Dış politikadaki tutarsızlık, yol geçen hanına dönen sınırlar, Hatay'da ve başka illerdeki hastanelerde tedavi gören Esad karşıtı olduğu halde Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu savaşçıları, artık rutin hale gelen Güney Kürdistan ve Rojava’ ya yapılan sınır ötesi operasyonlar unutuldu mu?
Saddam Hüseyin'in 1986'dan başlayıp 89 yılına kadar 180.000 Kürdü katlettiği Enfal soykırımında Güney Kürdistan'da yaşayan Kürd halkı İran ve Türkiye'ye sığınmışlardı. Türkiye sığınmacı Kürd'leri kamplara almış, bırakın dükkan açıp ticaret yapmalarını kamplardan dışarı çıkmalarına bile izin vermemişti. Sığınmacı Kürd'lere yapılan yardımlar (un gibi temel gıda maddeleri) bile devletin eliyle yapılmasına izin verilmişti.
Şimdi sığınmacıların doğru dürüst kayıtları dahi tutulmuyor.
Ülkedeki antidemokratik uygulamaları, ötekileştirme üzerinden yapılan insan hakları ihlalleri ve ekonomik sorunlar ortada dururken, bunların hepsini bir yana bırakıp iktidara muhalefet etmek için CHP Suriye'de iç savaştan kaçan sığınmacıları kullanmak istiyor. Sığınmacıların insan olduğunu unutup ötekileştirerek yapılmak istenen egemen ulus milliyetçiliğini güçlendirmektir. Farklı olanı ötekileştirmek ile yapılan siyasetin varacağı yer ise ırkçılıktır. Irkçılık da insanlığa karşı işlenmiş zaman aşımına uğramayan suçtur. Duyarlı insanların buna izin vermemesi gerekiyor.
Yapılan araştırmaya göre Kürd'ler gibi sığınmacı Suriyeli Arap'ların da doğum hızının yüzdesi Türk'lerden fazlaymış. Doğum hızı üzerinden yorumlar piyasaya sürülerek 30-40 yıl sonra Türkiye'de Türk'ler azınlıkta kalacak diye bildik bölünme fobisi canlı tutulmak isteniyor.
Haliyle bu fobi ile birlikte amaçlanan ötekine insanlık dışı eylem yapmaya hazır ırkçı gruplar oluşuyor. Hatay'da, Adana'da, Antep ve benzeri yerlerde yaşanan ırkçı olayların nedeni de bu fobidir.
Türkiye’de sığınmacılar ile ilgili yaşanan ırkçı olaylara yanıt gecikmeden Suriye'den geldi. ÖSO'nun denetiminde olan yerlerde Türkiye'den gelen tırlar silahla taranıp ateşe verildi, Türkiye’nin yönettiği resmi yerler (PTT gibi) ve Tr plakalı resmi araçlar saldırıya uğradı.
Şunu bilelim, sığınmacılar için Türkiye cazip bir ülke değil. AB ülkelerine gidebilmek için Türkiye'den geçmek zorunda olmasalar Türkiye'ye sığınmacılar uğramazdı. Başta sağlıkçılar olmak üzere Türkiye'de çoğu insan yurt dışına kapağı atmak için yol bulmaya çalışıyor. Kimse bundan kendine pay çıkarmasın. Sığınmacıların ülke dışına çıkmalarına engel olmak için Avrupa Birliği ile pazarlık yapan Türkiye para yardımı aldığı da unutulmamalı.
Ortaya çıkan sorunlar için sığınmacılar başta CHP olmak üzere muhalefet partileri tarafından "Günah Keçisi" yapılmak isteniyor. Duyarlı insanlar yapılmak istenen bu haksızlığa izin verilmemeli. Yaşanan olayların sorumlusu sığınmacılar değil Rojava’ da yerinden, yurdundan edilen Kürdlerin yerine sığınmacıları yerleştirmek isteyen, kalıcı konutlar inşa ederek şehirler kuran iktidar ve buna onay veren ana muhalefet partisidir. Karşı çıkılması gereken konulardan birisi de öncelikli olarak budur.
Özgür Suriye Ordusu Türk bayrağını yakıyorsa bunun da sorumlusu Esad ile "normalleşmek" için zemin oluşturmaya çalışan iktidardır.
Esad ile "normalleşmek" isteniyorsa bunun yolu Türk askerinin Rojava'dan çekilmesi ile olur.
Sığınmacılar üzerinden yapılan siyaset aynı zamanda Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen (1948) ve Türkiye'nin de altında imzası bulunan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni tanımamaktır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ırk, dil, din ayırımı gözetmeden dünya üzerindeki bütün insanların temel insan haklarını savunan, Türkiye'nin de imzaladığı toplam 30 maddelik bir bildirgedir.
Bu bildirgenin 14.maddesine göre "HERKESİN ZULÜM ALTINDA BAŞKA ÜLKELERE SIĞINMA VE SIĞINMA OLANAKLARINDAN FAYDALANMA HAKKI VARDIR."
Sığınmacıları "Günahtan keçisi" yapmak ırkçılıktır. Sığınmacılar üzerinden güçlendirilmesi istenen ilkel ırkçılık ile birlikte bu günlerin aratacak olayların da önü açılmak istendiğinin görülmesi gerekiyor.
Sığınmacı denilince "Ayranı kabarıp" aşağıdaki pankartı yazanların ırkçı olup olmadıkları, enayiler mi, yoksa enayi değiller mi yorumunu da bu yazıyı okuyan sizlere bırakıyorum.
A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.