Her devletin kuruluşunda belirlenen kırmızı çizgileri vardır. Ortadoğu gibi bir coğrafyada imparatorluk mirası üzerine kurulu olmasına rağmen etnik ve inançta farklılıkları bünyesinde barındıran Türkiye'nin de yüzyıldır uygulanan kırmızı çizgileri tekçilik esasına dayanır.
Türkiye'de siyasi partiler muhalefette ne söylerlerse söylensinler, seçimleri kazanıp iktidara gelince "Kırmızı Kitap" ta belirtilen kırmızı çizgilere uymak zorundadır, dışına çıkamazlar.
Cumhur ve Millet İttifakında yer alan partiler de farklı söylemlerine rağmen son tahlilde etnik ve inançta tekçiliği esas alan partilerdir. Tekçi ilkeler ile siyaset yapar, bu ilkeler ile kendi aralarında ittifaklar kurarlar.
Aralarında fark varmış gibi biri başkanlık, diğeri parlamenter sistemi savunmalarını rağmen bu iki sistemde de tekçilik esastır. Farklı olanlar en temel insani haklarından dahi mahrumdur.
Bu nedenle seçimlerde tekçi ilkelerinden vaz geçmeyen partilerden ve kurdukları ittifaklardan birini diğerine göre tercih etmenin demokrasi ve eşitlik mücadelesine en ufak bir yararı olmaz.
Günümüzde AKP ve CHP biri sağ, diğeri sol görünümlü partiler olmasına rağmen başta Kürd ve aleviler olmak üzere toplumda farklı olanlar üzerine uygulanan asimilasyon politikasında birbirinin aksi değil, birbirinin eksiğini tamamlayan iki partidir. Aralarındaki rekabet demokrasiden, insan haklarından, iyiden ve güzelden yana olan bir rekabet değil "Asimilasyon politikasını en iyi ben uygularım" rekabetidir. Güney Kürdistan'da yapılan Bağımsızlık Referandumu'nda görüldüğü gibi "Komşunun Kürd'üne" de ortak tavır alırlar. Sınır Ötesi Operasyonlarda olduğu gibi gerektiğinde el ele vererek kendi anayasalarını bile birlikte çiğnerler.
Bir yanda asimilasyon insanlığa karşı islenen evrensel suç olduğunu kabul ettiği halde Andımız Marşı'nı hala ilk okullarda okutulmasını isteyen "kendine demokrat" CHP, diğer yanda kurduğu TRT 6 ile sürekli övünen her bir dili "Allah'ın ayeti" kabul eden AKP. Ancak TBMM'de Kürdçe hala bilinmeyen bir dil.
Farklı olanlar asimilasyona karşı ancak ilkeli mücadele ile ve ilkeli ittifaklar kurularak tavır alınabilirler. Bunun başka bir yolu yoktur. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi legal siyasette ilkeli olmak şartı ile bu iki parti ile de ittifak kurulabilir. Yeter ki ittifak, yada dışarıdan destek ilkeli olsun.
HDP, yeni adıyla DEM partinin oy yüzdesi bilindiği gibi çoğu yerde seçimlerin sonucunu belirleyecek güçte. Buna rağmen ilkeli mücadele verilmiyor, ilkeli ittifaklar da kurmuyor. Yıllardır oy gücünü atanmış yöneticiler sayesinde CHP'nin ve kurduğu Millet İttifakı'nın peşine takarak değersizleştirerek siyasi kazanıma dönüşmesine engel olundu.
Şovenist Türk Solu ile bir avuç atanmış yönetici kadronun yönlendirdiği parti her seçim ilkeli siyaset yapacağını tekrar eder durur, ama ilkeli siyaset yapmaz.
İlkeli siyaset yapmadığı halde seçimlerde dışlanıyor. Çünkü atanmış yöneticiler ne kadar "Türkiye partisiyiz, Kürd partisi değiliz" diye tekrar ederlerse etsinler bu parti bilindiği gibi gövdesi ile Kürd'lerden oluşan partisidir. DEM Partiyi bu günlere getiren yıldır Kürd ulusu adına verilen ulusal mücadele ve bu uğurda ödenen bedellerdir. Bu nedenle statükocu partiler tarafından dışlanıyor.
Kuruluş ilkelerini savunan, bu kırmızı çizgiler ile statükoyu (müesses nizamı) savunarak siyaset yapan partilere yönelik "Bizi dışlıyorlar", "İhanet ettiler" diyerek eleştirmenin, "ah-vah etmenin" ulusal siyasette bir karşılığı yok.
Kürd'lere yapılan bir ihanet aranıyorsa uzaklarda aramaya gerek yok. Her seçim atanmış yöneticilerin yaptığı ilkesiz siyaset ihanettir.
Atanmış yönetici ödenen bedellerin üzerine oturarak ulusal mücadeleyi ilke ve taleplerinden uzaklaştırarak amacından saptırıyor. Kendilerinden önce verilen mücadelenin amacına değil sadece ödenen bedellere sahip çıkarlar. Bedel ödedik diye kendine paye çıkaranlar ne için bedel ödendiğine değinmezler.5 nolu cezaevinde öldüğünde mezar taşına "Halkına borçlu öldü" diye yazılmasını isteyen gibi sayısız kahramanın ödediği bedellere saygı göstermez, adlarını dahi anmazlar.
