Aşağıdaki alıntı röportajdan:
“Ana dilim. Konuşurken zorlandığım dil. Şu an bütün yolculuğum oraya doğru. Ülkeme, halkıma, annemin çocukluğumu damgalayan şarkılarına doğru. İnsan gerçekte nereye aittir? Bir eve mi? Bir sokağa ya da şehre mi? Benim ülkem dilim. Varlığımın evi, dilim. Ve ben evi sırtında, kendi ülkesine gitmek isteyen bir salyangozum!”
[…Hiçbir yere ait değilmişim gibi hissediyorum bazen. Derik… Orada doğdum ama oradaki yaşanmışlığım yazları gidebildiğimiz tatillerden ibaret. Bir memleketten çok ara ara ziyaret ettiğim köklerim gibi…]
Benim ülkem dilim
Bazen hiçbir yere ait değilmiş gibi hisseden, köklerini ara ara ziyarete gelen bir bireyin zihnindekini, “benim ülkem dilim” muhteşem cümlesiyle yansıtması son derece anlamlıdır ve hakkıdır çünkü açıklık, hissedileni ifade etmeyi gerektirir. Bir bireyin hissettiği başkaları tarafından tartışılamaz, öyle hissediyorsa öyledir. Beni huzursuz edense, “benim ülkem dilim” cümlesinin statü isteyen bireyler için belirsizleştirici bir içeriği çağrıştırmasıdır.
Ülke kimine göre anadili, kimine göre ters lale, kimine göre dengbej, kimine göre de kiras olabilir. Ancak genel olarak, ülke tek bir şeyden ibaret değildir; yüzölçümüyle, iklimiyle, dilleri, dinleri ve kültürleriyle “var” olandır; ülke bunları var edendir, tümünün varlık nedenidir, varlığını devam ettirebilme nedenidir.
Topraklarında yaşasa da, yaşamasa da anadilini bilmeyen ülkesiz midir? Ya da, “ülkemizin sadece anadilimizde var olabileceğini” mi sanmalıyız? Ya da, “ülkemi temsil eden her şey zaten anadilimde yaşıyor, anadilim ülkemdir, ülkem anadilimdir” mi demeliyiz?
Kürd demek coğrafyasız, topraksız, statüsüz mü demektir? “Kürd, ülkesi anadili olan kişidir” mi demeliyiz?
Kürdlük sembolik bir şey değildir, sadece anadili, sadece şarkı, sadece yemek, sadece giysi, sadece masal hiç değildir; coğrafyasındaki bireyi şekillendiren bunların tümü ve dahasıdır.
Kürdlüğü coğrafyasından ve statü talebinden soyutlarsanız; sanki sembolikmiş gibi, kültürelmiş gibi bir görüntü kalır. Bir Kürdün vatanıyla arasındaki bağ sırf anadilini konuşabiliyor diye değildir. Kürdlük sembolik, sadece kültürel, sadece dilsel bir şey değildir; asıl coğrafidir. Lizbon’da ya da İstanbul’da öyleymiş gibi hissedebilir, sergileyebilirsiniz ama Siverek’te, Derik’te öyle değildir.
Kürdler, “toprağında yaşayanlar ile toprağında yaşamayanlar” olmak üzere, toplumunun iki ana kesimden oluştuğunu kabullenmelidir. Bu, toplumumuzu ayrıştırma amaçlı değildir, aksine birbirini tanıma, birbirini doğru anlama ve birbirinin yaşantısına ve taleplerine karşı ciddi, hassas, saygılı ve dikkatli olmayı gerektirir. Bu kabulleniş, birbirlerinin sınırlarına ve hassasiyetlerine uygun nazik ilişkiyi ve cümleleri de getirecektir; dahası, her iki kesimin birbirine daha güçlü ve makul bağlarla tutunmasını sağlayacaktır.
Ülke ile dil, statü ile dil farksızlaştırılamaz, özdeşleştirilemez, aynılaştırılamaz. Ülke topraktır. Ülke kavramı anadiline indirgenemez. Dilinizi bilmemeniz ülkenizi kaybettiğiniz anlamına gelmez. Anadili, asla toprak sahipliği hissinin ve statü talebinin önüne geçmemelidir.
Toprağınızda yaşamazsanız anadili ve kültür kaç nesil aktarılabilir? Toprağınızda yaşarken de statünüz olmazsa anadiliniz de risk altındadır. Toprak vurgusu ve statü günümüzde de dilden önceliklidir, aciliyette önceliklidir çünkü ancak toprağından ayrılmama ve statü anadilindeki erozyonu durdurabilir, anadilini olması gerektiği gibi yaygınlaştırıp güçlendirebilir.
“Benim ülkem dilim” demekle, anadilini bilmeyen bireylerin elinden ülkesi alınmış olmaz mı? “Benim ülkem anadilsizliğimdir” denmeyeceğine göre bu, bir vazgeçiş, bir elinden alış, bir boşu boşunalık hissi uyandırabilir.
Vurgulamak gerekiyor: anadilimizi bilenlerin bilmeyenlerimize bir üstünlüğü yoktur.
Hafızamızı canlı kılan, şimdimizi inşayı sağlayan toprağımız ve statü talebimizdir. “Benim ülkem dilim” cümlesine dair endişemi dile getirdim. Dostlara aslında şunu da demek istiyorum: Ya Silopi’de, Antep’te, Sivas’ta yaşayan Kürdler de “Benim ülkem dilim” demeye başlarsa!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.