Geleneği olan devletler hayatın her alanında kullanacağı elemanları yeteneklerine göre yetiştirip kullanırlar. Osmanlı'dan devraldığı farklı etnik ve inançları bünyesinde barındıran Türkiye'de 700 yıllık geleneği olan bir devlettir ve hangi elemanı nerede ve ne zaman kullanacağını çok iyi bilir.
Örneğin cezaevinde direnişleri bitirmek, siyasi savunma yapılmasına engel olmak, işkence ile insanları samimi iftiraya zorlamak ve bir nesli yok etmek için 5 nolu cehenneminde Yzb. Esat Oktay Yıldıran, yardımcısı Üst. Ali Osman Aydın ve Dr. Orhan Özcanlı gibi uzman işkenceciler görevlendirilmişti. Bu işkenceci, birbirini tamamlayan seçilmiş üçlü bilinen her türlü fiziki ve psikolojik işkenceyi aç ve susuz bıraktıkları tutuklulara koğuşlarda otokontrolü sağlayarak uyguladılar. Böylece tutukluların onurlarını ve benliklerini yok etmeye çalıştılar.
5 noludaki insanlık dışı uygulamalara pasif yada aktif direnişler her zaman oldu. Şartların düzelmesi için tutuklular açlık grevleri ve ölüm oruçlarına girdi,intihar edenler oldu ve kendilerini yakarak feda edenler oldu.
1983 Mayıs ayında seçimler yapılmış ve Özal iktidara gelmişti. Devam eden baskılara karşı Eylül ayında "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" diyerek yeniden ölüm oruçları ile birlikte direniş başladı. İdarenin koğuş baskınları bu sefer toplu direnişi kıramadı. Ölüm orucuna girenlerin sayısı ve koğuşlardaki kararlı direniş anlaşılınca da koğuş baskınları terk edildi. Ölüm orucuna giren bizleri koğuşlardan toplayıp hücrelere aldılar. Adnan Özbingöl ve Siverek'te fırıncılık yapan Süleyman isimli arkadaş ile aynı hücreye konulduk. Yöneticiler direnişe karşı koyamayacaklarını anlayınca Esat Oktay Yıldıran ve ekibinin yerine yeni bir ekip görevlendirildi ve gardiyanlar değiştirildi. Yeni gelen yüzbaşı hemen her gün kontrol amaçlı hücreleri dolaşarak ölüm orucuna gidenlerle sempatik tavırlar takınarak hal-hatır sorup sohbet etmeye çalışıyordu. Benimle de her konuştuğunda "Doktor öbür tarafı yoksa bu taraf mı?", "Nazım Hikmet'in soy adı ne?" gibi sorular sorarak kendince espriler yapıyordu. Böylece değerlendirme yapıp ne kadar kararlı olduğumuza bakıyordu. Bir defasında Marks'tan Kapital'i okuduğundan söz etmişti. Sonra bilindiği gibi direniş zaferle sonuçlandı ve taleplerimiz kabul edildi.
4 ay sonrada elbise direnişi başladı. Yine aynı yüzbaşı kapı önüne dizdiğimiz barikatların üzerinden tek başına atlayarak koğuşa girdi ve misafirliğe geldim diyerek bizimle sohbet etmeye başladı. Kıbrıs'a nasıl görevli gittiğini, çıkartma gününe kadar 6 ay sığınakta tek başına kaldığını anlatarak kendisinin de kararlı bir insan olduğunun mesajını vermeye çalışmıştı. Elbise direnişi devam edince Ali Osman Aydın ve işkenceci gardiyanlar yeniden görevlendirildi. Yeniden işkence yaparak tutuklulara tek tip elbiseyi giydirdiler.
Cezaevi idaresinin koşullara göre yöneticilerin değiştirilmesi dolayısıyla tutuklulara farklı uygulamaların amacı hep aynıydı: Kontrolü sağlamak ve direnişlerine engel olmak. Siyasi yaşamda da halkın muhalefetini pasifize etmek, statükoya karşı oluşan tepkileri eritmek ve meşru kılmak için özenle seçilmiş kimi görevli, kimi gönüllü devletin kullandığı politikacılar vardır. Bunlar her döneme uygun şekilden şekile girerler. Halktan olumlu tepki aldıkları müddetçe de devlet onları kullanır. Sol yada sağda, iktidarda yada muhalefette olmaları fark etmez, son tahlilde hepsi mevcut statükoyu savunur ve kollarlar. Ortak amaçları Kızıl Elmadır, zafer (V) ve bozkurt işaretini yapmakta sakınca görmezler. Siyasi yelpazede boşluk bırakmamak için solda görünüp statükodan yana siyaset yapanlar olduğu gibi sağda görünüp aynı görevi yapan siyasilerde hep var oldular. Gerçek solun ve sağın alternatif olmasının önü böylece kesilmiş oldu.
Bilindiği gibi Gezi Davasındaki sanıklara ağır cezalar verilerek sonuçlandı. Bu ülkede Gezi davasında olduğu gibi yüzlerce dava hukuksuz bir şekilde sonuçlandı. Böyle olmasına rağmen iktidara karşı muhalefetin sesi Gezi Davasında olduğu gibi yüksek çıkmadı. İktidara ve yargıya karşı en iyi eleştiriyi yapan da yeni kimliği ile 90'ların Meral Akşener'i oldu. Karara gösterdiği tepki ile mangalda kül bırakmadı. Karara tepki duyanların yüreğine su serpti, ağızlarına bir parmak bal akıtarak 2023 için adil yargılanma mesajları verdi. Suçu AKP'li hakim ve savcılara atarak sistemden kaynaklanan bütün haksızlıkların üstünü örterek mevcut statükonun yıpranmasına engel olmaya çalıştı. Türkiye'de güçlü devlet geleneği olmasına rağmen demokrasi geleneği yoktur.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.