Tabanın zorlaması ile bu seçim ilkeli siyaset yapacaklarını söylemlerine rağmen İzmit'te "kent uzlaşması" diyerek adaylarını CHP adayının lehine geri çekmiş. Uzlaşmada Kürd'lerin lehine hangi ilkeler var kimse bilmiyor.
Aynı partinin adı Afrin'e atılan bombalara yazılan Afyon adayı Burcu Köksal boğazını yırtarak "Kazanırsam DEM Partililer belediyeden içeri giremez" diyor ve dediklerinin arkasında dimdik duruyor. Çünkü Afyon'da Kürd seçmen yok. Köksal’ın ırkçı sözlerine Özel "Dil sürçmesi" diyor. Evet dili sürçmüş, Kürd'ler giremez diyeceğine DEM Partililer demiş. Açıklamaya en sert tepkiyi de İmamoğlu gösterdi. Köksal’a "Kendine başka bir parti, ya da iş bul" diyor. Acaba İmamoğlu'nun İstanbul’da Kürd oylarına ihtiyacı olmasaydı Köksal için bunları söyler miydi? Aynı tepkiyi ırkçı söylemleri ile gündeme gelen Bolu Belediye Başkanı için neden söylemez?
CHP tekçi anlayışı oluşturan, ötekileştirmenin mimarı olan bir partidir. Bu konudaki görüşlerini kurulduğu günden bu güne en ufak bir değişim geçirmeden koruyor. Kürd'lere bakış açısındaki adayların farklı söylemlerini belirleyen seçim bölgesindeki Kürd oylarının çok ya da az olmasına bağlıdır. Kısaca samimiyetsiz ve çıkarcıdır.
HDP'li atanmış yöneticiler sayesinde Kürd'ler önceki seçimde Ankara'da iki MHP kökenli (Melih Gökçek ile Mansur Yavaş) arasında tercih yapmak zorunda bırakıldı. "AKP-MHP faşizmine kaybettireceğiz" diyenler kime ve neden oy verilmesini istediklerini, kazananın kim olduğunu izah etmek zorundalar. Bu yapılmadı, yapılmadığı gibi aynı anlayış devam ediyor.
Tekrar etmekte yarar var, cezaevinden siyasetin yönetilemez, bu kuraldır. Çünkü cezaevlerinde her şey "güllük gülistanlık" olsa bile bilgiye ulaşmak denetimli ve sınırlıdır. Bu nedenle cezaevinde yapılan siyasi değerlendirmeler sağlıklı olmayıp uzman ekiplerin yaptığı müdahaleler ile farklı yönlendirilmelere açıktır. Bu nedenle cezaevinden yapılan siyasi açıklamaları kuşku ile değerlendirmek gerekir.
Türkiye'de cezaevinde yatan her siyasetçi bunu bilir ve kimi ilkelerine bağlı kalarak onuru ile yatar. Kimi siyasetçi de (itirafçılık dahil) kendinden istenen açıklamaları tahliye edilme umuduyla yapar. CHP ile AKP arasında tercihte fark olmadığı gibi İmralı ve Edirne arasında da fark yoktur. Fark varmış gibi yeni arayışlar üretme çabası Kürd siyasetini yeniden bölme çabasıdır.
Önceki seçimde "AKP gitsin kim gelirse gelsin" diyerek Ankara'dan Edirne'ye Bozkurt işareti yaparak yürüyen Kılıçdaroğlu'na "Yürü Bay Kemal seninleyiz" demenin "Kürdistan dendiğinde bende rahatsız oluyorum" diyen Kılıçdaroğlu için popülizm dışında hangi ilkeler ile "Hatırım için oy verin" dendi? Demirtaş Bay Kemal'in HDP'yi neden dışladığını, HDP yerine hangi partileri tercih ettiğini ve tercih ettiği partiler ile Türkiye'yi nereye götürmek istediğini nasıl bilmez miydi? Hadi bilemedi diyelim, o dönem dediklerinin özeleştirisini vermeden bu gün "DEM Parti kimsenin payandası değildir" diyor ve eşinden İstanbul’dan aday adayı olmasını istiyor, Değişen ne? CHP'nin iki seçim arası görüşlerimi değişti? Eşini neden İstanbul’da aday adayı yaptı ve neden geri çekti? Parti kararı olmadığına göre verilmek istenen kişisel mesaj neydi?
CHP Genel Başkanı Özgür Özel "DEM Partinin seçim stratejisi CHP'ye kaybettirmek üzere kurulu" demiş. Şaşırmakta Özgür Özel haklı. Parti CHP ve adayları da aynı. Önceki seçim stratejisi Topal Osman'ın torunu ve MHP'li Mansur Yavaş üzerine kuruluydu ve seçimler kazanıldı. Sonuçta değişen ne oldu da bu günkü tavır farklı?
HDP ve ardılı DEM Parti de de özeleştiri geleneği ve ilkeli siyaset yapılmadığı için birbirinin tersi alınan her siyasi karar izaha muhtaç sorularla birlikte hep akıllarda kalıyor. Öcalan'ın avukatı olan Batman adayı egemen ulus "solcuları" gibi Kürd sorununu tarihsel bağlarından koparıp "sebep-sonuç" ilişkisine bakmadan "Okyanus ötesi güçlerin, emperyalizmin oyunudur," diyebiliyor.
Türkiye'de seçimi kazanan hangisi olursa olsun sonuçta söylendiği gibi "Kürd Memet nöbete" gider. Siyasette doğruları söylemek yetmez, doğrulardan yana tavır almak gerekir.
A.Güllüoglu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.