Nasrallah'ın öldürülmesinden sonra İsrail'e fırlattığı roketlerle İran mollaları "İntikam aldık" demeye başladı. Bu savaşmı yoksa kan davası mı? Kimin ve neyin intikamı alındı? Gazze'de çoğu sivil öldürülen 40 bin kisinin, evinden yurdundan edilen milyonlarca çocuk, kadın ve sivilin intikamı mı alındı? Yoksa kendi halkını düşünmeden uyduruk roketlerle İsrail'e saldırarak sivilleri esir alıp savaşı başlatan Haniye'nin mi? Gazze'de yaşananlardan ders almayan, Lübnan halkının uğrayacağı zararı umursamadan İran'a güvenip İsrail'e roketli saldırıları devam ettiren Nasrallah'ın mı intikamı alındı? Bu savaş Türkiye'de olduğu gibi intikam mantığı ile sürdürülürse sonunda patlayan silahlar ve öldürülen sivil insanların sayısına indirgenecek.
Cumhur Başkanı'nın Ortadoğu'da başlayan savaş ile ilgili birlik çağrısı yapan konuşmalarından sonra DEM partililerin yanına giderek tokalaşan Devlet Bahçeli kendisinden beklendiği gibi Kürdlerle ilgili en ufak bir ulusal haktan söz etmeden toplumsal barış istiyor. Kimse ağır bedeller ödeyen Kürdler kadar savaşa karşı olup barışı istemez. Ancak Bahçeli'nin ve özellikle DEM Partinin atanmış yöneticilerinin unutmaması gereken ödenen ağır bedellere rağmen Kürdler barış ulusal taleplerinden vaz geçmeden istiyor. Bahçeli'nin açılım diyerek DEM Partiyi yönetenler ile tokalaşmanın nedeni AKP ile MHP oylarının toplamının seçim kazanmaya yetmediği içindir. Bunu herkes biliyor, S.Sakık gibi farklı anlamlar yüklemeye, yeni anlamlar yüklemeye gerek yok.
PKK ve DEM Parti şeriatı savunan Hamas ve Hizbullah örgütlerini destekleyebilir, İran Devrim Muhafızları'nın Erbil'e (Hewler) yaptığı saldırıda İran'dan yana tavır takınabilir, ilkesiz siyaset yaparak CHP'nin pesinden gidebilir, örgüt çıkarını halkın çıkarından öncelikli görebilir, Türk askerini gittiği her yere peşinden götürebilir ancak bütün bu yaptıklarına rağmen "hewal taktik" diyerek artık kimseyi aptal yerine koyamaz. Daha da önemlisi bir yandan Kürd ve Kürdistan karşıtı görüşleri savunup diğer yandan ulus adına statü kazanmak için bugüne kadar canını verenler, bedel ödeyenler üzerinden siyaset yapamaz. Bu etik değildir, amiyane deyim ile siyasi cambazlıktır. Daha doğru deyim ile ikiyüzlülüktür. PKK'nin ve DEM Parti'yi yönetenlerin bu tavrı o insanların mezarında kemiklerini sızlatmaktır.
Önceki yazımda belirttiğim gibi Erdoğan sürekli ulusal birliği sağlamak için sözünü ettiği "İsrail Diyarı" diye anılan Vaad Edilmiş Topraklar'dan söz ediyor. Yakında CHP ve DEM Parti olmak üzere TBMM'deki bütün partiler bu koroya katılacaklar. Vaad edilmiş topraklar tıpkı Turan ve Kızıl Elma gibi ırkçılığı körükleyen ve başka ulusları denetim altına alarak insanlığa karşı işlenmiş suçlarla dolu, yayılmacı politikaları özendiren ve sonu felaket ile bitecek olan bir ütopyadır.. Kızıl Elma sürekli işgal ettiği toprakları kaybeden Osmanlı'nın çöküş döneminde yazılan bir şiir (1915'te) ile dünya egemenliğinin Türklere devredilmesi gerektiğini savunan ve böylece dünyaya nizam getireceğini kendine vazife edinenlerin kurduğu hayal. Biri yüzyıllik, diğeri binlerce yıl öncesine dayanan iki düş.
Yaşanan olaylar sağduyu ile empati yaparak olayları değerlendirildiğinde adına Aksa Tufanı denilen, nereye düşüp patlayacağı belli olmayan roketlerle başlayan saldırıda İsrail'de 1200 sivil öldürüldü. 250 kişin kaçırılıp esir alındı. Netanyahu gibi acımasız eli kanlı bir katilin Gazze'yi yerle bir edip işgal etmesinin önünü açan bu saldırı sonrası çoğu sivil 45 bin Filistinlinin ölümüne, milyonlarca insanın göç etmesine yol açan Hamas Örgütü çok mu masum? Sonra aynı senaryoyu tekrarlayarak İsrail'e yine hedef gözetmeden roketlerle saldırarak savaşı Lübnan'a taşıyan Hizbullah değil mi?
