Yazmak, zamana parmaklarınızın ucunda can üflemektir. Sizin ömrünüz azalırken, yazı ölümsüzleşir. Onu ölümsüzleştiren sadece yazar değildir, aynı ölçüde okuyucu da bu işe dahildir. Bazen yazı zordur, bazen okur. Bazen yazı anlamsızdır, bazen anlaşılmaz, bazen de sadece yazılır.
Hiçbir kelime basit değildir. En basit gördüğünüz kelimeler bile müthiş anlatımlar için başlangıçtır. Ciddiyetle ve samimiyetle anlatan her yazı değerlidir. Kelime dağarcığınız sınırınızdır ancak, dağarcığınız sıradan okuyucuyu sıktığı zaman siz artık kendinizle baş başasınızdır ancak, sizi anlamak için sözlük çalışması yapanlarla yollarınız ayrılmıştır.
Sema Kaygusuz zor bir yazar. O kadar bilmediğim kelimeler serpiştiriyor ki cümlelerine, onun kitabını bir yana koyup sözlüğe bakmaya başlıyorsunuz ve neden bu kelimeleri bilmediğiniz üzerine kendinize hiç kıymıyorsunuz.
Okuyucu, hele hele öykü okuyucusu, yani ben ve yani belki siz, öykü aksın ister. Cümleler birbirine değsin, karışsın ister. Sema Kaygusuz belki Balzac hayranıdır bilinmez ama tasvirleri sevmesi ama onların içinden okuru sağ salim çıkaramaması, paragraf içindeyken bile okuru allak bullaklaması, öykü uzadıkça okuru sanki gittikçe daralan dört duvar arasında bırakması hemen her anlatısında denediği bir yöntem. Kanımca, bu yöntemi başarıyla uyguluyor.
1972 doğumlu Kaygusuz, kız çocukluğundan genç kadınlığına geçiş evresinde yazdığı öyküleri yıllar sonra bir kitapta toplamayı istemiş. Kaygusuz, Esir Sözler Kuyusu adını verdiği bu kitabının girişinde yer alan İlksöz yazısının 12. sayfasında \"Cümle bozukluklarını düzeltmek ve fazlalıkları atmak dışında, sözcük seçimlerine, tekrarlara ve şimdi tercih etmeyeceğim söz dilimlerine müdahale etmeden yayına hazırladım Esir Sözler Kuyusu\'nu.\" diyor. Bir yazarın eski bir yazısına yıllar sonra müdahale etmesini bağışlayamam.
17 yaşında yazılmış bir öyküyü aradan 15 yıl geçtikten sonra yayıma düzeltmelerle hazırlayan biri, \"günümüzde yayımlanan yazılarını acaba kaç yıl öncesinden yazıp bir kenara bıraktı ve gerekli düzeltmeleri yapacak çağa erdikten sonra mı elimize geçti?\" endişeli sorusunu size öğretir.
Öykü yazmaya yeni başlayan biri, eğer Sema Kaygusuz izin verseydi, çok önemli bir kaynağa kavuşmuş olacaktı. Yıllardır yazan birinin ilk yazdıklarını bilmek, belki de çoğu potansiyel öykü yazıcısı için cesaretlendirici olacaktı. İşte Kaygusuz, ilk öykü denemelerini yıllar sonranın aklıyla düzeltince, elinizden bu değerli örneği almış oluyor, çünkü siz bilmek istiyorsunuz: \"Bir yazar ilk denemelerinde ne kadar da size yakındır?\" Sema Kaygusuz ne kendi adına, ne de okuru adına bu değişiklikleri yapmadan, ilk denemelerini cesurca yayımlamalıydı. Çoğu yazısından daha iyi duran bu öykülerin o zaman için gerçekten mi iyi, yoksa bugünün bakışıyla mı ortaya çıktığını hiçbir zaman anlayamayacağız. Doğrusu, Sema Kaygusuz\'un bu düzeltmeleri yapmaya hiç mi hiç hakkının olduğunu düşünmüyorum.
