Tek parti döneminde Fırat nehrinin bu tarafında yer alan çoğu ilde yıllarca "açık oy ve gizli sayım ile" millet vekilleri seçilirlerdi. Örneğin Urfa ile uzak yakın hiçbir ilgisi olmadığı halde Yahya Kemal Beyatlı 1. dönem Urfa adına millet vekili olabiliyordu. Adayların hepsi Ankara tarafından onaylanıp belirleniyordu. Çok partili sisteme geçiş ile birlikte Kürd oyları da artık değer kazanmaya başladı. Tek parti döneminde yapılan uygulamalardan zarar gören aileler o döneme duydukları tepkiden dolayı yıllarca hep sağ partilerde yer alıp, o partilere oy verdiler. Millet vekili olabilmek için DP ve AP gibi partilerde kendilerine CHP'den daha rahat yer bulabildiler. Sağ partilerin yıllarca iktidarda kalmalarını önemli nedenlerinden biride budur. Sağ partiler geçmiş isyan ve direnişlerde yer almış ailelerden, saygın dini önderlerden, eşraftan, büyük toprak sahibi ve aşiretlerden ileri gelen kişileri aday gösterilip Kürdlerin oylarını kolaylıkla alıyorlardı. Böylece parti içine tek tek aldıkları Kürdleri kolayca eritebiliyorlardı.12 Mart darbesinden sonra yeni anayasanın oluşturulması ile birlikte bu denge de değişti. Azda olsa sağlanan ifade özgürlüğü ve resmi tarihin dışındaki yayınların artması ile birlikte sol ve ilerici kesim içinde Kürd gençleri de kendi düşüncelerini ifade etmeye başladılar. Bu tehlikeli duruma karşı önlem olarak harekete geçen Yalçın Küçük ve D. Perinçek gibi solu temsil ettiğini iddia eden statükocu ideologlar bu seferde Kürdleri sağ ve sola bölünüp ayrıştırmak için çabaladılar. Kürdleri yeniden bölmek için aralarında farklıklar yaratıp birlik olmalarına engel olmak için ulusal değerler yerine ileri-gerici kavramlar üretilerek safları böldüler. Böylece ideoloji ve inanç bazında bölünen Kürd oyları aralarında fark olmayan düzen partileri arasında (CHP ve AP) yeniden paylaşıldı.
Klasik deyim ile bu ülkede Kürdler bugüne kadar millet vekili, bakan dahil her şey oldular ancak bir türlü kendileri olamadılar, olmalarına da izin verilmedi. Olmak isteyenlere de bölücü denilerek dış güçlerin ajanı ilan edilip suçlandılar ve cezalandırıldılar.
Bir asırdır devam eden asimilasyon amaçlı bu "böl ve yönet" anlayışı her döneme uygun değişik biçimlerde uygulandı ve başarılı bir şekilde bu günlere kadar gelindi.
Artık ulusal talepleri olan Kürdleri bu şekilde yönetmek ve oylarını almak geçmişte olduğu gibi kolay değil.
Önümüzdeki Cumhur Başkanlığı seçimine düzenin statükocu partileri iki ittifak ile girecekleri belli oldu. Biri AKP'nin başını çektiği Cumhur İttifakı. Diğeri 5 parti ile birlikte CHP'nin başını çektiği Millet İttifakı. Her iki ittifakta da Kürdlerin adı geçmediği gibi taleplerine de yer verilmiyor.
Seçim sürecine yaklaştıkça TV kanallarında öne çıkan aday adaylarının isimleri de alıştıra alıştıra dillendirilmeye başladı. Cumhur İttifakının adayı başından beri belli, Recep Tayyip Erdoğan. Gelecek ile ilgili umutları cek, cak diyerek 2023/2071'e havale etmekten, bölünme fobisinden ve dış güçleri suçlamaktan başka elle tutulur somut bir önerileri yok.
