Bunun üzerine KBY Başbakanı Mesrur Barzani, 17 Nisan’da PKK’nin adını anmadan (belki de karşılık vermek istediği asıl odak PKK değildi) bir açıklama yaptı: “…Aynı zamanda ortaya çıkan istenmeyen duruma karşı endişe ve üzüntülerini dile getiren siyasi taraflara teşekkür etmek istiyorum. Kendilerinden Hükümetin yetki ve kararlarını bir partinin yetki ve kararlarıyla mukayese etmemelerini istiyorum. Hükümetin yasaları tatbik etmesi ve sorumsuz gruplar ve şahıslara bağlı silahlı grupların pasifleştirilmesi çabalarını desteklemelerini bekliyorum.”
Peşmerge güçlerinin geri çekilmesini isteyen PKK bu kez “PKK bunu kabul etmez, buna karşı savaşır, her şeyi göze alır.” açıklamasını yaptı.
KBY başkanı Neçirvan Barzani ise 20 Nisanda yaptığı basın toplantısında şunları da söyledi: “PKK Kürdistan Bölgesi’nde meşruiyet sahibi değil ki hangi gücün kalıp kalmayacağına karar versin. Ne meşruiyeti vardır, ne de Kürdistan’da kendilerine bu meşruiyet verilecek bir zemin vardır. PKK bize yardım etmek istiyorsa yapacağı en büyük iyilik Kürdistan bölgesi topraklarını terk etmek olacaktır. Kürdistan Bölgesi PKK’nin çalışma alanı değildir. PKK’nin şu anda yaptıkları Kürdistan bölgesine destek değildir aksine sorun çıkarmaktır.”
Peşmerge Genelkurmay Başkanı Tuğgeneral Cemal Muhammed Eminki: “KDP’ye ait Peşmergeler birliği söz konusu bölgelerde bulunmuyor. Peşmerge Bakanlığı himayesindeki 7’inci Tugay Komutanlığına bağlı ortak birlikler o bölgelere konuşlandırıldı. Bu nedenle açıklamaları (KCK’nın açıklamalarını) tamamıyla reddediyoruz.”
KDP ise şu açıklamayı yaptı: “KDP ve Kürdistan Bölgesi’nin hoşgörü anlayışı nedeniyle bugüne kadar PKK’nin sınırları aşan davranışlarına karşı müsamaha gösterilmiştir. PKK’nin başındakiler, Kürdistan halkının bu tutumunu takdir ederek Kürdistan Bölgesi’nin durumunu göz önünde bulundurmalıydı. En azından yıllardır Kürdistan Bölgesi’nde PKK’nin varlığını kabul eden vatandaşlara ve kurumlara saygı göstermeliydi. PKK, Türkiye ile çatışma ve savaş içerisinde. Dolayısıyla bize sataşıp Kürdistan topraklarında problem yaratacaklarına gidip sorunlarını Türkiye ile hal etsin.”
Güneylilerin açıklamalarının arasında en ciddi olanı Neçirvan Barzani’nin “PKK’nin Kürdistan bölgesi topraklarını terk etmesi” uyarısıdır. Bu gerçekçi, doğru ve acil bir uyarıdır.
Ayrıca Mesrur Barzani’nin “Hükümetin yasaları tatbik etmesi ve sorumsuz gruplar ve şahıslara bağlı silahlı grupların pasifleştirilmesi çabalarını desteklemelerini bekliyorum.” cümlesi de Neçirvan Barzani’nin açıklamasıyla uyum içerisindedir.
PKK Türkiye’de sivil insanları öldürdü, mağazalarda yaktı (örneğin, Çetinkaya mağazası). Bir örnek olarak, Wikipedia’ya göre PKK sivil ve çocukların da ölümüne neden olan 24 intihar saldırısı gerçekleştirdi. PKK kuzeyde silahlı mücadele verdiği için diğer ülkelerde terörist ilan edilmedi. PKK, o ülkelerde cinayetler dahil işlediği kanıtlı suçlar yüzünden o ülkelerin mahkeme kararlarına dayalı olarak terörist ilan edildi. Bu nedenle de, Türkiye hendeklerde, Afrin’de ve güneyde PKK’ye karşı saldırıya geçtiğinde dünya itiraz etmedi, etmez. Normalde, samimi bir yapı böyle felaketlere yol açtığını fark ettiği an kendini fesh eder. Oysa, PKK nerede ise Türkiye’nin de orada olması, daha doğrusu “orada olma ve operasyon yapma hakkı” artık dünya tarafından da kanıksanmış bir gerçek. PKK’nin varlığı nedeniyle Türkiye tarafından KBY topraklarının sürekli bombalanması ve operasyon düzenlenmesi, KBY’nin egemenliğini, toprak güvenliğini sağlayamadığının işaretidir. Üstelik, yönetimi altındaki bölgeye Peşmerge Bakanlığı peşmerge gönderdiği için KBY’nin PKK tarafından tehdit edilmesi skandaldı. Ne var ki, Neçirvan Barzani ve Mesrur Barzani’nin son açıklamaları, yönetimlerini rahatça tehdit eden bir örgüte karşı devlet ciddiyeti ve pratiği sergilemek istediklerini göstermektedir.
Sine Werte etrafında açıklamalar devam ederken, HDP eşbaşkanları Neçirvan Barzani’ye Mahmur odaklı nazik, iltifat içeren bir mektup gönderdi. DTK ise Sine Werte bölgesi için KBY yönetimine yönelik açıklamasında Güneye dair kurum ya da isim kullanmamayı başaran nazik cümleler kurdu.
“Biz Kürd partisi değiliz ama Kürdler için de siyaset yapıyoruz” diyenler her bölgede cüretkar. Öcalan’ı önder, rehber olarak kabul eden yani Apoculuk Sözleşmesi’ni temsil eden, Apoculuk Sözleşmesi’ne doğrudan dahil olan yapı ya da bireyler de birbirine benzeyen açıklamalar yaptı. Apoculuk Sözleşmesi’ne dolaylı dahil olmak da bilinçli bir tercihtir.
KDP-Bakur, Azadi Partisi, PSK, PAK, KKP, Kürdistan İslami Hareketi (Azadi), Xwebexşen PDK, Kürdistan Ulusal Gençliği (CNK) de bu süreçle ilgili açıklama yaptı. HAK-PAR herhangi bir açıklamada bulunmadı.
Açıklama yapsın yapmasın, kuzeyli çoğu yapının kuramadığı cümle şudur: “PKK güney topraklarını terk et!” Bu cümleyi kuramamalarının nedeni şu cümleyi kuramamalarıdır: “PKK kuzey topraklarını terk et!” Her parça bu cümleyi kurduğunda şu cümle kendiliğinden gelecektir: “PKK Kürd topraklarını terk et!
Düşünce, söylem, ilişki ve tutumlarında duruşunu koruyabilen, kaynağı hangi düşünce sistemi olursa olsun coğrafyamızda her tür şiddete, nefretin örgütlenmesine ve illegaliteye geçit vermek istemeyen, toprak temelli statüyü temel alan bireylerin çözüm aramaya devam etmesi kısa ve uzun vadede etkisini gösterecektir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.