Öncelikle yazımı bölmeden kısaltmak istedim. Biraz uzun oldu, arkadaşlardan sabırla, sonuna kadar sabırla okumalarını diliyorum.
Geçmişte tekçi partiler Kürd oylarını alabilmek için eşraf, büyük toprak sahibi (Ağa), dini önderler ya da aşiretlerden sevilip sayılan insanlarla, bugün bile "mezar yeri" dahi bilinmeyenlerin yakınları ‘Ankara'dan onay verilmesi halinde kendi seçim bölgelerinden aday gösterilirlerdi. Bazı müstesnadır dışında seçilip partileri iktidar olduğunda da görevleri genellikle seçildiği ilde görevli bürokratların ya da karakol komutanının tayini ile uğraşmak gibi fuzuli işleri takip etmek ile sınırlı işlerle uğraşmak zorundaydılar. Bölgede yapılacak en ufak bir yatırım, örneğin iki derslik bir ilk okulun bile nereye yapılıp yapılmayacağını bölge millet vekilleri değil Ankara karar verirdi. Asimilasyon istenilen aşamada değilse o ile yatırım yapılmazdı.
Ülke içinde ve dışından Kürdler üzerine uygulanan baskılara karşı yapılan eleştiriler olduğun da da tekçi partiler söz birliği edip "Bakın bu ülkede Kürdler seçimlere katılabiliyor, millet vekili, bakan hatta Cumhur Başkanı dahi olabiliyor" diyerek parlamentoya taşıdıkları Kürdleri bugünde olduğu gibi örnek gösterirlerdi.
“Kürdler her şey olabilir” denmesinin zamanla aldatmaca olduğu artık ortaya çıktı. Kürdler Ankara'nın onay verildiği oranda her şey olabildiler ama söylendiği gibi bugüne kadar asla kendileri olmalarına izin verilmedi.
70'li yıllarda oluşan sol birikimin yarattığı potansiyel ile 12. Eylül sonrası Kürd adaylar bağımsız olarak seçimlere girmeyi kararlaştırdılar. SHP'nin teklifi üzerine bu arkadaşlar SHP' listesinden aday gösterildiler. Amaç yine aynıydı, millet vekili adaylarını tek tek parti içine alarak eritmek ve ulusal taleplerden arındırmaktı. Bilinen ihraç olayından sonra Kürdlerin sağ partilerde olduğu gibi kendilerine sol diyen tekçi partiler içerisinde de yer alarak ulusal mücadele veremeyeceği anlaşıldı ve ayrı örgütlenmesinin zorunlu olduğu gerçeği ortaya çıktı. Yasal mücadeleyi tercih eden, geçmişten kalma örgüt ayırımını gözetmeyen yurtseverler bir araya gelerek HEP'i ve sonra bilinen ardılları kuruldu.
Yeni başlayan bu süreçte Kürdlerin ulusal taleplerinin önünü kesmek, çeşitli yasal ve yasal olmayan engeller çıkarmak ve amacından saptırmak için 700 senelik devlet geleneği ile birlikte derinlerde hazırlanan yeni senaryolar yeni ilaveler ile oluşturulmaya başlandı. Sağda ve solda yer alan yurtsever Kürdleri bölmek, bir araya gelmelerine engel olmak için türlü oyunlar yeniden sahneye konarak uygulanmaya başlandı. HEP sonrası telaşa kapılanlar sürece yaptıkları "açık ve gizli" müdahaleleri, seçmenin çaresiz bırakıldığı bu günlere nasıl gelindiğini anlayabilmek için iyice incelemek gerekiyor.
70'li yıllarda Kürd gençleri arasında da sol anlayış gelişti ve taban buldu. Türk solunun da katkısı ile Kürd solu da amip gibi bölündükçe bölündü. Böylece ulusal mücadeleyi amacından saptırmak ve birliğe engel olmak için Kürd solu ile sağı arasında somut koşullara uymayan çelişkiler erkene alınarak öne çıkarıldı. Böylece ulusal mücadelede olması gereken birliğe engel olunduğu gibi ayrışma silahlı çatışmalara kadar vardırıldı.
Sınıf mücadelesi (emek-sermaye ve feodalizm gibi) ulusal mücadelenin önüne kondu. Yurtseverler arasına bugüne kadar devam eden duvar örüldü.
Bütün bu oyunlara rağmen gelişen yasal mücadelenin önü alınamadı. Silahlı mücadelenin şiddetinin artması ile birlikte "Vur kurtul, vur kurtul" tartışmaları başlatıldı. "Vur kurtul" anlayışında karar kılındı ve çözüm isteyen Kürd aydın ve yurtseverlerini hedef alan faili belli uygulamalar başladı. Göstere göstere işlenen cinayetler ile gelişmelerin önü alınmak istense de yine başarı sağlanamadı. Kürd sorunu sınırları aşarak dünya gündemindeki yerini aldı.