Bu iki örgütte PKK gibi yaptıkları eylemlerde kendi halkının göreceği zararı hesabını yapmazlar. Bular için önemli olan örgütün çıkarıdır. Kimse Onurlu Direniş gibi sözlerle hamaset yapmasın, sonucu belli savaşta iki örgütün halkı korumadıkları bir yana, kendi lider kadrolarını bile koruyamadı.
Avrupa egemenlerin çıkarı doğrultusunda devam eden haçlı seferleri ve kendi aralarında yüzyıl süren mezhep savaşlarından sonra birbirini yok edemeyecekleri gerçeği ile yüzleşildi. Bu yüzleşmeden sonra bir arada yaşayabilmek için laik devlet anlayışı Fransız İhtilali ile birlikte ortaya çıktı.
Ortadoğu gibi çok inançlı bir coğrafyada İran mollalarının desteklediği Hizbullah Lübnan'da, Hamas Filistin'de terör eylemleri ile şeriat ile insanları yönetmek istiyor.
Filistin halkının haklı mücadelesini mollalar istediği için yaptığı eylemler ile terörize eden Hamas, Lübnan'da da Hizbullah örgütüdür.
Savaşa karsı barış için İsrail halkının en az yarısı Netanyahu'ya karşı meydanlara çıkarak gösteri yaptılar. Savaş naraları atarak barış istenmez. Barış için Ortadoğu'da alınması gereken tavır İsrail Devleti'nin varlığını tanımak ve her ezilen ulus gibi Filistin halkının da devlet olma hakkını savunmaktır.
Beni tanıyan bilir, insanların etnik kökeni ve inançlarına göre değerlendirmem. DEM Parti Eş Başkanları'nın birinin Arap, diğerinin Azeri olması da sorun değil. Sorun olan partinin başına atanmış olmaları ve Kürd halkından almadıkları yetki ile oturdukları yerden Kürd halkının geleceği hakkında hadlerini aşarak söz söylemeleri.
Belirtmeden geçemeyeceğim bir diğer konuda çağımızda UKKTH demokrat ve antiemperyalist olmanın mihenk taşlarından biridir. Siyasi parti ve grupların, hatta tek tek kişilerin görüşlerindeki samimiyet ve tutarlılık ülkede yaşıyan otuz-otuz beş milyon Kürd söz konusu olduğunda UKKTH'nı amasız, fakatsız kabul etmeleridir. UKKTH'na karşı alınan tavır dost ve düşmanı belirleyen en önemli kriterdir.
Ortadoğu'da başlayan savaş ile ilgili PKK adına açıklama yapan Duran Kalkan "İsrail insanlık suçu işliyor, İsrailin önüne geçilmeli ve durdurulmalı. Lübnan halkı bizim kardeşlerimizdir, onların desteğini çok gördük, başta Şii toplumu ve Hizbullahın yemeğini yedik, suyunu çok içtik. Bize çok yardımcı oldular. İnsan ne diyeceğini bilmiyor, çok üzgünüz diyor. Duran Kalkan kardeş dediği Hamas ve Hizbullah'in İran adına ne kadar çok Kürd kanını döktüğünü bildiği halde "İRAN niye seyirci kalıyor anlayamıyorum." diyor.
Duran kalkanın anlayıpta anlamazdan geldiği aslında İran'ın bölünme endişesi. İran haklarından mahrum bırakarak zorla egemenliği altında tuttuğu Kürdistan, Azerbaycan, Belucuistan ve Huzistan eyaletlerinin ayrılmasından korkuyor. Cumhur Başkanı Pezeşkiyan'ın itiraf ettiği gibi bunlar ayrılırsa İran'dan geriye İran diye bir şey kalmaz. Duran Kalkan'ın ve örgütü PKK'nin görülmesini istemediği bir diğer konu da sırtını dayadıkları İran molla rejiminin çizilen karizması.
Bildiğimiz PKK her zaman yaptığı gibi yaşanan olayları kendine göre yorumlayıp sonuç çıkarıyor. İlçelerin yerle bir edildiği, yüzlerce çocuk denecek yaşta gencin öldürüldüğü, milyonlarca insanın göç etmek zorunda kaldığı Hendek Savaşı'nda da zafer kazanıldığını iddia eden Duran Kalkan 2018 yılında Efrin işgal edildiğinde de mangalda kül bırakmayarak "Gerilla Efrin'e karşı hamle yapar ve Şemdinli'yi ele geçirir" demişti. İsrail tehdidine karşı Cumhur Başkanı Erdoğan'ın iddialarının aksine Duran Kalkan’ın acıkmaları PKK'nin İran'ın yanında yerini aldığını görüyoruz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.