4 Aralık’ta New Jersey’e vardık. New Jersey ile Newyork arasında bir körfez var. Körfezin bir tarafında New Jersey, bir tarafında da Newyork yer alıyor. İki eyalet, hem deniz üzerinden köprüyle, hem de deniz altından alt geçitle bağlı. Biz de 4 Aralık’ta, köprüyü kullanarak Newyork’a geçtik. Newyork’da kısa bir gezinti yaptıktan sonra, alt geçidi kullanarak New Jersey’e geldik. Otelimiz New Jersey ‘de.
5 Aralık’ta, 11 Eylül 2001’de, bombalanan İkiz Kuleler’i ziyaret ettik. Newyork’un bu bölgesinde çok şiddetli rüzgar var. Hava soğuk. İkiz Kuleler’in yıkıldığı alan şimdi müze. Ogün, 3000 (üçbin) civarında insan yaşamını yitirmiş. Bu insanları anısına değişik bir anıtmezar yapılmış. Müzenin girişine silindir şeklinde, çapları çok büyük iki büyük havuz yapılmış Havuzun içine, havuzun her tarafından sular dökülüyor. Sular havuzda birikmiyor, havuzdan derinliklere kadar iniyor. Havuzların etrafına, 11 Eylül 2001’de, yaşamını yitiren insanları isimler ve yaptıkları iş yazılmış…
Müzeye bilet alınarak giriliyor. Ogün müzeye girmek isteyen çok büyük bir kalabalık vardı. Bu kalabalık çok uzun bir kuyruk oluşturmuştu.
Müzede üç saat kadar dolaştık. Sertaç daha önce de bu müzeyi dolaşmış. Bize her bölümde, sergilenen yıkıntının her parçasında bize açıklamalar yaptı. Müzenin bir de iç kısım bölümü var. Burada, 11 Eylül’de yaşamını yitirenlerin bazı özel eşyaları sergileniyor. Müzeyi gezenlerin hemen hemen hepsinde fotoğraf makinaları vardı. Sık sık fotoğraf çekiliyordu. Cep telefonu ile de fotoğraf çekenler vardı.
Akşam Kürd işadamları bizi New Jersey’de , körfezde bir lokantaya davet etti. 30 kadar kadar işadamı vardı. Yurtsever işadamları. Bu lokantadan, körfezin karşı kıyısında yer alan Newyork, bütün haşmetiyle görünüyordu. Lokanta çok kalabalktı. İş adamları arasında, Kanada’dan geldiklerini söyleyenler de vardı. Lokantada iki saat kadar kaldık. Yemekte, çeşitli konularda sohbet edildi. Bir arkadaş bana, ‘ABD’de en çok ne dikkatini çekti?’ şeklinde bir soru sordu. Sokaklarda, kavşaklarda polisin hiç görünmemesi, dedim. Bazı yerlerde, FBI’ya bağlı gizili polislerin olabileceği üzerinde duruldu.
New Jersey’de, körfez bölgesinde, bataklığa andıran bir bölüm var. Bu bataklığın kurutularak iskana açılması konusunda karar da varmış Ama burada üç timsah yaşadığı için, bu karar uygulanamıyormuş. Hayvanlara saygı, sevgi her alanda kendini gösteriyor.
6 Aralık sabahında, Özgürlük Anıtı’nı ziyaret ettik. Özgürlük Anıtı bir adada. Özgürlük Anıtı’nı ziyaret için gemiye binmek gerekiyor. Ogün hava çok rüzgarlı ve soğuktu. Gemiye binemedik. Bu bakımdan, anıtı, ön yüzünden göremedik. Ama Özgürlük Anıtı’nı arka taraflarından izlemeye çalıştık.
Özgürlük Anıtı’nın bulunduğu alanda, Bilim Müzesi var. Bilim Müzesi’nin bölümlerinde de bir buçuk saat kadar dolaştık. Bilim Müzesinde dolaşan kalabalık gruplar vardı. Öğretmenler küçük öğrencileri grupla halinde dolaştırıyorlar, ilgili bölümlerde açıklamalar yapıyorlardı.
