Cumhuriyetin ilk birkaç on yılında etnisiteyi, inancı ve yaşam tarzını dizayn edici plan uygulandı. Anadillerine, etnisiteye, başka dinlere, farklı inanç yorumu olanlara aşağılama, imha ve bastırma programları yürürlüğe kondu. Her biri devlet politikasıydı ve açıkça yapılıyordu. Bırakalım direnmeyi, bu güçlü ve onlarca yıl dinmeyen yutucu travmatik dalga içinde hayatta kalanlar, kendini gizlemek ya da içine kapanmak zorunda kaldı.
Bu süreçte devlet kendine uyumlu, yaptıklarından razı, devlet için kendiliğinden harekete geçmeye hazır bir topluluk yarattı ve bu topluluk devletin, rejimin ve her nimetin sahibiydi. Bu kudretli kesimin azınlık olduğu, çok partili sisteme geçildiğinden beri iktidarı tek başına alamasından anlaşılabilir.
Toplumun acı, yara, yas, şüphe, endişe içindeki çoğunluk kesimlerinin CHP’den korkmasının nedenlerinden biri de bireysel ve toplumsal hafızanın kendilerine de yazılı ve sözlü devredilmiş olmasıdır.
CHP eğer bundan birkaç yıl önceden başlayıp statükonun sicilinde yer alan insanlığa karşı suçları, insan hakları ihlallerini tartışsaydı, kendisine ve İttifakı’na oy vermeyene üsttenci, üstüncü bakışını terk etmiş olabilirdi. ‘O dönem neler oldu, nasıl oldu, kararları kimler aldı, nasıl uygulandı, sonuçları ne oldu?’ benzeri sorular sorup yanıtlarını aramadı. CHP, o günleri savunmayı seçti, Menderes’i anlamaya çalışmadı, tıpkı Abdulhamit’i anlamaya çalışmadığı gibi (Şeyh Said’i, Seyid Rıza’yı bu tartışmanın dışında tutuyorum).
CHP, günümüzden birkaç yıl önce başlayıp geçmişi tartışıp kabullenseydi ve seçime öyle katılsaydı seçim sonucuna göre ya yeni bir ruha ve kimliğe sahip parti olarak güçlenecekti ya da siyasi hayattan çekilmeyi değerlendirecekti; ki, bence ilki olabilirdi. Bunu demediği için, son seçimin sonuçları CHP’ye karşı kendini hala koruma ihtiyacı duyan bir toplumun bu güvenceyi AKP’de bulduğunu, AKP’ye ve Erdoğan’a mecbur kaldığını işaret ediyor. Üstelik, AKP’den kopup partileşip, CHP etrafında kenetlenen partiler bile varken. AKP ise geçmişle ilgili meseleleri her yönüyle tartışma konusunda çekinik davranıyor. Siyasal Türk İslamcılık, Kemalizm, İttihatçılık tartışmaları yerli yerinde yapılamıyor. AKP’nin etrafında ‘domuz bağcı Hizbullah’ denilerek suçlanan bir partinin olması bile Cumhur İttifakı seçmenlerinin suçlayıcılardan ve Hizbullah’tan etkilenmediğini yani AKP ve Erdoğan’a güvendiğini gösteriyor.
Türkiye’de bir kesim; yeni, çağcıl bir başlangıç eline geçmese de eskiden korunmak istiyor ya da yeni yaşamı tasarlamak yerine daha da eski yaşamın bildik kuşatıcılığını tercih ediyor.
