Bunun için yakın tarihe ve yaşananlara bakmak yeterli. Suriye ve İran'da olduğu gibi Irakta Kürtler ve Araplar arasında tarihin hiç bir döneminde iç içe geçen bir yaşam biçimi olmamıştır. İki ulusun yaşam alanlarının sınırları Irak (1958 yılında kurulana kadar) belliydi. İç içe geçmiş bir yaşam Irak'ta oluşmadığı veya oluşturulamadığı için "Kürd'ler karda yürürken kart-kurt diye ses çıkaran Arap'lardı" yada "Kürd’ler dağlı Arap'lardır" denemedi.
Özellikle Saddam yönetimi ile birlikte asırlardır belirli olan bu sınırlara yeraltı zenginliğin olduğu Kerkük ve Musul gibi yerlerde Kürdler aleyhine demografik yapıyı değiştirmek için defalarca müdahale edildi.
Irakta darbe ile başa gelen her yönetim önce Kürd'lerle anlaştı. Güçlendikten sonra anlaşmalara sadık kalmayıp Kürdistan'daki zengin kaynakların olduğu yerlere müdahale edilmesi gelenek haline geldi.
Saddam sonrası bu anlayış İran'dan alınan destek ile hala devam ettirilmek isteniyor.
Bu ve benzeri uygulamaları bu güne kadar kabul etmeyip karşı koyan Kürtler Osmanlı ile ve sora Irak’ta özgürlükleri için savaştılar, bedeller ödediler. Sadece 1986'da başlayıp 89'da biten, adına Enfal denen soykırımda Güney Kürdistan'ı tamamen "fethetmek" için 180.000 insan öldürüldü yada Irak'ın çöllerine götürülüp diri diri gömüldüler.
Körfez savaşı ile birlikte hava gücü kullanılamadığı için dengeler değişti. Devrilen Saddam sonrası Irak'ta kurulan Merkezi yönetiminden beklenen yayılmacı politikalara son vermesiydi. Ancak yapılan anlaşmalara uymayıp Saddam dönemini aratmadılar ve Kürdistan Federe Yönetimi ile oluşan yeni statükoyu belirleyen şartları Kürtler aleyhine bozacak şekilde adımlar atıldı.
İŞİD ile savaşta bile Peşmargeyi yalnız bırakıldı. Oluşan yeni statüko gereği yapılması zorunlu olan (silah yardımı dahil) destekler verilmedi.
Bırakın desteği İŞİD ile savaşılan dönemde Kürd Federe Yönetimi'ne siyasi, askeri ve ekonomik ambargo uygulandı. Peşmergenin İŞİD karşısında yenilmesi için İran ile birlikte ellerinden gelen her şeyi yapıldı. İŞİD yenilince İran'ın yönlendirip desteklediği, en az İŞİD kadar mezhepçi ve bölge açısından tehlikeli olan Haşdi Şabi denen paralı sivil milislerin yapılanmasına Irak Merkezi Yönetimi onay verdi. Amaç eli kanlı İran mollaları ile birlikte Şia mezhebini kullanarak yayılmacı politikalarını Suriye üzerinden mezhep çalışmalarının olduğu ülkelere ve Akdeniz’e, oradan da Afrika'nın kuzeyinde yer alan ülkelere kadar ulaşmaktı. Kısmen de olsa İran başarı sağlamasına rağmen tam olarak amacına ulaşamadı.
Ortadoğu haritasına bakınca bu amacın önünde tek engelin Güney Kürdistan ve yönetiminin olduğu görülecektir.
Bu amaç için güç toplayan Irak Merkezi Yönetimi'nin saldırmak için fırsat kolladığı dönemde Irak ile birlikte kalma şartlarının artık kalmadığının ortaya çıkması üzerine Güney Yönetimi Kürdistan'da yaşayan farklı etnik ve inanc gruplarının katılımı ile 25.Eylül.2017'de referandum yapma kararı aldı.
Alınan bu karar ile günümüz dünyasında evrensel bir hak olan UKKTH'nı (Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı) kullanarak Güney Kürdistan'da yaşayan halkları birlikte bağımsız devlet olmak için meşru haklarını kullandılar.
