Diyarbakır 5 nolu Askeri Cezaevi, şöhreti yurt dışına taşmış dünyanın en kötü on cezaevinden biri. Özellikle 1980-84 yıllarında tutuklular uygulanan her türlü fiziki ve psikolojik işkencenin yanında açlık ve susuzluk ile yola getirilmek istendiği bir dönemdi. Banyoya götürülme şansı olanlar kırbaç gibi basınçlı soğuk suda yıkanmak zorundaydı. Karavana ve su sadece ölmeyecek kadar veriliyordu. Cezaevinden polis soruşturmasına götürülenler rağmen kilo alıp dönüyordu.
Belli bir program dahilinde ve adım adım uygulanan işkenceler ile uyulması istenen kurallar bütün koğuşlara kabus gibi çökmüştü. Gardiyanlar işkence yapmak için her hangi bir nedene bile gerek duymuyordu. Mesela ezberlenmesi zorunlu olan 58 marş vardı. Gardiyan idarenin o gün için belirlediği kadar dayak atmak istediğinde kendisinin bile ezbere bilmediği bir marşın "3'çüncü kıtasının ikinci mısraından başla" diyebiliyordu.
Havalandırmada saatlerce marş söyleyerek kaz adımları ila saatlerce yapılan "askeri eğitim" zamanla koğuş içinde de yapılmaya başlandı. Özenle seçilmiş gardiyanlar için tutuklulardan birinin yaptığı bir hata bütün koğuşun toplu olarak cezalandırılması için yeterli nedendi. Toplu cezalandırma da tutuklular arasında çelişki yaratmak ve koğuşlardan ispiyoncu çıkarabilmek için kullanıldı.
Sağlanan otokontrol ile sadece gündüzleri değil geceleri de koğuşlarda denetim sağlanmıştı. Görüşlere gidip gelmek, gelen ziyaretçi ile görüşmek bile işkenceye dönüştürülmüştü. Ziyaretçi ile bir kaç saniye süren görüşlerden Kürdçe konuşmak yasaktı.
Bedenleri esir alınmış tuttukları yaşayan ölüler haline getirilmek isteniyordu.
Amaçlanan tutukluları itirafçı olmaya zorlayarak cezaevine düğmelerine neden olan savundukları etnik kimliklerini yok etmek.
Mahkemeye çıkarılanların bırakın savunma yapmasını mahkeme heyetine bakmaları bile yasaktı. Duruşma sırasında oturuş kurallara bağlanmıştı.
Böyle devam etmesi halinde tutukluları ulusal kimliği onurlarını ile birlikte yok olacaktı.
İşkenceleri uygulayan gardiyanların başında da ırkçı özel bir ekip vardı. İç Emniyet Amiri Esat Oktay Yıldıran, yardımcısı Üsteğmen Ali Osman Aydın ve cezaevi doktoru "Mengele" lakaplı Ülkü Ocakları'ndan yetişme Orhan Özcanlı diye bir vardı. Bu üçlü ekip işkence yapmakta ve gardiyanlara yaptırmakta uzmandı. Bu üçlü yaptıkları bütün insanlık dışı uygulamalara rağmen tutukluların düşüncelerine engel olamıyordu.
1982 yılında, Mayıs ayının 16'sını 17'sine bağlayan gece, saat 03.30'da koğuş Ferhat'ın "Ateşi söndürmeyin bu bir eylemdir, bu gün yapılan ve söylenen her şey tarih olacaktir. " haykırısı ile uyandı.
Ferhat ile birlikte üç fidan koğuşlarında kendilerini yaktılar. İşkence ile tüketilmeye dur demek için bedenlerini meşale yapıp yakarak sonraki direnişlerin yolunu aydınlattılar.
Bu dört yiğit insan dosta ve düşmana karşı yerinde ve zamanında yaptıkları bu eylem ile işkencecilere "Bu iş daha bitmedi" dediler. İnsanların onuru olan etnik kimliklerinin işkenceyi her koşulda, şartlar ne olursa olsun yenebileceğini kanıtladılar.
FERHAT KUTAY,EŞREF ANYIK,MAHMUT ZENGİN ve NECMİ ÖNEN ulusal mücadele tarihinde ölümsüzleşerek altın harflerle yerlerini aldılar.
5 nolu Cezaevi işkence ile ilgili kötü şöhreti kadar tutukluların işkencecilere karşı ortaya koydukları direnişler ile de tarihe geçti.
5 noluda can pahasına yapılan eylemlerin amacının tarihe not düşülmesin diye engel olunan siyasi savunma yapma hakkı olduğunu unutulmamalı. 1980'den itibaren başlayan ve Eylül-83'te toplu halde girilen ölüm orucu ile birlikte "insanlık onuru işkencecileri yendi ve duruşmalarda tarihe not düşebilmek için ulusal sorun ile ilgili savunmalar yapılabildi. 5 noluda yapılan bütün direnişlerin ve ödenen bedellerin ne için olduğu ve taşıdığı anlam önemlidir ve bilinmeli.
Ödenen bedelleri amacından saptırarak yeni ideolojik kılıflar ile siyasi ranta dönüştürmek siyasi açıdan etik olmadığı halde bunu yapanlar var. Buna kimsenin hakkı yok.
Unutulmaması gereken bir diğer önemli konuda sağcısı, solcusu, toprak sahibi, marabası ve dışarıda birbirine silah sıkanlar 5 noluda birlikteydi. Bunların tek ortak noktaları Kürd olmalarıydı. Cezaevini yöneten üçlünün tutklulara adil davrandığı bir konu varsa o da işkencede bunların hepsine eşit davrandığıdır. 5 nolu Cezaevi anlayabilene alınacak derslerle doludur...
A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.