Türkiye’nin ‘kimlik inşası’ sürecinin aksine, ‘coğrafi kimlik yıkımı’ ve ‘coğrafya yıkımı’ sürecini Kürdler PKK ve Öcalan üzerinden yaşıyor. Kürd aklının, geleneğinin ve pratiğinin ürünü olmayan PKK, bölgeyi istediği gibi dizayn etmeyi denedi, bölge birey, aile, aşiret ve partilerinden kimin hain, kimin işbirlikçi olduğuna karar verip ya katletti ya da bölgeyi terk etmesini sağladı. Beş bin köyün yakılmasını, on binlerce faili meçhulü, on binlerce iç infazı, hendekleri, 6-8 Ekim’i PKK’nin mağduriyeti ve kahramanlığı sayan bir kitle oluşturuldu. tek adamcı KCK sözleşmesini dünyanın bütünlüklü en modern belgelerinden biri sayan, sırf Öcalan’a hayranlığı yüzünden kendini ilerici sanan, Öcalan heykelinin dikilme sözünü alkışlayan, Öcalan’ı eşsiz lider kabul etmeyeni aşağılayan, bunu aklı almayan ve ilerici önderini dünyanın saygı duyduğu, örnek aldığı, yanılmaz, yenilmez, eleştirilmez bir lider sanan bir kitle oluşturuldu. Çözüm sürecinde devletin, hükümetin ve muhalefetin tavrı ve tutumu, kimi Kürdün PKK’yi devlet, yenilmez sanmasına neden oldu. Tarihsel beyaz ya da sonradan beyaz Türkler de bu süreçleri kendi yüce çıkarları için sessizce izlemeye, desteklemeye devam ediyor. Kürd versiyonunun örnek alındığı ya da aynı temelde örgütlendiği irade ve o model tanıdık geldi mi?
Peki neden Kürdlerde bölge odaklı bir Nezihe Muhiddin, bir Adnan Menderes (yaklaşık olarak 6-7 Eylül 1955’e dek) çıkmadı, çıkmıyor? Neden Menderes gibileri bölge odaklı parti kurmuyor ya da neden bölge odaklı partilere katılmıyorlar? Neden Kürd Nezihe’ler, Menderes’ler, Türk Nezihe ve Türk Menderes’lerin ekibine dahil olmaktan umutlu ve mutlu? Menderes döneminde bölgemiz yaşanagelene itiraz için onun partisine yüzünü döndü. Neden günümüzde bile Kürdlerin, bölgenin bir DP’si, AKP’si, Yeşiller Partisi yok? Aslında birkaç kişi bile olsa kımıltı var, Menderes’in seslendiği, hassasiyetini savunduğu ve bıkmışlığını dile getirdiği gibi bir kitle var ancak o kitlenin bölgeyi önceleyen bilinci, direnci, kararlılığı çok cılız. Nedeni de çok basit: Kürd toplumu bölgeyi ve kendini kendisi ve toplumu için yönetmeyi bilmiyor! Hiç yönetmemiş. Yönetmek aklına bile gelmiyor. Bölgesine çekilip ilişkilerini bu yere göre ilkeselleştirmiyor, içeriklendirmiyor, yapılandırmıyor. PKK ya da Apocular Kürdleri, bölgeyi yönetmiyor; aksine acizleşmesi, iflah olmaması, temsil edilmemesi, yönetilmesi ve bağlanması, benliğinin başkalaşması için aracılık, kolaylaştırıcılık yapıyor.
Kürdü ve Türküyle bu toplum eline yeni, çağcıl bir başlangıç geçmese bile eskinin tehdidinden korunmak istiyor.
Benzer durum Türk toplumu açısından PKK olgusu için de geçerli. 40 yıllık PKK tarihi özellikle Türk toplumu için travmatik bir kelime. PeKaKa’ya PeKeKe diyen biri dahi terörist ya da olağan şüpheli olarak işaretlenebiliyor ve bu basit bir işaretleme olarak kalmayabiliyor. Kürd olan herkesi potansiyel terörist görme ve gösterme kısmen başarılmış bir algı operasyonu ve Kürd toplumunda değil ama Türk toplumunda bu algıya yaygınca rastlanıyor. Bölgede kaybedilen askerler, silahsız askerler, polisler, öğretmenler, siviller, Çetinkaya yangını, Güven park bombalaması, intihar bombacıları, bomba yüklü araçlar gibi sayısız katliamın sorumlusu bir Öcalan ile PKK ve günümüzde onu terörist görmediği için terörist demeyen, geride bırakmayan, muhatap olarak öne süren siyasi partiler var.
