*** 1 ***Hucam Surçi on çocuk babası bir Peşmergedir. 1995 yılında Peşmergeye katılmıştır. Hucam Surçi, 6 Ağustos 2014 de, Maxmur taraflarında, IŞİD’le girdiği bir çatışmada yaralı olarak IŞİD’in eline esir düşmüştür.
IŞİD, Hucam Surçi’yi, kendisi de bir Kürd olan Mofeq Zebari’nin, (Mofeq Esad İskender) gözetimine verir. Mofeq Zebari imamdır. Duhok’a yakın Berdereş ilçesinde, iki kardeşiyle birlikte fırıncılık yapmaktadır. Kürdistan’a IŞİD saldırıları başladığında üç kardeş de IŞİD’e katılmışlardır.
Hucam Surçi, 26 Ocak 2015 de başı kesilerek infaz edilir. Hucam Surçi’yi başını keserek şehid eden, kendisi de Kürd olan imam Mofeq Zebari (Mofeq Esad İskender) dir. Baş kesme görüntüleri 27 Ocak’ta yayımlanır.
Mofeq Zebari’nin iki kardeşi de, 2014 yaz aylarında, Peşmergelerle girdikleri çatışmalarda öldürülmüşlerdir. Mofeq Zebari de, Şubat 2015 başlarında, Musul’da bir suikastla öldürülür. nerinaazad gibi Kürd sitelerinde bu olay ayrıntılı bir şekilde yer almaktadır. (Şehidin Kanı yerde kalmadı)
*** 2 ***
Yasir Abdullah, 15 yıl kadar önce Güney Kürdistan’ı terk ederek İngiltere’ye gider. Bir şehirde güvenlik görevlisi olarak çalışmaya başlar.
Yasir Abdullah, IŞİD’le savaş başlayınca ve IŞİD kendi köyüne doğru saldırıya geçtiği günlerde, IŞİD’le savaşmak için Kürdistan’a döner, Peşmergeye katılır.
Yasir Abdullah, IŞİD’le bir süre savaştıktan sonra, İngiltere’ye döner. IŞİD’le yapılan savaşa dair the Sun Gazetesi’ne açıklamalar yapar. Yasir Abdullah bu açıklamalar sırasında şunu da vurgular: “İngiltere’de, bir süre çalıştıktan sonra, tekrar Kürdistan’a döneceğim ve Peşmergeye katılarak IŞİD’le savaşı sürdüreceğim”
Yasir Abdullah’ın anlattığı olaylardan biri çok çarpıcıdır. Bu olay kısaca şöyledir: Bir Kürd genci IŞİD tarafından yakalanarak Musul’a götürülür. Annesi, çocuğunu IŞİD’in elinden kurtarmak için Musul’a kadar gider. IŞİD’in karargahına ulaşır. Yaşlı kadın yalvararak oğlunu göstermelerini ister. IŞİD yetkilileri, “uzun yolardan geldin, biraz dinlen” derler. Çay getiriler, yemek verirler.
Yaşlı kadın, bu sıcak ortam karşısında, “IŞİD denildiği kadar zalim değilmiş “ diye düşünmeye başlar. Yemek sonunda tekrar, oğlunu göstermelerini ister. İşte o zaman, IŞİD yetkileri, “biraz önce oğlunu yedin” derler
IŞİD Kürd gencini öldürmüş, cesedi parçalamış, etini pişirmiş, bu eti anasına yedirmiş. neriaazad gibi Kürd sitelerinde bu olay hakkında da geniş bilgiler var. (İngiltere\'de yaşayan Kürt savaşçıdan kan donduracak iddia)
Yasir Abdullah’ın bu anlatımının doğru olduğunu düşünüyorum. Bu iki olay üzerine düşüncelerim, duygularımı belirtmeye çalışacağım.
Kürdlerin çok büyük sorunları var. Kürdistan ve Kürd ulusu bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış. Bu durum çok büyük sorunlar çıkarıyor, bu durumun bilincine varmak, zaaflardan arınmak gerekmektedir. Dünya uluslar ailesinin eşit bir ferdi olmak için çaba göstermek elbette çok önemlidir. Buna rağmen bir Kürd, kendi davasını bırakıp Kürd düşmanı bir IŞİD’e nasıl katılır? Acaba, IŞİD’e katılan, hem de imam olan bu Kürd’ün duygularını ve düşüncelerini belirleyen nedir?