Sorunu aklı selim ile oturup tartışmak yerine yeniden bildik senaryolara ilaveler yaparak ağırlıklı olarak "saflara sokulan figüranlar" kullanılmaya başlandı. İçi boşaltılmış demokrasi, adalet, hak, hukuk gibi evrensel kavramların kullanıldığı planlar yapıldı. Din elden gidiyor yada Faşizm geliyor diye yapılan propagandalarla Kürdler yeniden kamplara ayrılarak bölünsün isteniyor.
Günümüzde karşıt görünen ancak Kürd sorunu ve çözümünde aralarında fark olmayan statükocu partilerin kurduğu Cumhur ve Millet ittifakı Kürd sorununun tartışılmasına bile gerek görmüyorlar. Kürd'ler arasındaki bölünmüşlük yetmezmiş gibi yapılacak olan seçimde biri İmralı'da yatan Öcalan'ı diğeri Silivri'de yatan Demirtaş'ı desteğini alarak HDP'nin tabanını da yeniden bölerek kullanılmak istiyorlar.
Dışarıdan müdahale ile birlikte mücadelenin önü alınamıyorsa bu sefer klasikleşen "böl ve yönet taktiği" devreye girer. Bunu defalarca üzenlerin uygulanan Kürdlerin bilmesi ve artık yeter demesi gerekiyor.
Kürd sorununun çözümünde Öcalan ile farklı düşünmeyen Demirtaş "PKK Öcalan’dan başka kimseyi dinlemez" diyor. Bu tespiti yaparken Güneyi boğmak isteyen komşu devletleri hariç tutmuşsa haklı. Nedense Demirtaş Öcalan'ın bugün kimi dinlediğini açıklamıyor. HDP bileşenlerinin bir kanadı da birilerinin seçimde yeniden Öcalan'ı öne çıkarıp kullanmak istediğinin üstünü örtmek için "Öcalan halktır", "Konuşmalıdır" diyerek zemin hazırlıyor. Yaptığı savunma yetmezmiş gibi "Taşeronuz", "Devletin eriyim", "Kürd kimliğine gerek yok", "Barzani nefes almamalı" gibi lafları eden birisi ilave daha ne söyleyebilir? "Benim bir işe başlayışım değil bitirişim görkemlidir" diyerek hala geldiği çizgiye yorum yaparak kılıf bulmaya çalışanların çabalarına nokta koyan yine Öcalan'ın kendisi değil mi?
Demirtaş'ın Öcalan'ı dinlerler dediği PKK adına konuşan biri “Kürdistan'ı çöpe attık” diyor. Yarım asırlık tecrübesi ile dağda örgütü yöneten ve PKK adına konuşan Ankaralı Duran Kalkan'da kirli Hendek savaşı sonrası “Devletin bu kadar zalim olduğunu bilmiyorduk” diyor ve sonra pişkince "Gerilla kırk yıllık tarihinde ilk defa gerçek bir savaşa girmiştir ve zafer kazanmıştır" diyerek neden oldukları sonucu başından belli olan göç ve kıyıma mazeret bulmaya çalışıyor. Buda yetmiyor "Türkiye'den Afrin'e karşılık Şemdinli'ye alacağız" diyecek kadar yüksekten uçuyor muhterem. Kürdlerin iradeleri dışında oluşturulan yapay sınıflardan başka Afrin yada Şemdinli arasında bir fark yoktur. Kalkan'ın coğrafi bilgisi kıt olmadığına göre böyle bir ayırım yaparak verdiği mesajı anlamak aslında hiçte zor değil.
Bir diğer yönetici olan Karasu'ya göre Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin bağımsız devlet olmak için referandum kararı almasını “Tek taraflı referandum kararı, neolitik aşiretçi alışkanlıkların dışa vuru mudur, karşı duracağız” diyerek Öcalan gibi değerlendiriyor. Şia ile Sunni Arapların dahi bir arada yaşama şansının kalmadığı Irak'ta Güney Kürdistan'da yaşayan farklı etnik ve inanç gruplarının ortak iradesi olan bağımsız devlet olma isteğine en çok karşı çıkan komşu dört devleti ve endişelerini anlamak mümkün. Ancak bağımsızlığa karşı çıkarak bu dört devletin yanında yer alan, bağımsız devlet olmaya engel olmak için, çatışma dahil elinden gelen her çabayı göstermeyi görev edinen PKK'yi ve yasal zeminde siyaset yapan HDP'yi anlamak nasıl mümkün olabilir? Şerda Mazlum denen komutan da “2022 yılında gerilla gücümüz dağda, şehirde ve ovada, yaz kış demeden kuantumik bir direniş içinde olacaktır” diyor. Öcalan'ın bugüne kadar dediklerine rağmen hala savaş ne için veriliyor diye sormak gerekiyor.