Millet İttifakı içinde yer alan 6 partinin genel başkanları ülkenin sürüklendiği yoksulluğa ve yıpranmış iktidara karşı ortaya çıkıp "ben adayım” diyemiyorlar. Çünkü onların tek derdi ve ortak söylemleri "Erdoğan gitsin, eski parlamenter sisteme dönülsün" Sonra ne olursa olsun. Geleceğe dönük umut veren başka bir söylemleri yok.
Şimdilik Millet İttifakında öne çıkan isim Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu oldu.
Kim bu Mansur Yavaş? Mansur Yavaş
Bir önceki dönem MHP'den Beypazarı Belediye başkanıydı. Yavaş, MHP'den aday gösterilmediği için son seçimde CHP'den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı oldu ve kazandı.
Yavaş'ın Cumhur Başkanlığı'na adaylığını öne sürenlerden biri millet vekili olduğu dönemde MHP'yi beğenmediği için ayrılan ve yeni kurulan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ. Bu öneriye gönülden destek veren bir diğeri eski ülkücü,90'larda yaşanan faili belli olayların İçişleri Bakanı, eski MHP millet vekili ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener. Mansur Yavaş aynı zamanda CHP'nin de adayı. Hatırlayalım CHP’nin daha önceki adayı Ekmeleddin İhsanoğlu'da CHP'nin adayıydı ve seçimi kaybedince aslına dönüp MHP'den millet vekili oldu. Belediye başkanı olabilmek için Ekrem İmamoğlu "Her şey güzel olacak" diyordu. İstanbul dünyada Kürdlerin yoğun yaşadığı en büyük şehir, buna rağmen hala Kürdler bu güzellikten paylarını alamadı.
Birde listede şimdilik pek adı geçmeyen Haşim Kılıç var.
Aynı kalıptan çıkmış bu adaylardan hangi birini Kürd'ler neden tercih edip oy versin? Her iki ittifakta yer verilmeyen Kürd'lere seçilmesi halinde bu adaylardan hangisi yer verecek?
Tekçilik ilkesinden yola çıkan partilerin seçimlerde ittifak kurmalarında 80'li yıllardan bu yana sağda yada solda yer almalarının bir önemi ve engeli yok. Çünkü hepsinin ideolojik olarak son tahlilde varlıkları yer Turan ve Kızıl Elma ütopyası. Kürdler için ise kurulacak ittifaklarda sağcı yada solcu olma nedenleri bölünmelere yol açması ziyadesi ile düşündürücüdür.
Seçimlerde uygulanan bu ayırımcı uygulamanın tek alternatifi var. Oda Kürdlerin sağ ve sol ayırımı gözetmeden asgari müştereklerde ilkeli birliği sağlamalarıdır.
Siyasiler Amed'de ve Ankara'da hep farklı konuştular ve Kürdlerin iyi niyetini kullandılar. Bu saatten sonra sözlü vaatler ile de kimsenin yetinmemesi gerekiyor. Söyleyecek sözü olan siyasilerin verdikleri sözleri yazıya dökmesi artık şart oldu.
Kürdler bu ülkede sorunları ile hala varlar. Aklı Selim olup tartışarak çözümden yana olanlar bunu görüyor ve biliyorlar. Kürd sorunu yoktur diyerek Kürdleri dışlayanlara karşı birlik olup %30'lara varabilmek oy güçlerini kanıtladıkları zaman tekçi düşünen partiler tekçi düşünen adayları için Kürdlerden oy isteme cesaretini bile gösteremeyecekler.
Adı geçen adaylar arasından birini Kürd seçmene empoze etmeye kalkanlarda hesap, kitabını iyi yapmalı. Demirtaş'ın 3.yol önerisinde umarım birlik kararı ile bütünleşir. Kürdlerden oy beklentisi olanlarda "Kürdler bize neden oy versin" diye düşünmelerine yol açar.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.