Hem de, en çirkin, en pis, işlerin Kürdlere yaptırıldığı görülmektedir. Yaralı olarak yakalanmış, esir edilmiş bir Kürd’ün muhafızının Kürd olması, kafasının bir Kürd tarafından kesilmesi, bu eylemin de videoya çekilmesi, Kürdlere, dünyaya gösterilesi ibret verici bir durumdur.
Sait Elçi, Sait Kırmızıtoprak cinayetlerine, Vedat Aydın’a, Musa Anter’e, Mehmet Sincar’a daha pek çok Kürd’e karşı işlenen cinayetler bakalım. Bu cinayetlerin hepsinde de tetikçilerin Kürd olduğu görülmektedir. Bu, Kürd’e egemen devletlerin sistematik bir tutumudur. Onları, suçlu haline getirip kendisine daha çok bağlamak… Kendi halkına karşı ağır suçlar işlemiş bir kişinin, egemen olan devlete daha çok yanaşacağı açıktır.
İkinci olayda da esir edilmiş Kürd gencini katleden, cesedi parçalara ayıran, bu Kürd gencin etini pişirip anasına yediren de muhtemel olarak Kürddür.
******
Bütün bunlar neden olmaktadır? Bunu şu şekilde açıklayabiliriz. Kürd/Kürdistan sorunu daha 1920’lerde çözülmeliydi. Bağımsız veya sömürge bir Kürdistan’ın, ta o yıllarda kurulması gerekirdi. Ama, o yıllarda, Milletler Cemiyeti döneminde, Kürdler/Kürdistan, bölündü, parçalandı, paylaşıldı. Yakındoğu’da, Ortadoğu’da bir statüko kuruldu ama bu statükoda, Kürdlere bir statü verilmedi. Kürdlerin istek ve iradesine rağmen, Kürdlere bir statü vermeyen bir statüko oluştu. Kürdistan, aslında sömürge bile değildir. Sömürge olsaydı, Kürdistan’ın sınırları olurdu.
Kürd/Kürdistan sorunu yüz yıl sonra tekrar gündeme geliyor. Ama, bu yüz yıl, Kürdlerin, en azıdan Kürdlerin bir kısmının duygularında, düşüncelerinde aşınmalar sapkınlıklar sağlamış. Bu Kürdler, dünya uluslar ailesini eşit bir ferdi olanın mücadelesini yürütmüyorlar, kendilerine değil, Arap’a, Fars’a, Türk’e, İslam’a hizmet etmenin yollarındalar,
İmam Mofeq Zebari’nin, (Mofeq Esad İskender) birinci planda, İslam’a hizmet ettiği de düşünülmemeli. İmam Mofeq Zebari, Arap’a hizmet etmenin duygusu, düşüncesi içinde. Davranışlarını Arap’a hizmet etme anlayışı belirliyor. Arap’a, Fars’a, Türk’e hizmet etme duygusu, Kürd’ü kendi halkına yabancılaştırıyor, giderek düşmanlaştırıyor. İslam, burada, Arap’a hizmet etmenin, Arap milliyetçiliğinin çok önemli bir dayanağı olarak kullanılıyor.
IŞİD’e gelinceye kadar, Kürdler arasında, kafa kesmeler, esir alınan genç bir kürd’ü öldürüp cesedini parçalara ayırma, etini pişirip, oğlunu arayan anaya yerdirme… gibi eylemlere pek rastlanmıyordu. Bunlar, düşünülebilen süreçler değildi. Bu yüz yıllık gecikmişlik, bazı Kürdlerdeki duygu, düşünce bozulmalarını da gündeme getirdi. Kürdler, sağlıklı bir devlete sahip olamadıkları sürece, bu tür Kürdler, şimdi düşünülemeyecek daha başka olaylar da yaratabilirler. Kendilerine yani Kürd’e değil, Arap’a hizmet, Fars’a hizmet, Türk’e hizmet sapkınlıklarının, yaptıramayacağı işler, pis işler yoktur. Dünya uluslar ailesinin bir ferdi olmak, dünya uluslar ailesinin eşit bir ferdi olmaya çalışmak bu bakımdan çok önemli olmalıdır. Bir Kürd’ün Arap’a, Fars’a, Türk’e değil, kendine, kendi halkına hizmet etmeye çalışması, bunun bilincinde olması yine önemlidir. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.