\"Oğullar babalarının yaşadığını unutmak ister, torunlar hatırlamak...\" (Yahudi atasözü)
Taraf gazetesine 2009 yılında verdiği röportajda Dersim sürgünü babaannesinden bahseden Kaygusuz, alevi olduğunu söylüyor. Alevi olduğunu en yakın arkadaşına söylediğinde, arkadaşının kendisine dediği \"Biliyor musun, ben sizin eve gelmeyeceğim bir daha\" cümlesiyle dışlanmayı o an gördüğünü, o an tattığını ifade ediyor. Ailesinin etnisite konusunda politika geliştirmediğini de belirten Kaygusuz, Dersim sürgünü denince alevilerin değil Kürdlerin katledilip, sürgün edildiğini bilmiyor olabilir mi? Yani, babaannesinin Alevi olduğunu sahiplenmekte sorun yok ama onun Kürdlüğünü sahiplenmeye yanaşmıyor olabilir mi? Yazarın babaannesi belki Kürd bile değildir ve bize bunu anlatma çabasına girmiyor. Alevilik etnisite değildir, insanlar din, mezhep değiştirebilirler ancak insanlar ırklarını değiştiremezler. Elbette Kürdsüz aleviliği kabul Kaygusuz\'un kendi kararıdır. Gayem, burada bunu tartışmak değil; gayem ve gayretim bu ilginç anlayışa sahip bir yazarın kahramanlarını seçerken, onlara kimlik kişilik giydirirken kendini yönlendiren düşünselliğin özgür, orijine saygılı olup olamayacağıdır.
Sema Kaygusuz\'un bazen tarafsız bir anlatıcı olarak, bazen de kahramanlardan birinin diliyle yazmasına değinmek istiyordum. NBC\'nin Kış Uykusu filmi üzerine t24.com sitesindeki eleştiri yazısı değinişimin yönünü de netleştirdi. Kaygusuz bu eleştiri yazısında doğuştan varlıklı ancak \'aydınlanmayı yanlış anlayan\' Aydın\'lara yükleniyor. Bu aydınlar oturduğu yerden ahkam kesme serbestisini doğuştan gelen varlıklarından yani etraflarındaki yoksul kümelerin zavallığından alıyorlar. Halbuki, bu tür insanlar, sınıflandırmayı neye göre seçerseniz seçin, her kesimde bulunabilir. Mesela bir asker çocuğu musunuz ve askeriye içinde mi büyüdünüz; çevresindeki bırakın ast-üst ilişkisinin enteresanlığını ve bu hiyerarşinin size kattığı kaskatı bakışları; er ve erbaş olan Mehmetçiklerle ilişkilerinizi (eşyalarınızı taşınmak, saçlarınızı kestirmek ve boyatmak, bahçıvanınız olmak vs.), onların içinde özellikle lisans mezunu olanların subay çocuklarının eğitimine nasıl da \"gönüllü\" olduklarını bilmiyor, anımsamıyor olabilir misiniz? İşte Aziz Nesin, Nazım Hikmet bunlarla yüzleşip, aşıp bunları da kıyasıya göz önüne koymaya çalışan değerlerdi.
Kaygusuz\'un Kış Uykusu filmi eleştirisi bana yazılarındaki herbir kişiliği gerçekte nasıl algıladığını da sorgulattı. Kaygusuz yazıya geçirdiği kahramanlarını doğallığı içinde mi veriyor, yoksa film eleştirisinde yaptığı gibi aslında kahramanları birer öfke ürünü mü? Örneğin, Doyma Noktası isimli kitabında yer alan Kılçık başlıklı öyküdeki Kadir bey aslında film eleştirisinde yer alan Aydınvari biri mi? Yani, kendi adıma, Kaygusuz\'un satırlarında can bulan karakterleri aslında tanıyamayacağımı anladım. Onlar yazarın iç dünyasının insanları, Kış Uykusu\'ndaki hasarlı karakterlerle uyuşan insanlar olması oldukça muhtemel, ve benim onlara sevimli ve sevecen yaklaşımım sırf saflık olabilir. Kaygusuz\'un kişilik çözümlemelerini ve bu kişiliklerin ardındaki girdapları kavramak pek mümkün görünmüyor.
Sema Kaygusuz\'un günümüze kadar olan yazma çabaları kendisi için iyi bir başlangıç olduğunu hissettiriyor. Umarım bundan sonraki denemeleri yorucu olmamaya başlar ve ben Kaygusuz\'un satırlarının kaygan sırtına binip paragraf paragraf dolanırım.
Ağustos, Eylül 2014; Yerevan, Bozcaada
(Bu yazı Edebiyat kültür dergisi İzafi\'nin Ocak 2015, 14. sayısında yayımlanmıştır.)
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.