Demirtaş'ta sorulduğunda “Kürdistan'ı Türkiye'ye kattık, daha ne yapalım” diyerek çabasının ne olduğunu ve ortak vatandan neyi anladığını açık ve net olarak ifade ediyor.
Görüldüğü gibi iyi incelendiğinde Öcalan ve Demirtaş arasında Millet ve Cumhur İttifakına bakış dışında öne çıkan farklı bir görüş yok. Seçim ikinci tura kalırsa Öcalan ya da Demirtaş HDP tabanından bakalım kime ve hangi gerekçe ile destek isteyecek? Böylece yukarıda değindiğim gibi HDP'nin de var olan tabanının sırf bu nedenle nasıl bölünmek istendiğini de o zaman yeniden göreceğiz.
Merak edilen bir diğer konu yeni bir açılım süreci seçim öncesi olur mu? Olsa nasıl olur? Önceki süreçte kim ne dedi ve süreç neden sekteye uğratılıp bozuldu, bunlar ortaya konmadan yeni bir açılım sürecinden söz edilmeye başlandı.
Açılım süreci, sorunların tartışılması için mutlaka olmalı. Ancak sadece savaşan güçler ile ve kapalı kapılar arkasında yapılan görüşmeler ile açılım olmaz. Kürd halkının tamamını temsil eden güçlerle ve özellikle halkın bilgisi dahilinde, sözde kalmayacak şekilde yazıya dökülerek yapılmalı.
Tekçi partiler tarafında bugüne kadar acılım süreci ya da çözüm diye ortaya konan önerileri ve görüşler, verilen sözlerin tamamı asimilasyon amaçlı olup tek parti döneminden kalma Şark Islahat Planı'nın devamı niteliğindedir.
Önemle belirtmek istediğim bir konuda tekçi partilerin amacının Kürdlerde giderek gelişen ulus bilinci ile birlikte yasal zeminde siyaset yapmalarının önünü kesmek, kendi içinde sağ ve sola bölmek olduğuna yukarıda değinmeden çalıştım. Bunun farkına varamayan sağda ve solda yer alan bazı arkadaşlar hala Facebook gibi iletişim kanallarında ilkeli olmak kaydı ile, ulusal birliği savunmak yerine "Böl ve yönet" amacına bilerek ya da bilmeden alet oluyorlar. Hakaret dolu yayınlar yaparak geçmişte yapılan hataları tekrar ederek bölünmeye çanak tutup yardımcı oluyorlar. Buna alet olmamak için gereksiz tartışmalardan uzak durulmalı, alet olanları dostça uyarmalıyız. Ulusal mücadelede sağ ve sol düşüncenin yeri vardır, ancak ulusal mücadele sağ ve sol düşünceden her zaman için önceliklidir ve olmalıdır.
Göz önüne almamız gereken CHP 6 masadan uzak tuttuğu HDP'yi (dolayısıyla Demirtaş'ı) AKP'de Öcalan'ı yapılacak olan seçimde kullanmak istiyor. Çözüm için AKP ve CHP arasında nasıl fark yoksa Demirtaş ve Öcalan arasında da fark yoktur. Bakmayın “6'lı masanın dağılmasın diye HDP'den uzak duruyoruz” dediklerine. Kurulduğundan bu yana CHP'nin oy derdi de yok. Çünkü iktidar olmaktan daha çok önem verdiği mevcut statükoyu koruyup kollamaktır. Bunun içinde kurulduğu günden bu yana bünyesinde barındırdığı Turan düşüncesinden sosyal demokratlığa kadar her türlü siyasi kalıba rahatlıkla girer. Bütün çabaları bu doğrultuda olduğu için yerel seçimde bireysel talepler dışında ilkesiz ve talepsiz destek veren HDP'yi dışlayıp binde bir oyu dahi olmayanların temsil edildiği 6'lı masa oluşturuldu. Böylece CHP'nin oyu yerinde sayfasına rağmen, oyu sürekli artan Akşener'i geleceğin Başbakanı olarak hazırlıyorlar. HDP'nin o masada zaten yeri olamaz. Sorulması gereken soru HDP masaya çağrılsa gider mi? Sadece ama sadece" AKP karşıtlığı" nedeniyle Akşener'in yanındaki koltuğa HDP oturmasını?
“Kör topal nasıl gidiyor diye sormuş, topal köre gördüğün gibi” demiş. Millet ve Cumhur ittifakına karşı ulus olma bilinci ile hareket ayırım gözetmeden ittifak yolu açık tutulmalı. İlkeli ittifak kurulması istenmezse Kürdler ortak adayları ile seçime gitmeli. Kim kazanırsa kazansın bunun sorumlusu her seçim sırf oyları için Kürdleri “çantada keklik” görüp ittifakların dışında tutmak isteyenler olacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.