Ağzına para doldurulmuş bir korucumuzun puşi ile direğe ya da ağaca asılarak idam edilmesi; insanımızın kafa ve kulakların kesilmesi, domuz bağlı insanlarımızın işkenceyle öldürülmesi ve tüm bunların teşhir edilmesi! Üçünün arasında ne fark var? Hangisi sizin için kabul edilebilir, tolere edilebilir, itiraz edilebilir, kınanabilir, savunulunabilir ya da sessiz kalınabilir?
6 ya da 13 yaşında kız çocukları evlendirilemez evet ama 13, 17 yaşındaki erkek ve kız çocukları da asker yapılamaz. Çocuk gelinleri kınayanlar çocuk askerliği ve çocuk işçiliği görmüyor ya da kınamıyor ya da sessiz kalıyor. Çocuk askerliği kınayanlar çocuk gelinlere sessiz kalıyor. Birini gören diğerini görmüyor. Birine hislenen diğerine hislenmiyor, kahrolmuyor. Birine itiraz eden diğerine itiraz etmiyor. İstisnalar olmakla birlikte genellikle böyle bakılıyor.
(Uzaktan ama biraz benzer bir örnek de vereyim: bir TV programında Mehmet Ali Birand korucuların 4 ay boyunca 10 yaşındaki çocuğa tecavüz etmesini dönemin İç İşleri Bakanı Akşener'e ‘Bu durum sizi rahatsız etmiyor mu?’ diye soruyor ve Akşener’den şu yanıtı alıyor: “Rahatsız ediyor ama korucuların bir dönem önemli işler yaptığını da unutmamak lazım.”)
Legal Apocuların iradesi Öcalan’dadır, muhatap adresleri Öcalan ve Kandil’dir; savundukları değerler bu hattın değerleridir. Halbuki, tarihsel Kürd hattı sınırları belli coğrafyasıyla, tarihiyle, bayrağıyla, marşıyla, milli büyükleriyle Kürd değerlerini temsil etmekte, açıkça korumakta ve savunmaktadır. Legal Apocular Öcalan ve örgütünü savundukları için baskılarla karşılaşıyor ama Kürd hattı tarihsel ve güncel Kürd değerlerini savunduğu ve yücelttiği için baskı görüyor. Her iki baskı ve nedenleri tamamen farklıdır; bu farklılık, geleceği şimdiden şekillendiren aykırılıktır; korunmalı ve netleştirilmelidir. Baskıların farklı olması, diğer baskının görmezden gelindiği ya da umursanmadığı anlamına gelmez.
PKK (ve Hizbullah) statüye karşıdır; statüyü hedeflese bile bildiği ve dikte ettiği ‘zorun rolü’ ve uyguladığı şiddet tamamen ilkeldir, yanlıştır, suçtur; kendisini dünyadan yalıtır, cüzzamlılaştırır ve yalıttı da.
‘Taraflar’ ve ‘etrafı’ bu tartışmaları yaparken ortak bir yaklaşım sergilemiyor; meseleye ilkesel, bütüncül bakmıyor. Kimin şiddet uyguladığına bakıyor, şiddete kimin maruz kaldığına bakıyor ve cinayeti, katliamı da içeren şiddete, vahşete ‘geçerli gerekçe’ arıyor. Bu bakış, bu yaklaşım, bu kabul ‘faili mağdur, mağduru fail’ kılıyor. Bir failin bir başka olayda mağdur olması onu fail olmaktan çıkarmaz, onu suçlu olmaktan kurtarmaz. Aksine, suçluya suçlu demeyen, diyemeyen birini iştirakçi yapmaz ancak o suça pay sahibi yapar, suçlu yapar. Bir sonraki ve daha sonraki suçlar için azmettirici yapar.
PKK’nin ve Hizbullah’ın (ve farklı da olsa Dersim’deki Türk solunu anmak gerekir) terörist olup olmadığına nasıl karar vereceğiz ve karar verince hangi tutumu alacağız (https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ab-adalet-divani-pkk-nin-teror-listesinden-cikma-talebini-reddetti/2763851)? Bu tutumu almayanlarla, tam tersi tutum alanlarla nasıl ilişkileneceğiz? HÜDA-PAR ve HDP, DBP sorulara nasıl yaklaşır, nasıl yanıtlar? Sorulara HAK-PAR, PSK, PAK, PDK, Azadi, KKP ve DDKD’nin yanıtı nedir ve bu kritik konuya dair yazılı açıklamaları, görüşleri var mı? Bunu bugüne dek yapmamışlarsa eğer, bunu yapmamanın onlara ne kazandırdığı ya da ne kaybettirmediği değil, milletimizin bugününe ne kaybettirdiği önemli. Bir siyaseti savunmamanızda ya da bir siyasete oy vermemenizde hangi kriterlere dikkat edersiniz, neleri sizi rahatsız eder? Hangi sebeple olursa olsun, şimdiden teröriste terörist, mafyaya mafya, çeteye çete, kötüye kötü, vahşete vahşet, yanlışa yanlış, suça suç, suçluya suçlu diyemeyen; yarın statümüz olduğunda da demez, diyemez! Asıl problem, tehlike tam da budur! Bu bize geleceği yani bugünü kaybettirir.
‘Tarafların ve etrafındakilerin’ bizi çevreleyen toplumların aklına, ahlakına, kültürüne, yöntemlerine ve yaşantısına mecbur bırakması, dahle zorlaması, cendereye alması ve ayrıca, tüm bunların dışında olduğunu iddia edenlerin de bunlara sessiz kalması ve kimi zaman destek vermesidir asıl problem!
Bir toplumun, o toplumun aktivistlerinin, siyasi yapılarının zaafları, kompleksi olduğu, hakkaniyeti sağlayamadığı nasıl anlaşılır? Bu yazı ile amaç birilerine terörist demek ya da terörist dedirtmek değildir; amaç, sadece yaşananı tespit etmek, tartışmaktır. Bu tartışma da bir başlangıçtır.
Bir birey için devrimci, paramiliter ve cihadi şiddetin, misilleme şiddetinin, ayrımcılığın, dışlayıcılığın, terörün, çocuğa karşı suçun, insanlığa karşı suçun tanımı nedir, örnekleri nelerdir?
Kürd bireyleri, sivil ve siyasi yapıları ve toplumu bu ve başka sorulara yüksek sesle yanıt verdikçe evrensel ilkesel duruş kararlılığı oluşması yakınlaşacaktır.
Olanları açıktan sözlü ve yazılı tartışmak yalnızlaştırmaz; aksine, böyle düşünenleri ve hissedenleri açığa çıkarır, dilini çözer ve yakınlaştırır; bu da güçlü bir ortak dilin ve tutumun oluşmasına neden olur.
Koruyucu akıl olmadan, kurucu akıl olamaz! Kurucu akıl oluşmadan da inşacı akıl oluşmaz. Koruyucu akıl toplumunu toprağında güvenle tutucudur, toprağını yeşerticidir. Bize gereken koruyucu ve inşacı bir kurucu akıldır. Bölgesini, toplumu, bireyi ve çocuğu koruyucu, güçlendirici ve geliştirici aklı, duygusu, pratiği, kararlılığı olmayan kişi ve yapılardan uzak durunuz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.