Newyork Üniversitesi’ndeki konferans, 6 Aralık 2018 de gerçekleşti Newyork’un gökdelenlerinin bulunduğu bir alanda. Konferansı lisans ve doktora öğrencileri, Kürdler, Türkler, Amerikalılar vs. izliyor Newyork Üniversitesi, binası, çok katlı bir apartman, bir gökdelen. Konferans 16. katta bir salondaydı.
Konferanstan öne 15 dakikalık İBV belgeseli burada da gösterildi. Konferansı, Newyork Üniversitesi’nde dil üzerine doktora yapan Daniel A. Barry sundu. Sunuşunu Kürdçe yaptı. Daha sonra da Kürdçe söylediklerinin, kısaca, İngilizce olarak ifade etti. Tercümeyi ise, Nicholas Glasstonbury yaptı.
Konferans, Sykes-Picot-Sazanof’tan Günümüze Kürdler ve Kürdistan üzerineydi. Bu konferansta, Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler döneminde, Kürdlerin, Kürdistan’ın durumu ele alındı.
Milletler Cemiyeti’nin önemli işlerinden birinin, Osmanlı’nın, Ortadoğu’daki, Yakındoğu’daki, Mezopotamya’daki topraklarının, savaşta yenen devletler tarafından paylaşımıydı. Bu çerçevede, Büyük Britanya’ya bağlı olarak Irak, Ürdün, Filistin mandaları, Fransa’ya bağlı olarak Suriye ve Lübnan mandaları kuruldu. Manda kavramını, sömürge olarak kavramak mümkündür.
İşte bu noktada çok önemli bir soru gündeme gelmektedir. Neden bir Kürdistan kurulmamıştır? Kaldı ki, o dönemde, Kürdistan’ın güneyinde, Şeyh Mahmud Berzenci’nin, Büyük Britanya’ya karşı ileri sürdüğü, ‘Ben Kürdistan Kralıyım’ şeklinde bir söylem de vardı. Dönemin emperyal güçlerinin, Büyük Britanya ve Fransa’nın, ise, değil bağımsız bir Kürdistan, sömürge bir Kürdistan’a bile izin vermedikleriydi. Yakındoğu’da, Ortadoğu’da bir statüko kuruluyor ama bu statüko Kürdlere, Kürdistan’a hiçbir statü vermiyordu. Ulusları Kendi Geleceklerini Belirleme Hakkı’nın en çok konuşulduğu bir dönemde, Kürdlere karşı böyle bir politika uygulanmıştı. Bu politika sonunda, Uluslararası Anti- Kürd bir Dünya Düzeni kuruldu.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Birleşmiş Milletler döneminde, dünyanın siyasal çehresinde çok önemli değişmeler olduğu halde, Kürdistan’ın durumunda hiçbir değişiklik olmamıştı. Kürdlerin, Kürdistan’ın statüsüz durumu aynen korunmuştu. Bu dönemde, uluslararası anti-Kürd düzene paralel olarak, Bölgesel Anti-Kürd Düzen de oluşmaya başladı. Irak’ın ve Suriye’nin bağımsızlık kazanmasından sonra, Irak, Suriye, İran ve Türkiye arasında, Bölgesel Anti-Kürd düzen gelişmeye başladı. Bölgesel Anti-Kürd Düzen, Uluslararası Anti-Kürd Düzen tarafından da destekleniyordu.
Birleşmiş Milletlerden günümüze, Kürdlerin, Kürdistan’ın durumu irdelenirken, Birleşmiş Milletlerin, 14 Aralık 1960 tarihli, ve 1514 sayılı Genel Kurul kararı da irdelendi. Bu karar, uluslararası ilişkiler tarihinde, Sömürgelere ve Sömürge Halklara Bağımsızlık Bildirgesi olarak yer almaktadır. Yine bu süreç içinde, Kürdistan’ın güneyinde, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde yapılan, 25 Eylül 2017 Referandumu’da irdelendi. Referandum kararının alınması, Referandum yapılması, sonuçları ve Referandum sonrası ayrıntılı bir şekilde dile getirildi.
İşte bu dönemde, Uluslarası Anti-Kürd Dünya Düzeni’ne ve Bölgesel Anti-Kürd Dünya Düzeni’ne paralel olarak, yeni bir anti-Kürd düzen daha oluşmaya başladı. Bu Kürdlerin, Kürdlere Karşı Kurmaya Çalıştığı Anti-Kürd düzendi. Konferansta, bu üç anti-Kürd düzen de irdelendi…
Konferansta, Irak, İran, Suriye, Türkiye arasında güvenebileceği tek halk Kürdler olduğu vurgulandı. . Kürdlerin, sadece silah araç ve gereçleriyle değil, siyasal, diplomatik olarak desteklenmesi de önemlidir.
