Diyarbakır Büyükşehir Belediye meclisi, 19 Temmuz günü Dicle Üniversitesine yakın bir caddenin ‘İyaz bin Ganem’ olan ismini ‘Dr. İlhan Diken’ olarak değiştiriyor. Sokak kayyım zamanında açılıyor ve isim de o dönemde belirleniyor.
Valilik, “PKK/KCK’den hapis cezası almış İlhan Diken’in adı sokağa verilemez!” diyerek karara itiraz ediyor (https://www.aa.com.tr/tr/politika/hdpli-belediyeden-caddeye-teror-suclusunun-adini-verme-karari-/1532941). Belediye meclisi valiliğin itirazına rağmen alınan kararı uyguluyor ve sokak girişine Dr. İlhan Diken yazan levhalar asılıyor. Bunun üzerine valilik yetkilileri sokağa giderek Dr. İlhan Diken yazan levhayı söküp yeniden İyaz bin Ganem levhasını asıyor.
İyaz bin Ganem Diyarbakır’ı fetheden bir komutan, bir sahabe (https://islamansiklopedisi.org.tr/iyaz-b-ganm). Diyarbakır’ın ücra sayılabilecek bir bölgesindeki bir sokağa adı verilen İyaz bin Ganem’in ismi ve yaşam öyküsü de meclis sayesinde kentte ve kent dışında daha çok bilinir ve sahiplenilir hale geldi. Dahası, Diyarbakır’da alınan kararın ve ardından yaşanan tartışmaların dünyanın konuya ilgili geri kalanınca da dikkatle izlenme ihtimali vardır.
Valilik mevzuat hükümlerini dayanak göstererek isme itiraz ederken; İyaz bin Ganem adına duyarlı kesim yeni isme değil, İyaz bin Ganem isminin değiştirilmesine itiraz ediyor. Sonuçta, farklı nedenlerle de olsa her iki itiraz paralel ilerliyor. Ayrıca, AKP, HÜDA PAR, MHP ve Saadet Partisi Diyarbakır il başkanları meclis kararına olan memnuniyetsizliklerini hemen hemen benzer tonda dile getirdiler (http://www.gunes.com/gundem/hdpli-belediyeden-caddeye-teror-suclusunun-adini-verme-karari-1001972).
Bulvar, cadde, park ve sokaklara herkesi memnun edecek isimler verilmesi Diyarbakır’ı ekonomik, güvenlik, sağlık ve eğitim açısından yaşanır bir kent haline getirmeye yeter mi? Ya da, Diyarbakır modern, huzurlu, geliri yüksek ve gelir dağılımı dengeli bir kent olsaydı ama sokak, cadde ve bulvarlar isim ile değil de rakamlarla belirlenseydi kimin umurunda olurdu?
Bunların dışında, Belediye meclisinin aldığı kararın son cümlesi ise şöyle: “Ak Parti Grubunun muhalefetiyle yapılan işaretle oylama neticesinde; Meclis bileşimine katılan 62 üyenin oyu ile teklifin kabulüne karar verildi.” Bir kararda ‘Ak Parti Grubu’ ifadesini kullanmak ne derecede uygundur? Tutanağa o şekilde geçilmesine “Ak Parti Grubu’ neden itiraz etmemiştir? ‘Ak Parti Grubu’ demek yerine muhalefet eden üye sayısını belirtmek daha yerinde olmaz mıydı? Bir mecliste yer alan üyeler ait oldukları partinin ideolojisini, çelişkilerini mi temsil ediyorlar, yoksa toplumun her kesiminin yararını mı gözetiyorlar? Meclis üyeleri parti ve partililerinin çıkarları için mi seçildi, yoksa el birliği ile kente hizmet için mi?
Bir sokağın ismini değiştirmek için elbette meclis tartışabilir ancak tartışılan isimlerin toplumun kesimleri içinde bir temsiliyeti varsa dikkatli olmak gerekir. Diken’in adı yeni açılmış bir sokağa verilebilirdi, bu durumda valiliğin itirazı yine isme olabilirdi. Ancak bununla sınırlı kalınmadı ve meclisin aldığı karar toplumumuzun bir kesimini şaşırttı, üzdü. Dahası, bu karar toplumumuzun bir kesminin yerel yönetime karşı güvensizliğine, kendini güvende hissetmemesine de neden olmuş olabilir. Toplumun huzura, barışa ihtiyacı var. Yereli yönetmek demek tüm hassasiyetlere saygıyı ve önceliği gerektirir.
Bir sahabenin adı ile Dr. İlhan Diken adının karşı karşıya getirilmesi, bu iki ismin temsil ettiği kesimleri belirginleştirme niyetli olabilir; toplumdaki kamplaşmayı artırma ve kutuplaştırmayı tamamen ayrıştırmaya da yol açabilir. Dr. İlhan Diken adının etrafında böyle bir tartışma başlatılması bir heyecanın sonucu olmasa gerek. Yerel yöneticiler sağduyulu ve öngörülü olmak zorundadır. Bu tür uygulamaların bize iyilik değil yıkım getirdiğine çokça şahit olduk.
Meclisin Dr. İlhan Diken ve İyaz bin Ganem adlarına uygun olmayan kararını tekrar değerlendirmesi yerinde olacaktır. Diyarbakır’ın ‘hizmet değil temsiliyet’ izleri taşıyan bu tür uygulamalara değil, kentimizin refahını ve huzurunu artıracak kararlara ihtiyacı olduğunu ısrarla vurgulamaktan vaz geçmemek gerekiyor. Öncelik, Diyarbakır’ın yaşanılabilir bir kent haline getirilmesi olmalıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.