.
İster Kürdce, ister Türkçe yazsınlar, yazar ve şairlerimiz, eğer isterlerse taşra psikolojisine hapsolmaktan kurtulabilir. Onlar bunu yapmaya cesaret ederse biz taşradaki okurlar da taşra okuyucusu olmaktan kurtulmuş oluruz. Dikkat edilirse Kürdler taşralı denmiyor, Türkçe edebiyatın taşrası deniliyor. Bu sınıflamaya itiraz eden metropol ve orta sınıftan yazar, editör ve okura da rastlamadığımıza göre Kürdlere her daim böyle bakılacak. (Antep’te ‘Şehreküstü’ bölgesi vardır, oraların elitist merkezle etkileşimi daha farklı olabilir!)
Bunu değiştirmenin yolu Kürd yazarların kendi merkezlerini oluşturarak yani bunu sağladıktan sonra kendi içinde de sınıfsalı ya da coğrafyasalı belirten taşra vs anlayışını tamamen terk edilmesiyle olur. Elbette yerleşim yerleri, üretim kapsamı için merkez, varoş, banliyö, getto, çeper, periferi ve taşra tanımlaması yapılabilir ancak Kürdler kendi merkezlerini oluşturduğunda üretim yapan bireyin sınıfsal, kültürel ya da coğrafi ayrımla kategorize edilmesine izin vermemek gerekiyor.
Kapsayıcı bir kulvara giriş için bitiriş
Türkiye’nin en çok kitap okuyan kesimlerinin içinde yer alıyoruz. Yazarlarımız yazmayı ciddiye alıyorlar, yoğunlaşmışlar, samimi ve coşkulular. Milliyetsiz okur sadece Kürd yazarlara değil hiçbir yazara taşra gözüyle bakmaz. Kürd edebiyatçılar da yeteneklidir ya da her bir Kürd yazarın yeteneği ne ise, ne kadarsa odur. Gri bölgeye girmek için çırpınmaya ve orada tutunmaya çabalamaya gerek yok. Kürd yazarlar bir an önce kendi alanını, kendi merkezini oluşturmaya başlarsa, ‘bir başlangıç yapabilirse’, gerisini okur sağlayacaktır. Biz okurlar zaten Kürd yazarlarını da okuyoruz, takip ediyoruz ve eserleri irdeliyoruz, kıyasıya eleştiriyoruz.
Kürdlerin sanatsal üretisi elbette evrenseldir ancak, örneğin Şener Özmen’in resimleri Kürd sanatına mı dahildir yoksa Türk sanatına mı? Ya da, Seywan Saedian’ın heykelleri İran’da yaşarken Fars, Irak’ta yaşarken Arap, Türkiye’de yaşarken Türk sanatına dahil ise, bundan sonraki eserleri şimdi yaşadığı İsveç sanatına mı dahil olacaktır?
Kanımca kafa karışıklığına, ‘yanlış bağlanma’ yansıtmalarına ve duygusallaşmaya gerek yok! Kürdlerin tarihinin herhangi bir resmi ya da gayrıresmi tarihle benzeştiği söylenemezken; coşkusu neden klasik, kaygılı ve üst perdeden cenderelerle biraz daha duraksatılsın, örselensin ki? Türkçe yazan geçmiş, günümüz ve gelecekteki Kürdlerin tümü Kürd edebiyatçısıdır; Almanca, Azerice, İngilizce, Rusça, Ermenice, Arapça, Farsça ve diğer dillerde yazan Kürdler gibi. Kürd yazarların Kürdce dışındaki eserlerinin -Türk edebiyatı gibi, diğer edebiyatlara dahil edilmesinde de sakınca yok!
‘Türkçe yazılı Kürd edebiyatı‘ kulağa yabancı gelse de, zamanla aşina olunacaktır. Ahmed Arif’in ve Uğur Nazlıcan’ın eserleri Türk edebiyatına olduğu kadar, Kürd edebiyatına da dahildir. Üretimde kullanılan dil ne olursa olsun, Kürdlerin Kürdce dışında yazdığı eserler de Kürd edebiyatına dahildir.
Kaynakça
1 Tanıl Bora, a) i) ‘Editör Kimdir, Eserleri Nelerdir? Editörlük ve Kurumlaşma’, Virgül. Nisan 2004, 74. ii) ‘Editör Kimdir, Eserleri Nelerdir? Piyasa, Okur, Yazar ve Metin Arasında’. Virgül, Mayıs 2004, 89. iii) ‘Editör Kimdir, Eserleri Nelerdir? Hizmet, Haz, İktidar’, Virgül, Haziran 2004, 73. b) “Editör: Tadilatçı Terzi”. Notos Öykü, Sayı 27, 2011, sf. 32.
2 https://www.yenisafak.com/kitap/editor-kitabin-nesidir-14315
3 https://t24.com.tr/k24/yazi/editorler-anlatiyor,770
4 https://t24.com.tr/k24/yazi/redaktor-ve-editor-ne-is-yapar,340
5 Necmiye Alpay, ‘Dilimiz Dillerimiz’ Metis Yayıncılık, 2016.
6 http://www.edebiyathaber.net/dogan-egmont-editoru-esen-gur-editor-elindeki-metni-en-az-yazar-kadar-sahiplenmeli/
7 https://t24.com.tr/k24/yazi/yayinevleri-kac-editorle-nasil-calisiyor,348
8 https://kayiprihtim.com/kayip-rihtim/kayip-koseler/editor-adaylarina-tavsiyeler/
9 https://www.dunyabizim.com/etkinlik/yayinevi-editorleri-ne-is-yapar-anlattilar-h13929.html
10 https://www.yenisafak.com/hayat/editorun-dilidegisti-3446514
11 https://www.gazeteduvar.com.tr/kitap/2018/01/09/yeni-e-dergisi-editoru-c-hakki-zaric-editor-yazar-kadar-okura-da-sorumludur/
12 Notos Öykü, Sayı 27, 2011, sf. 23.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.