Konferanstan sonra birçok soru soruldu. O sorularla konunu değişik yönler ide dile getirilmiş oldu. Konferansta çok dikkate değer bir soru soruldu. Soru şu: ‘Irak, İran, Suriye, Türkiye gibi devletler söz konusu olduğu zaman, ABD’nin güvenebileceği halkın Kürdler olduğunu belirtiyorsunuz, ‘ABD’nin Kürdlere silah araç ve gereçleri yanında siyasal ve diplomatik yardım etmesi gereğini de söylüyorsunuz… ABD’nin burada çıkarı ne olacak’ Bu soruya da cevaplar verildi. Ama yine de üzerinde düşünülmesi gerekli bir soru…
Konferanstan sonra, 7 Aralık sabahında erkenden, arabayla Wahington’a hareket ettik. Newyork Washington yolu 350 km. kadar. Hızlı, rüzgar gibi gitmedik. Yavaş yavaş yerleşim alanlarında dinlene dinlene gittik.
Arkadaşlar, yol üzerinde Amişler topluluğu olduğunu, onların yerleşim alanlarından geçmeni iyi olacağını ama bu girişimin yolu çok uzatacağını, bununla beraber, onların Pazar yerlerinden geçebileceğimizi söylediler. Amişler, İsviçre asıllı bir etnik grup. Amish topluluğu.[1] Bu topluluğun Pazar yerine uğradık. Kapalı bir Pazar. Amişler, kendi hazırladıkları ürünleri bu pazarda değerlendiriyorlar. Müşterileri yine o civarda yaşayan ABDliler… Çok dinamik bir alışveriş var. Ticaret çok yoğun. Ürünlerin dolar karşılığı satıyorlar. Ticarette İngilizce kullanılıyor.
Ticaret, dolar ve İngilizce, Amişler’in bir süre sonra katı geleneklerini korumada sorunlar yaşayacağını göstermektedir. Biriktirdikleri dolarları ne yapacaklar? Örneğin ürünlerini at arabalarıyla değil, motorize araçlarla taşımak isteyecek, araba satın alacaklar… Çocuklarını daha iyi okullarda okutmaya çalışacaklar. Okuldan sonra, devlet memuru olma gibi süreçler de başlayabilir…Amişler gruptan ayrılanları bir daha gruba kabul etmiyorlar… Bu da zamanla esneyebilir. Bu süreçler toplumsal değişime, entegrasyona yol açabilir.
Washington’a dönünce, önce Sertaç’ın eniştesi İsmailgilin evine gittik. İsmail, eşi Vildan, çocukları Lorin bu evde kalıyor. Ev, iki katlı, küçük şirin bir ev, bahçeli bir ev… Vildan, bize, armağanlar da verdi.
İsmailgilin evinden sonra, Servetgilin evine gittik. Gece Servetgilde kaldık. Dostumuz Ömer Mirani, bizi evine, yemeğe davet etmişti. 8 Aralık’ta öğleye doğru, Ömer Mirani’nin evine gittik. Ömer Mirani Washington’da oturuyor. Evi iki katlı, bahçeli evlerin çok olduğu, merkezden biraz uzakta bir semtte . Oğlu, üniversitede, uluslararası İlişkiler okuyor. Evde daha önce tanıdığımız başka davetliler de var. RUDAV TV yöneticisi, Kürdistan Gençlik Kolları Başkanı, Mr.Kürt[2] bu davetliler arasında… Mr. Kürd burada, benimle küçük bir röportaj yaptı. ABD gezisi ile ilgili izlenimlerimi sordu. Bu Kürd gazeteci Washington’daki konferansa da katılmıştı.
Ömer Mirani’nin evinden ayrılınca, Washington merkezde, ismi Muz Cumhuriyeti olan bir markete girdik. Bu markette konfeksiyon ürünleri satılıyor. Servet burada, alışveriş yaptı. Bize de armağanlar aldı…
Uçağımız 8 Aralık’ta, Washington’a çok yakın olan Baltimore’dan gece vakti İstanbul’a hareket etti. 9 Aralık akşamı, İstanbul’daydık. Washington-İstanbul arasında 8 saatlik bir zaman farkı olduğunu belirtmiştim.
