Kuruluşundan bu yana Türkiye'de gayrı Müslimler halledildikten sonra geriye bir türlü bitirilemeyen Kürd ve alevi sorunu kaldı. Bu iki sorunu çağdaş demokratik değerler ile çözmek yerine inkar, şiddet ve asimilasyon dahil her türlü yol denendi, ancak bitirilemedi. Özellikle Kürd sorunu Ortadoğu'daki gelişmeler ile birlikte giderek artan önemi ile devam ediyor.
Dış politikada da artık gündem olan Kürd sorununa çözüm üretmek yerine her seçim döneminde gündeme getirilir, Fırat'ın öte yakasında konuşulmaz, bu yakasında değinilse bile seçim sonrası unutulan vaatler yapılır. Önümüzdeki seçim öncesinde de bu sorunu tüm yönleri ile tartışmak yerine partiler kenarından köşesinden soruna değinerek bir iki laf ile geçiştiriyor. Seçmenin kafasını karıştırmak amacıyla hak, hukuk ve demokrasi gibi göreceli kavramları sadece egemen ulus adına kullanmak dışında somut bir çözüm önerisi ortaya koyan parti veya kurulmuş bir ittifak henüz yok. Örneğin köleci toplumda da hak, hukuk ve demokrasi vardı. Ama bu haklar köleler için değil sadece köle sahipleri için geçerliydi. Özellikle 6'lı masanın dilinden düşmeyen hak, hukuk ve demokrasi kavramları egemen ulus içindir, farklı olanları kapsamaz.
Egemenleri temsil eden Cumhur ve Millet ittifakı sadece kendilerine oy verilmesi için ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar. Yarattıkları bu ikilem içinde seçimi kaybetmeleri halinde çizdikleri felaket senaryoları ile seçmenin çevresini sadece siyah ve beyaz gören canlılar gibi olmasını istiyorlar.
Bu iki ittifakın ana fikri Türk tipi İslam sentezi veya Türk tipi laiklik ile varılmak istenen Kızıl Elma veya Turan ülkesidir. Bu iki ittifak ülkedeki sorunların da kaynağını oluşturan etnik ve inançta tekçilik anlayışının merkezinde yer alıyor ve diğer bütün siyasi görüşleri dışlayarak sadece kendilerine oy verilmesini seçmene dayatılıyor.6'lı masada olup da parlamentoda temsil edilen partiler antidemokratik yasaların çıkmasında ve antidemokratik uygulamalarında iktidara hep yardımcı olup önünü açtılar. Mevcut tekçilik üzerine kurulu statüko zarar görmesin diye ülkeyi batma noktasına getiren iktidarın açıklarına Sedat Peker kadar dokunup ses getiremediler.
Egemen ulus "sosyalistleri" SP, TKP, Türkiye Komünist Hareketi ve Devrim Hareketi 20 Ağustos'ta bir araya gelerek seçim için sosyalist güç birliği kurduklarını ilan ettiler. Amaçları 1923 yılında devletin niteliğini belirleyen İzmir İktisat Kongresinde alınan kararlara rağmen 100 yıldır yarım kaldığını iddia ettikleri "Türk Milli Demokratik Devrimini" tamamlamak. Nedense seçim sonrası ayrılıp kendi kendi partilerine dönecekler belli olsada HDP bu ittifaka, binde bir oylarının olmadığı halde %35 kontenjan tanıyor.
Demirtaş "Anayasada özerk Kürdistan, anadilde eğitim serbest diye yazsalar bile başkanlık sistemine evet demeyeceğim" diyerek görüşlerini daha önce belirtmişti. Cezaevinden yaptığı açıklamalar ile "Eğer Kürd açılımı bekliyorsak bizde HDP olarak Türkiye açılımı yapmak zorundayız" diyor.
Demirtaş devamla "Biz ikinci Türkiye'ye yi ve Cumhuriyetin ikinci yüzyılında inşa etmeye çalışan ve bu Türkiye'nin partisi olmaya, gayret eden siyasi bir hareketiz" diyor. Bunun için ne yaptınız diye soranlara da "Kürdistan'ı Türkiye'ye kattık, daha ne yapalım." diyor.
Pervin Buldan da HDP adına ilk defa "Kürdistani partiler ile en kısa zamanda ittifak kuracağız" diyerek birlik beraberlik adına "müjdeler" veriyor. Olmayacak duaya amin denmez ama velevki iki eş başkan böyle bir ittifakın önünü açtı diyelim. Kürdistani ittifak ulusal ilkeler ile olur, mecliste verilen kontenjan ile Kürdistani ittifak olmaz. Seçim kazanmak için tekçi partiler Kürdleri aday göstererek zaten bunu yapıyorlar. Ayrıca haha önce %35 kontenjan tanınan "sosyal şoven" Türk solu ile Kürdistani düşünen partileri hangi ilkeler ile bir araya getirileceğini de HDP yöneticilerinin açık net bir biçimde ortaya koyması gerekir.
Muhalefet partileri de tıpkı iktidar gibi seçmene mavi boncuk dağıtmakta sınır tanımıyor. Kimi 90'lı yıllar yaşanmamış gibi Akşener ile kahvaltı yapma yarısında. Seçmene şirin gözükmek isteyen Kılıçtaroglu Bahçeli'ye "Gerçek ülkücü benim" diyerek nazire yapıyor, Babacan'da Dersim'de "Kürd sorununu çözmenin tam zamanı" diyor.
Daha neler neler, saymakla bitmiyor.
Oysa hepsinin ana fikri seçimlerde sağı ve solu ile Kürdlerin ulusal talepler ile birlik olmalarına engel olmak. Böylece geçen 100 yıl olduğu gibi Kürd'ler ikinci bir 100 yıl daha bölünerek Türk islam sentezi ve tescilli sosyal şöven Türk solunun peşinde bölünerek kolayca diğer azınlıklar gibi asimile edilerek eritilip yok olsunlar.
İnsanların ötekileştirilmesi bir yana Şırnak'ta ormanların yok edilmesi Taksim'de tek bir ağacın kesilmesi kadar etki yaratmadığı bir ülkede kulağa hoş gelen söylemler ile siyaset yapmak popülizmdir. Kürdlerin bu ülkede herkesten daha çok hak, hukuk ve demokrasiye ihtiyaçları var. Ancak bu hakları verilmiş bir sadaka olarak değil her ulus gibi kendi kimlikleri ile tanınarak almak istiyorlar.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.