Bilindiği gibi Suriyeli mültecilerin gelmesinden bu yana tam 11 yıl geçti. Gelenlerin çoğunluğu taraf olmadıkları, olmak istemedikleri savaştan kaçan, çoğunluğu savaş nedeni ile malını, mülkünü bırakıp geldiği için yoksullaşmış kimseler. Bunlarla birlikte gelen ve maddi durumu iyi olanlar sermayeleri ile İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlere yerleştiler.
Sıgınmacılar içinde yardıma muhtaç olan çoğunluk Karadeniz, Ege ve Trakya'daki yerleşim yerlerine değil Suriye sınırına yakın yerlere yerleştirilmeleri nedenleri ile birlikte ayrıca düşünülmesi gereken bir konudur. Kilis ve Urfa gibi iş imkanı kendine bile yetmeyen, ekonomik olarak geri kalmış illere sığınmacıların çoğunlukla yerleştirilmesi, varolan demografik dengeyi etkilemek açısından özenle pilot bölge olarak seçildi. Günümüzde yaşanan olayları doğru kavramak, kafamızda oluşan neden ve niçin sorularına yanıt bulabilmek için bu gerçeği görmemiz gerekiyor. Sığınmacılar Kilis'teki sayıları yerel halktan çok daha fazla.
Urfa'daki sayıları resmi kurumların açıkladıklarına göre 500.000 civarında olduğu söyleniyor. Doğru kabul edilse bile köyü, kasabası, ilçeleri ve şehir merkezi dahil Urfa'da yaşayan toplam nüfusunun 5 kişiden biri sığınmacılardan oluşuyor.
Bu insanlar kendilerine yapılan yardımları yine "Urfa'da harcayarak" kıt kanaat tüketiyorlar. Yardımlar söylendiği kadar yeterli olmadığı için de çoluk çocuk bütün aile ucuz işgücü olarak özellikle tarım alanlarında mevsimlik işçi olarak kullanıldılar kullanılıyorlar. Ayrıca Türkiye sığınmacıların AB ülkelerine gelmelerine engel karşılığında milyonlarca euro aldığını, iç ve dış siyasette sineğin yağını çıkarır gibi sonuna kadar bu insanlardan feydelanıldığınıda biliyoruz. Şimdi kalkıp Türkiye'nin kötü giden ekonomisinin faturasını bu insanlara çıkarmasın.
Unutulmaması gereken bu insanlar sığınmacı olduğu. Kendi istekleri ile veya tatil yapmak için Türkiye'ye gelmediler ve saraylarda ağırlanmıyorlar. Çoğunluk kamplarda yada bir kaç aile birleşip tutukları kiralık evlerde tek tek paylaştıkları odalarda kalıyorlar. Söylendiği gibi kadınların taktıgı peçe Türkiye'ye bunlarla gelmediği gibi çok eşliliğide getiren de bunlar değil. Bu şekilde değerlendirmeler yaparak yada böyle değerlendirme yapanlara inanarak gerçeklerden uzaklaşıp sığınmacıların ile ilgili çözüm üretemeyiz. Bu gün bu mağdur insanları ateşe atar gibi Suriye'ye geri gönderilmesini isteyenlerin iyi niyetli olmadıklarını, farklı siyasi amaçları var.
Güvenlik önlemi almadan sınırları sonuna kadar açanlar son dönemde dillendirdikleri bir diğer konu sığınmacıların işlediği bir kaç olayı öne çıkarıp hepsini kriminalize etmek. Türkiye'nin her ilinde, her gün yüzlerce adli ve aynı zamanda yüz kızartıcı olay yaşanıyor. Bunlardan birkaçına sığınmacılar dahil olmuş olasalar bile olayı hepsine mal ederek değerlendirmek doğru değildir. Tıpkı ülkede yada dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın her Kürd'ü terörist görmek, göstermek ve terörist muamelesi yapılmasını istemek gibi vicdani ve ahlaki değildir.
Haberde "Urfa'da sıgınmacılar lüks arabaları ile, teyplerinin sesini sonuna kadar açip konvoy oluşturmuş, ellerindeki dolarları Urfa'lılara sallamışlar.Buna dayanamayan Urfa'lılarda konvoydaki lüks araçlardaki sığınmacılara saldırmış. Saldırıya engel olmak isteyen emniyet kuvvetleride Urfa'lılara saldırmış." aynen böyle deniyor.