Yapılan referandumun bir çok aleyhte olumsuzluğa rağmen EVET oylarının ezici çoğunlukla yüzde 92.3 olarak çıkmasının üzerinde düşünülmesi gerekir. Referandum siyasi ve ekonomik ambargonun uygulandığı sıkıntılı bir dönemde ve Rojava'daki savaş nedeniyle göç eden nüfusunun yarısına yer verip bünyesinde barınağına sağlayan bir ülkede yapıldı. Bütün engellemelere rağmen referandum başarı ile gerçekleştirildi ve Güney Kürdistan'da yaşayan halkların ayrılmadan ve bağımsız devlet olmadan yana siyasi iradeleri itiraz edilmeyecek şekilde ortaya çıktı.
Güney Kürdistan’da "ekonomik ve siyasi sorunlar varken referanduma gidilmez" demişti birileri. Dikkat edilirse referandum kararı alındığında Kürdistan'ın bağımsızlığa karşı olanların en fazla itiraz ettikleri görülecektir. Federasyon ile yönetilen bir ülkede ekonomik ve siyasi sorunlar varsa bu sorunlar ancak bağımsız devlet olmak dışında giderilemez.
Bölgedeki mezhebe dayalı yayılmacı politikayı görmeden "Amalı-Fakatlı" tuzak sorularla kafaları bulandırıp referanduma "zamansız yapıldı' diyerek karşı çıkanlarının gerçek amacı Irak yönetiminin güçlenmesi için zaman tanımak ve güçlendikten sonra Güney Kürdistan'ın bu güne kadar elde ettiği kazanımların (oluşan yeni statükonun) geri alınmasını istemeleridir.
Irak Merkezi Hükümetinin anayasada belirtilmesine rağmen federe yönetime vermesi gereken bütçe payını ödemekteki keyfi uygulamalar ile öteleyip sorun çıkardığı ve gücü yetecek kadar palazlandığında hiç vermeyeceği de bilinen bir gerçek.
Bu gerçeğe rağmen Güney Kürdistan'a Bağımsızlık isteğinden vaz geçin demek ölümü bekleyin demekle aynı anlamındadır.
Ülkeleri parçalara bölünmesine rağmen sürekli ayrımcılığa uğrayan, ötekileştirilen, anadilleri ile birlikte varlıkları inkar edilen ve jenosid dahil yapılan her şeye, uygulanan her yönteme rağmen bir türlü yok edilemeyen ve özgür olmaktan asla vaz geçmeyen dünyada iki halk var. Biri Beluciler ve diğeri Kürdlerdir.
İkisinin de diğer ülkeler gibi bağımsız devlet olma hakkı vardır. Bunun önünde hiç bir güç duramaz.
Sürekli tekrar etmekte fayda var, Güney Kürdistan Federe Yönetimi bu güne kadar parlamentosunda her etnik gurubun milletvekillerine yer vermiş, oluşturulan dinler konseyinde farklı olan her inancın temsili yasalar ile teminat altına almıştır. Anadilde eğitimin yasaklandığı tek bir dil yoktur.
Haklarından yoksun olmanın ne demek olduğunu iyi bilen ve feodal ve milliyetçilik ile suçlanan Güney Kürd’leri federe yönetimine kavuşunca ezilen ulusun milliyetçiliğinin, feodal düşüncenin güzel yanlarının nasıl olduğunu dost ve düşmana gösterdiler.
Savaş koşullarının devam ettiği ve coğrafyadan kaynaklanan kuşatılmışlık gibi bütün olumsuz koşullara rağmen, henüz bağımsız devlet bile olmadan, farklı olanı ötekileştirmeden ve hayatın her alanında eşitlik temelinde yapılan uygulamalar ile özlenen demokrasinin mümkün olabileceğini de Güneyin "feodal Kürd'leri" kanıtladı.
Güney Kürdistan'ı örnek almaları gerektiği halde yapılan referanduma karşı çıkarak eleştirenler özellikle barışı dillerinden düşürmeyenler oldu.
Yapılan referandumda alınan EVET oyları ile bağımsız devlet olmak ve Birleşmiş Milletler’deki onurlu yerini almak için çıkılan yolda için atılan bir adımın pasaportudur. Referandum sonucunun uygulanmadı diye kimse savunmasın. Bağımsızlık talebi hale Güney Yönetimi'nin gündeminde ve referandumun sonucunun uygulanması sadece ilerici bir tarihe ertelendi.
Güney Kürdistan'ın haklı gerekçeler ile bağımsız devlet olma isteğine karşı çıkanlar egemen ulus egoları ağır basanlar ve onlarla birlikte hareket eden ve hayali özyönetim teorileri ile görüşler üretenlerdir. Bunların ortaya koydukları kayda değer tek bir haklı ve uygulanabilir gerekçeleri yoktur. A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.