Günün birinde kendi dalında uzman olan bir grup arazi çalışması yaparken yağmur başlıyor. Yağmurdan korunmak için grup yakınlarındaki bir köy evine sığınırlar. Hoş geldin faslından sonra ev sahibi gelen misafirlerin içini ısınacak bir şeyler ikram etmek için yanlarından ayrılır. Eve sığınan uzmanların dikkati odadaki soba çeker. Soba yerden bir metre kadar yukarıya dizilmiş taşların üzerine kurulmuş. Sobanın niçin bir metre yukarıya kadar dizilmiş taslar üzerine kurulmuş diye uzmanlar kendi aralarında tartışma başlar.
Fizik uzmanı " Sobayı yüksek yere kurarak konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak içindir", matematikçi "Sobayı odanın şekline göre kurarak odanın düzgün bir şekilde her tarafın ısınmasını sağlamak için”, kimyacı "Sobayı eğilmeden daha kolay yakabilmek için yükseltmiş", antropolog "Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmak geleneğine bağlı kalarak ateşe saygısını belirtmek için sobayı yukarıya kurmuş", jeolog "Burası deprem bölgesi. Deprem olduğunda sobanın devrilme ihtimaline ve çıkacak olan yangına engel olmak için soba taşların üzerinde kurulmuş" diyerek yorumlar yapmışlar.
Giderek hararetlenen tartışma devam ederken elinde çaylarla ev sahibi içeri girer.
Sonunda ona sobanın neden yerde değilde taşların üzerinde kurulduğunu sorarlar. Ev sahibi köylünün yanıtı basit ve kısa; "Boru yetmedi."
Televizyon kanallarına devamlı çıkarılan, Kürd'lerle ilgili resmi görüşün dışına çıkmadan, sürekli aynı görüşleri tekrar eden "uzmanları" izlediğimde aklıma hep yukarıda anlattığım trajikomik hikaye gelir. Bu uzmanlarsa Kürd sorununun nedenlerine değinmeden konuşup dururlar.
Yapılan tartışmalarda Kürd'lere söz hakkı tanınmaz sorun taraflı ele alınıp değerlendirilir. Kürd'ler temsil edilmediği halde sorunları tartışılır.
İlginç olan Kürd sorununu tartışanların bir kısmının etnik kökeninin Türk olmaması. Çevremizde de etnik kökenleri farklı olmasına rağmen kendilerini Türk kabul edenler var. Ancak bunların aslı inkar etmeyen Kürd'leri de kendileri gibi Türkleştirmek için gösterdikleri çaba düşündürücüdür.
Siyasiler Kürd'leri ve taleplerini yok sayarak Türkiye'nin sorunlarını "en iyi ben çözerim" diye tartışıyorlar. Oysa Türkiye’nin demokrasiden, insan haklarına, ekonomiden dış politikaya kadar ve sosyal alanda olumsuz giden ne varsa kaynağında çözülmeyen Kürd sorununu var. Bunu soğan fiyatlarındaki artışın tartışılmasında bir kez daha gördük.
"Sınır ötesi operasyonlara "Anayasaya aykırıdır" demelerine rağmen evet oyu veren ana muhalefet partisi artan soğan fiyatlarının eleştirince iktidar "Bir mermi kaç lira bilir misiniz" diye yanıt vermişti. Bu yanıt aslında kirli savaşta harcanan giderlerin ekonomiyi nasıl etkilediğinin itirafıydı. Bu itirafın üzerinde durulmadığı gibi şiddet ile çözüm anlayışı devam ediyor. Uygulanan köy boşaltma tarımı, meralara konan çıkış yasağı ülkede hayvancılığı bitirdi.
Kürd sorununda sonuç alınamayacağı bile bile on yıllardır devam eden ve artık sınırlar ötesine taşınan kirli savaş tercih ediliyor. Ölümler istatiki rakamlarla anılıyor. Ekonomi ile birlikte kirli savaşın ne getirip neleri götürdüğüne hala değinen yok.
Türkiye'nin iç ve dış sorunları akil ve sağduyu ile değil Kürd fobisi ile birlikte değerlendirildiği için sağlıklı sonuç elde edilemiyor.
Kürd'lerin yoğun yaşadığı yerlere ekonomik yatırımların yapılıp yapılmamasına asimilasyon politikasının verileri esas alındı.
Asimilasyonun başarılı olduğu yerlere yatırımlar yapıldı, başarısız olduğu yerlere yatırımlar yapılmadı.
Sorun ile ilgili sağlıklı değerlendirme yapılması içinde öncelikle binlerce yıllık tarihi olan Kürd'leri Türkleştirme sevdasından vaz geçilmesi gerekiyor. Birlikte, yada ayrı iki ulusun da yararına sonuçlar elde edilmek isteniyorsa önyargısız ulusal talebi olan Kürd'ler muhatap alınmalı. Kürd'lerin temsil edilmediği masadan çözüm çıkmaz.
Bir örgüt terör eylemleri yaptığında terörist diye suçlanabilirler. Hiç bir uluslar terörist diye suçlanamaz.
Bu çabada olanlar sorundan yararlandıkları için çözümünü istemezler. Çözüm yerine Kürd fobisini kullanıp yaşanan olaylar karşısında Türk ve Kürd halkının hem kör hemde sağır kalmasını isterler. A.Güllüoglu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.