Merak edilmesi gereken bu sığınmacılar lüks araçları ve o araçlardan salladıkları doları nereden buldular? Diyelim bir yerlerden buldular,neden aracıncamından göstere göstere Urfa'lılara dolarları sallasınlar? Bir zamanların dostu Esad'ın resmi yada bayrağını taşıyan tek araç bile konvoyda yok.
Sığınmacı yada mülteci olanlar bilir, sığınılan bir ülkede insanlari tahrik eden benzeri saçma sapan eylemler durup dururken nedensiz yapılmaz. Birilerinin birilerini kaşıması gerekir. Birkaç hafta kadar önce Istanbul'da araç park yeri nedeniyle aynı sokakta iş yerleri olan Suriye'li esnaf ile İstanbul'lu esnafların kavgasını haberlerde izlemiştik. Daha pek çok örnek olmasına rağmen sadece bu iki olaydan bile çok kötü bildik provakasyon kokular geliyor.
11 yılda Türkiye'de doğan çocuklara verildiği gibi yüzbinlerce sığınmacıya vatandaşlık hakkı neden verildi? Bu sayı yeterli olmuşki geriye kalanların neden şimdi gitmeleri isteniyor? Bütün bunların ardındaki niyetin ne olduğunu görebilmek ve anlamak isteyenler ırkçı bakış açısının dışında, empati kurarak değerlendirme yapmaları gerekir.
Çünkü bütün bunlara neden IŞİD barbarlarına karşı direnen, "Düştü düşecek" dendiği halde bir türlü düşmeyen Rojava.
Bilinmesi istenmeyen bir konu varsa, oda Suriye yönetime karşı bu güne kadar savaşan, Antep'ten başlayıp Mardin'e taraf sınırına öbür tarafındaki bölgelerde rejime karşı, silahlı güçlere verilen desteğin kaynağı. Bu kaynak bilinse bile açıklanamaz,açıklamak suç.
Türkiye'de seçim yaklastıkça dış politikadaki gelişmeler iç politikada malzeme olarak her zaman olduğundan daha fazla kullanılmaya başlandı. Türkiye'de Yunanistan ile dalaştığı Ege'deki adalar için umduğu sonucu alamayınca yeniden Rojava'ya müdahale etmek gündeme alındı. Bunun nedenle ülke içinde kamuoyunun desteğini almak için sığınmacılar ve neden oldukları sorunlar yenilmiş gibi 11 yıl sonra gündeme getiriliyor. İlaveten Urfa'daki gibi provakatif olaylar malzeme yaparak kullanılıyor. Böylece müdahale imkanı olursa Rojava'da yaşayan yerleşik Kürd'leri toprağindan sürüp, onların yerlerine şeriat isteyen, eli kanlı, farklı olanın namusunu ve malını talan etmeyi kendinde hak gören rejim muhalifi grupların denetimine bölgeyi vermeyi ve sığınmacıları da o bölgelere yerleştirmek isteniyor. Afrin'de yaşanan insanlık dışı olayları bilen hangi sığınmacı bu barbarların denetimine verilecek olan bölgelerde yaşamak ister?
Sorunları çözmek için önce yaşanan olayları anlamak ve ön yargılardan kurtulup değerlendirmek gerekir. Bu gün ortaya çıkan gerçek Türkiye'nin sığınmacıları kabul etmesi nedeni günü geldiğinde onları kullanmak içindi,hani derlerya "Külah düstü kel göründü" Sığınmacılar üzerinden dış politikadaki amaçlananlar kısmen gerçekleşsede şimdi iç politikada ve seçim için kullanılmak isteniyor.
Eksik olan Rojava'ya girebilmek için ABD ve Rusya'nın izin vermesi gerekiyor. Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğine karşilık şartlar konuldu. Arabulucu olmak bahanesi ile Ukrayna ile olan savaşında tarafsız kalmasına rağmen hala ne ABD'den nede Rusya'dan Rojava'ya yeniden müdahale için onay alınamadı. S-400 alımında olduğu gibi bakalım daha yeni neler yapılacak, bekleyip göreceğiz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.