Sonuç
15 günlük ABD ziyaretinden çok memnunum. Gerek kendim için, gerek vakfımız için iyi oldu. Bu bakımdan bizi ABD’ye davet eden Kurdish Policy Research Center’e, kendi adıma ve vakfımız adına teşekkür ediyorum.
Kürd/Kürdistan sorunu uluslararası bir sorundur. Bu, son Almanya ve ABD gezilerinde daha açık bir şekilde görüldü. Kürdler, artık, uluslararası ilişkiler ağında daha çok görünür oldular. Kürd toplumunu, tarihsel geçmişi ve toplumsal yapısıyla, Kürdçe’yle, Kürd kültürüyle ilgili çalışmalar arttı. Kurdish Studies Network’de de bu durumu izlemek mümkündür.
Washington’da Kongre’nin bahçesinde dolaşırken, genç bir Amerikalıyla karşılaştık. Biz beş kişi bir grup halinde geziyorduk. Arkadaşlar, o sırada kendi aralarında Kürdçe konuşuyorlardı. Bu konuşmalar üzerine, Amerikalı genç, bizim gruba yaklaşarak, ‘Siz Kürd olmalısınız…’ dedi. Kürdlerin, Irak’taki, Suriye’deki mücadelelerini, İŞİD’e karşı savaşlarını ilgiyle izlediğini ifade etti. Elektirik işleriyle uğraşan bir teknisyen olduğunu söyledi.
Konferanslara, Ermeni, Türk, ABD’li katılımcılar yanında, ABD’de yaşayan Kürd işadamları, bunların çocukları, lisans, master, doktora düzeyinde öğrenciler katıldı. Bu grupların katılımı daha çoktu.
1960’lara, 70’lerde, 80’lerde, Kürdler, ‘sen milliyetçilik yapıyorsun…’ ifadeleriyle karşılaşmaktan çok korkarlardı. Milliyetçilik, Türk solu tarafından, Kürdlere, Kürd aydınlarına, okumuşlarına, kınama, suçlama gibi yöneltilirdi. Kürdler, böyle bir kınamayla, suçlamayla karşılaşmamak için, Türk solu gibi konuşur, ‘biz milliyetçi değiliz, enternasyonalistiz…’ gibi sözler ederlerdi. Bugün, bu tutumun artık değiştiği görülüyor. Bu değişimin ileride, daha da gelişeceği kanısındayım. Bunu şu şekilde açıklamak mümkündür.
Türkiye’de sol aydınlar, akademisyenler, basın mensupları, milliyetçiliğin kötülüklerini anlatıyorlar. Milliyetçiliğin ırkçılık yaptığını, ayrımcılık yaptığını, üstün olma haline vurgu yaptığını anlatıyorlar. Milliyetçiliğin, aydınları küçümsediğini, umursamadığını, aşağıladığını, değersizleştirmeye çalıştığını vurguluyorlar. Bu bakımdan, milliyetçiliğin gericilik olduğunu dile getirip milliyetçi olmaktan sakınmak gerektiğini anlatıyorlar. İşte bu konuda şöyle düşünmek gerekir: Soldaki Türk aydınları, basın mensupları, akademisyenler tarafından dile getirilen milliyetçiliğin, ırkçılığın hedefinde kimler vardır? Birinci planda elbette Kürdler vardır.
Devlet ve hükümet tarafından pompalanan milliyetçilik gazıyla sokaklara dökülen Türk kitleler kimleri aşağılıyor, kimleri Türkleştirmeye, asimile etmeye çalışıyor, kimlere ‘Ya sev, ya terket’ diyor? Sağda yer alan Türk aydınları, akademisyenler, basın mensupları, Türk milliyetçiliğini yüceltirken, Türklerin üstünlüğünü dile getirirken, kimleri değersizleştirmeye çalışıyor? Birinci planda elbette Kürdler vardır.
