Başur ve Rojava'daki gelişmelerden sonra Kürd sorunu 4 ülkenin sınırlarını aşarak uluslar arası gündemdeki yerini alan sorun haline geldi. Kürd’ler açısından birlik ve beraberlik artık kendini kaçınılmaz bir şekilde dayatıyordu. Bu durumdan rahatsız olanlar için tehlike büyümeden olası birlik ve beraberliğin dolayısıyla oluşabilecek yeni gelişmelerin önünün alınması gerekiyordu. Artık yıllarca kullanılan zora ve inkar anlayış da artık yetmez olmuştu. Diğer yandan değişen iktidarlara rağmen Kürd'lere karşı uygulanan ötekileştirici siyasette en ufak bir değişim olmadığı için de aynı ümmetiz söylemi de halkların kardeşliği gibi damardan sözlerde inandırıcılığını kaybetmişti.
Lozan sonrası kurucu iradenin tekçilik üzerine oluşturduğu statükonun bir yüzyıl daha değişmeden devam etmesi için yeni söylemlere ihtiyaç vardı. Bu ihtiyaç Türkiyelileşmek söylemi üzerinden yeniden kurgulandı.
Bu söylemi savunup beyinlere yerleştirmek için çift isimli Kürd siyasilere ihtiyaç vardı. Bunlarda kolayca bulundu. Zaten bu isimlerin toplanacağı yer yıllarca önceden İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın "İmralı'da birlikte kurduğumuz" dediği partide çok önceden yer almışlardı.
Yeni söylem artık İmralı onaylı demokratik ulus yaratmak ve bunun için de ilk evvela Türkiyelileşmek oldu. Öcalan binlerce insanı bağımsız dört parça Kürdistan için ölüme gönderdiği halde "Kürdistan'ı altın tepside verseler istemem” demeye başladı. Ardından birileride hızını alamayıp "Kürdistan'ı çöpe attık" diyecek kadar ileri gitti.
Legal siyasetin sözcüleri de "Anayasada özerk Kürdistan deseler, Kürdçe anadil eğitimi serbesttir diye açıklama yapsalar bunun karşılığında da anayasanın bir maddesine başkanlık sistemi yazsalar biz o anayasaya evet demeyiz” diyerek ulusal siyaset ve geçmiş ile olan bütün bağlar tamamen koparılmak istendi.
Yeni söylem artık kendi deyimleri ile Türkiyelileşerek "İkinci Türkiyeyi inşa etmeye çalışmak” oldu.
Cumhur Başkanlığı seçiminde bilinçli olarak aday çıkarılmadı ve iki seçenek arasında çaresiz bırakılan Kürd seçmen pazarlık şansından yoksun bırakıldı. Ulusal taleplerinden uzaklaştırılarak iç politikada iki ittifak arasında sadece oyu için kullanıldı. İradesine saygı duyulmadığı için "İşaret ile" Kılıcdaroğlu'na oy veren Kürd seçmenin oyları Ümit Özdağ'a verilen oylar kadar değer görmedi ve itibarsızlaştırıldı. İstanbul seçimlerinin sonucunu belirleyen Kürd oylarının yarattığı özgüven ve moral değerler de böylece heba edildi.
"Sürekli Kürd partisi değiliz" demelerine rağmen Kürd'lerden oy aldılar ve Türkiye partisi olarak kabul görmediler. Âmâ konumları gereği Kürd'ler adına siyaset yapmak isteyen partilerin önünü kestiler.
Millet İttifakı adayına verilen açık destek yetmedi "AK Partili, MHP'li, bütün diğer partilerden seçmen kardeşlerim, değişimle birlikte hep beraber kazanacağız, daha fazla kaynaşacağız. Korkuların zamanı değil, birbirimize güvenmenin zamanıdır.” dendi. Asimilasyonun insanlık suçu olduğu bilinmesine rağmen seçimde aday çıkarmayıp seçimi kazanması halinde Andımızın ilkokullarda yeniden okuyacağını söyleyen Kılıcdaroğlu'na oy verilmesi istendi. Kılıçdaroğlu Kürd illerinde illerde rekor oylar aldı.
Bu gün atanmışların savunduğu Türkiyelileşmek sadece soldan gelen sesleri dinlemeye alışmış kulaklara hoş gelebilir. Ancak bu görüsün sosyalist düşünce ile ilgisi olmadığı gibi asimilasyon amaçlı olduğu içinde iyi niyetli ve masum bir görüşte değildir.
Türkiyelileşmek projesi kurucu iradenin bu güne kadar zor ve baskı ile uyguladığı asimilasyon politikasının yanında ikinci yüzyıl için uygulanması istenen projedir. Amaç başta Kürd'ler olmak üzere farklı etnik yapıları Türkiyelileştirip sonuçta tek ulus yaratmaktır.