İntihar bombacısı, bomba yüklü araç, kundakçılık, çarşı yangınları, yolcu otobüsü bombalaması, eylemlerde yüzü kapalı militan durumları tüm Kürdlerin potansiyel terörist olarak görülmesine, her bir Kürdden tedirgin olunmasına neden olur, kaçınılmazdır. Bunlar tesadüf değildir; bu algıya yol açması için zamanında, yerinde ve özellikle yapılmış eylemlerdir. Ten renginden fark edilmeyen birinin Kürd olduğunu kendisinin hatta anne babasının ve onların da anne babasının doğum yerinden anlayabilirsiniz. Böylece Kürdler sadece Türkiye’de değil özellikle Avrupa’da da terörizmle ve suçla anılır oldu. Bunların tümünü görüp etkili biçimde itiraz edememek, engelleyememek günümüzün de problemidir. Bir toplumun bu şekilde yaşamaya alışması, kanıksaması trajedinin bir başka kısmıdır.
Seçime ve sonuçlarına dönelim! CHP, kendi geçmişinin hatırlattıkları henüz canlıyken PKK’ye terörist demeyen, demeyeceğim diyen, hatta seçim kampanyasında tekrar tekrar ‘İmralı’nın kapılarını kıracağız’ diyen bir partiyle seçim ilişkisine girdi. PKK yönetimi ‘ortak sorun’a karşı defalarca destek açıklaması yaptı. Uzak CHP, yakın PKK ve yakın Hizbullah tarihini toplumun bir kısmı unutsa bile, anımsatıp seçmenin ilgisini çekmeyi isteyen partiler bunu iştahla kullandı. Başarılı olmaması mümkün değildi.
Ancak CHP ve, HÜDA PAR, HDP, YSP birkaç yıl önce uzak ve yakın geçmişle ilgili tartışma başlatsaydı ve evrensel değerler, insan onuru, yaşam hakkı ve sivil demokrasi kılavuzluğunda, rekabetinde sonuçları topluma deklare etseydi, AKP ile eşitlenmiş ve seçime yenilenmiş olarak girmeye hazır olacaktı. AKP’ye değinmemek AKP tarihinin sıradışı olduğu anlamına gelmiyor. Bu durumda CHP, HDP ve YSP’nin seçim stratejisi ‘Erdoğan gitsin’; AKP’nin ise, ‘CeHaPe zihniyeti, terörist bunlar, terör destekçisi bunlar’ olamazdı; bunların yerine kalkınma, refahın dengeli dağılımı, bölgenin federe yönetimi, sosyal, kültürel ve sportif vs projeler tartışılırdı.
Bölgeye CHP’nin girememesinin nedeni Kürdün Cumhuriyet Balolarında giyeceği frağı ve döpiyesi alacak maddi gücünün olmaması, vals bilmemesi değildi! AKP’nin sürekli geçmişe çatan cümleleri, bölgede de oy almasının nedenleri arasında. Günümüzdeki ekonomik ve sosyal çöküntüye, sistematik yolsuzluk iddialarına karşın halen de ‘güvenlik ve güvende hissetme’ etken oluyorsa, o durumda seçmenin tarihsel kaygılarla da oy verebildiğini tartışmak, anlamak gerekir. İktidarı da, muhalefeti de, bölgeyi de sabitleyen, bağlayan, endişeyle, korkuyla yaşatan sebepleri belirlemedikçe ve gidermedikçe böyle devam edecek.
Bölgemiz dışında yerleşik yaşayanlar yaşadığı sistemi iyileştirmek zorundayken, bölgesinde yaşayanlar öncelikle kendini değiştirmek, iyileştirmek zorundadır.
Anadili, inancı, kültürü ve cinsiyetinden bağımsız; Nezihe’lerimiz, Menderes’lerimiz yani bölge odaklı modern bireylerimiz bölgesel ortak fikirler, projeler için kafa yormak, yol yöntem aramak, var olan olanağa saygı duyup destek verip katılmak ya da yenisini oluşturmak yerine bölge odaklı olmayan partilere kafa yoruyor, akıl veriyor, eleştiriyor ve toplumuna onları tavsiye ediyor.
Bölgenin bireyleri federe yönetimi mümkün kılabilir mi, kılabilecek mi, bunu isteyecek mi?
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.