O zaman, Kürdlerin ne yapması gerekir. Elbette, küçümsenen, horlanan, aşağılanan kendi kimliğin savunması, dilini ve kültürünü yaşaması gerekir. İşte Kürd milliyetçiliği budur. Bunun, baskıya, zulme karşı direniş gibi, evrensel bir boyutu da vardır. Sağda veya solda yer alan Türk akademisyenler, basın mensuplar, yazarlar, aydınlar, vs. kendi dilini kültürünü savunan, yaşayan Kürdleri neden ilkel milliyetçilikle suçluyor, kınıyor? İlkel Milliyetçilik, kimin kavramıdır? Ta, Cumhuriyet’in başından beri devletini kavramıdır…
Bu arada, solda yer alan Türk akademisyenlere, yazarlara, aydınlara, basın mensuplarına söylenecek bir çift söz var. Bu kişiler, milliyetçiliğin kötülüklerin anlatıyorlar. Bunu anlatırken daha çok Türk milliyetçiliğinin yapıp ettiklerinden hareket ediyorlar. Ama, Kürdlerin, bu saldırgan milliyetçilik karşısında, ne yapmaları gerektiğini söylemiyorlar. Bu noktada, kendini bilmeyen, tarihsel bir zaman ve yerde kendi durumun idrak etmeyen, birkısım Kürdler de‘ben milliyetçi değilim, enternasyonalistim…’ vs. diyerek, diyerek bu söyleme katılıyor. İki satır Kürdçe konuşamayan bir gencin, ‘ben milliyetçi değilim…’ demesinin bir anlamı var mı?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, artık, bu anlayışın değişmeye başladığını görüyoruz. Bunu, sadece, Almanya, ABD gibi ülkelerde yapılan gezi sırasında değil, Türkiye’de, Kürdistan’da izlemek de mümkündür. Çeşitli mekanlarda karşılaştığımız Kürd gençlerle yapılan sohbetler de bu durum kendini göstermektedir.
Türk akademisyenlerin, yazarların, aydınların, basın mensuplarının Kürdlere ne yapmaları gerektiğini söylememelerinin nedeni, muhtemel bir Kürd devleti gelişimidir. Yani, Kürdler de böyle bir devlet sahibi olduklarında, Kürd olmayanlara karşı bu tür saldırgan milliyetçilik uygulayacaktır, anlamına gelmektedir.
Bu iki bakımdan yanlıştır. ‘ileride, muhtemel bir gelişme farzederek bugünkü saldırganlığa, asimilasyona, boyun eğilmesini söylemek elbette yanlıştır. İkinci olarak, 15 yılı aşkın bir zamandır, Kürdistan’ın güneyinde, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde, yaşanan süreç, Kürdlerin, Kürd olmayan etnik gruplara karşı, hiç de böyle saldıran bir milliyetçilik anlayışında olmadıklarını göstermiştir.
Not: Bundan önceki yazıda, isimlerde bazı yanlışlıklar olmuştur. İlgili arkadaşlardan ve okuyuculardan özür diliyorum. Ermeni dostumuzun ismi Harry Sarkisian değil, Harry Parsekiandır. Rhode Island, ABD’nin en küçük eyaletidir. Ada değildir Rhode Island, eyaletin kıyısını çevreleyen körfezdeki adalardan birinin adıdır.
[1] Bundan önceki yazıda, Ani Horanian’a yazılan mektupta, Hemişler olarak geçiyor. Arkadaşlar, bu ismi bu şekilde telaffuz ediyorlardı. Doğrusu Amişler. Anabaptist mezhebi. Hristiyanlıkta radikal reform yanlısı bir grup Günümüzde ABD’de Ortaçağ kıyafetleri ile dolaşan, çok sınırlı durumlar dışında elektrik bile kullanmayan dinsel bir grup Bk. Baskın Oran, Etnik ve Dinsel Azınlıklar, Tarih, Teori, Hukuk ve Türkiye Gayrımüslimler, Kürt Hakları, Alevi Hakları, OHAL Rejimi, Literatür Yayınları, 2018 İstanbul, s.32
[2] Bir basın toplantısında, Kürd gazetecilerden biri Başkan Trump’a soru yöneltmek istemiş. Başkan Trump o gazeteciyi daha önceden de tanıyormuş ama o anda ismini hatırlayamamış. Mr. Kürt diyerek bu gazeteciye söz vermiş…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.