Öncede de yazdığım gibi Almanya'ya göçen bir aile iki nesil sonra Almanya'lılaşmaz,ama Alman'laşır. Yani asimile olur. Burada farklı olan baskı ve şiddet yoktur. Amerika'ya göç edenlerde olduğu gibi gönüllü asimilasyon vardır bunada kimsenin itirazı olamaz.
Yıllarca Kürd sorununu bitirmeye kafa yoran egemen ulusun sağında ve solunda yer alan toplum mühendisleri Kürd'lerin kendi aralarında asgari birlik ve beraberliğine engel olmak için projeler hazırladılar. Ulusal taleplerinden uzaklaştırmak için inanç ve ideoloji üzerinden hazırlanan bu projeler değişmeyen şiddet yöntemleri ile birlikte uygulandı.
Yalçın Küçük’ ün beyinlere soktuğu Türkiyeleşmek te bu projelerin önemli olanlarından biridir. Seçim sürecinde uygulananlar da bu projenin parçası ve devamıdır. Hazırlanan Türkiyelileşme Kürd'leri adım adım, alıştıra alıştıra ulusal mücadeleden koparma projesidir. Bu proje ile yurtsever Kurd'leri ulusal mücadelelerinden uzaklaştırmaya çalıştılar. Bunu görüp karşı çıkanlara da atanmıştar "Heval taktik” diyerek tartışmadan geçiştirdiler.
Olumlu ve olumsuz gelişmeleri ile birlikte bu gün legal siyasette gelinen yer yüklenilmesi gereken sorumlulukları kaçınılmaz bir şekilde dayatıyor.
Bir diğer sorun seçimde değinilen ve önümüzdeki süreçte gündeme getirilmek istenen İmralı ile Edirne arasındaki çelişkidir. Böylece liderlik kavgası ile Kürd'ler bir kere daha gereksiz bir şekilde bölmek istenecek.
Bilinmesi gereken dünyanın hiç bir yerinde(ister yasal, ister illegal) verilen ulusal mücadele cezaevlerinden yönlendirilmez. Bu çok tehlikeli ve sakıncalıdır. Türkiyelileşmeyi savunmak her ortamda verilebiliyor, bu da ayrıca düşündürücüdür.
Türkiyelileşmek ile Kürd siyasetinin bu gün getirilmek istenen çizgi yol ayrımıydı. Üzerinde önemle durulması gerekir. Bu yol ayırımı eşitlik mücadelesinden yana olanlar ile eşitlik mücadelesini ve Kürd'leri yok sayarak (Ortadoğu'da Türk, Kürd, Fars, Arap ve diğer halklar ile) hayali demokratik ulus yaratmak iddiasında olanlar arasındadır. Demokratik ulus yaratmak ancak uluslar eşit olduğunda ve gönüllülük esasına göre olabilir. Bir ulusu diğer ulusların içinde eğitilmesi şeklinde çarpıtılarak demokratik ulus düşüncesi savunulamaz.
Kürd ulusal mücadelesini yörüngesinden saptırmak amacıyla demokratik ulus masalını anlatan atanmışlara dur demenin vakti geldi ve geçiyor.
Dört parçada da Kürd'lerin öncelikli ulusal talepleri vardır. Bu haklı talepler hayati önem taşıdığı gibi Ortadoğu'ya demokrasi getirmek gibi ütopik düşüncelerin arkasına konmayacak kadar değerlidir. Ortadoğu’da demokratik ulus yaratmak hayali ile harcanan çaba aslında var olan Kürd ulusunu talepleri ile birlikte yok sayma çabası olduğu artık bilinmelidir.
Seçim yenilgisinin nedenleri doğru tespit edilmezse doğru çözümde bulunamaz. Söylendiği gibi nedenler "Yöre derneği gibi çalışmak, okey masasından kalkamayan düşkünler yada parti binalarında boş dedikodulara uğraşanlar" değildir. Sorunun kaynağı atanmış yöneticilerin tabana empoze etmek istediği bünyeye aykırı görüşlerdir. Bu nedenle sadece yönetici değiştirmek ile sorunlara çözüm getirilemez. Bunun yerine yöneticilerin savunduğu yanlış olan görüşlerin reddedilmesi gerekiyor.
Şairin dediği gibi "Hava kurşun gibi ağır" yol uzun ve engellerle dolu. Dünyayı yeniden keşfetmenin anlamı yok. Kürd'lerde ezilen her ulusun eşit haklara kavuşmak için izlediği yolu izlemeli. Bu gün için inanç ve ideolojileri, inanan, inanmayan ayırımını bir tarafa bırakıp asgari ortak ilkeler ile birleşerek ulusal siyaset yapmaları gerekiyor. A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.