Ali Yıldırım, Alevilerin Kitabı’nda (İtalik Kitaplar, Ankara Temmuz 2015), Alevileri Hititler’le ilişkilendirir. Bu görüş, Alevilerin tarihsel kökenine ışık tutması, Alevilerin tarihsel kökeni konusunu gündeme getirmesi bakımından önemlidir. Alevileri Orta Asya’ya, Şamanlığa bağlayan görüşlerin ciddi bir yönü, tutarlılığı yoktur. Bütün Alevileri Türk ve Müslüman gösteren Türk-İslam Sentezi de öyledir.
Alevilerin tarihsel kökeni söz konusu olduğu zaman, Kuzey Mezopotamya’yı gündeme getirmek kanımca çok daha gerçekçidir.
Doğu Kürdistan’da, Saqız, Bukan, Baneh, Hemedan, Kirmanşah gibi alanlarda yaşayan Yaresan inancı ile Güney Kürdistan’da, Şengal, Laleş gibi alanlarda ve Kuzey Kürdistan’ın Beşiri, Kurtalan, Viranşehir gibi bazı alanlarında yaşayan Êzidî inancı, bu inançların ritüelleri, Alevi ritüellerine çok yakındır.
Güney Kürdistan’da, Musul, Kerkük, Hewlêr gibi alanlarda, Yaresan inancını yaşayanlara Ehl-i Hak, denilmektedir. Ehl-i Hak olanlara Kakailer adı da verilmektedir.
M. Reza Hamzeh’ee, Yaresan (Ehl-i Hak) Bir Kürt Cemaati Üzerine Sosyolojik Tarihsel ve Dini Tarihsel Bir İnceleme (İngilizce’den çeviren, Ergin Öpengin, Avesta Yayınları, İstanbul 2008) isimli kitabında, Yaresan, (Ehl-i Hak) inancı hakkında önemli bilgiler vermektedir.
Roşan Lezgin, Toplumsal Kürt Gruplarından Zazalar (Köken, Coğrafya, Dil, Edebiyat) incelemesinde (Roşna/Araştırma, Diyarbakır, 2016), M.Reza Hamzeh’ee\'nin, yukarıda belirtilen kitabından da yararlanarak, şöyle söylemektedir.
“Şu an, Türkiye’de, ‘Alevilik’ olarak bilinen inancın asıl adı Yaresan’dır. ‘Alevi’ adı, Türkler tarafından kullanılmaktadır. Aslında, bu adın, Türklerden Kürtlere geçtiğini düşünüyorum. Türkler, Alevilik, (Türk Aleviliği) üzerine düzinelerle kitap yazmalarına rağmen, hiçbir zaman bu inancın kaynağını gerçek anlamda belirtmezler. Daha doğrusu, Türk Aleviliği’nin kaynağı, ‘Yaresan (Ehl-i Hak), Rêya Heqîyê dinidir. “ (s. 29-30)
M.Reza Hamzeh’ee, Goran şiirlerinin, Türk dillerine çevrilmesinin, bu süreçte önemli bir rolü olduğunu söylüyor.
Roşan Lezgin’in dile getirdiği bu görüşün, son yıllarda, Aleviler, Alevilik için söylenen önemli bir görüş olduğu kanısındayım. Aleviliği, Orta Asya’ya Şamanlığa bağlamaya çalışan görüşlerin, resmi ideoloji tarafından üretilen görüşler olduğu açıktır.
Serencam, Yaresan’ın kutsal kitabıdır. Gorani Kürdçe’siyle yazılmıştır. On birinci yüzyılın ikinci yarısında ve 12. yüzyılın başında yaşayan BabaTahirê Uryan, Yaresan şairidir. BabaTahirê Uryan, şiirlerini, Kürdçe’nin Gorani lehçesiye yazmıştır. Mehmet Bayrak, Suzan Sonzamancı’ya verdiği bir röportajda, (Dersim-Horasan Hattı nere Düşer?, 6.12.2012) Serancam hakkında önemli bilgiler vermektedir.
Selahattin Ali Arik, Ehl-i Hak’ın (Kakailik) özgün adının, Yaresan olduğunu, Kürd Aleviliğinin özgün adının da Rêya Heqîyê olduğunu vurgulamaktadır. Êzidî inancı ile, Yaresan inancı arasındaki ilişkilere dikkat çekmektedir (Selahattin Ali Arik, Aryan İnançlar, ve Rêya/ Raa Heqîyê, Mitra Zirvan, Zerdüşt Mani, Mazda, Êzdaiyatî ve Kürd Aleviliği, İBV Yayınları, Nisan 2015, s. 72-90)
Ünsal Öztürk, Aleviliğin Kaynağı, Ezdan Dini, kitabında, Aleviliğin, Kuzey Mezopotamya köklerine dikkat çekmekte, Aleviliği, Ezidilik, Alevilik ve İsmaililik’le birlikte, Ezdan Dini Çerçevesinde değerlendirmektedir.
Şii İslam’ın Kavramları, Ritüelleri
Ali, Kerbela, Hasan-Hüseyin, On İki İmam, Ehl-i Beyt, Fatıma Ana… kavramlar, Şii İslam’ın kavramlarıdır. Bu kavramları odak alan birçok ritüel geliştirilmiştir.
İslam gelişme döneminde, fethettiği alanlardaki halkları, İslam’a davet ediyordu. İslam’ı kabul etmeyenler, kendi inançlarını yaşamak isteyenler kılıçtan geçiriliyordu. Mallarına-mülklerine, çocuklarına, kadınlarına el konuluyordu. Bunlar köleleştirilip köle pazarlarında satılıyordu.
Kürdlerin İslamla karşılaşmaları, 640 yıllarına, Üçüncü Halife Ömer devrine rastlamaktadır. Kürdler arasında, Kürdistan’da İslam’ın yayılması böyle bir süreç içinde gerçekleşmiştir. Bu süreç içinde, Kürdlerin önemli bir kısmı İslam’ı kabul etmiştir. Kendi öz inançlarını yaşamak isteyen Kürdler de, daha sonra, Emevi ve Abbasi halifeleri döneminde, bu yönetimler tarafından zulum gören, Peygamber Muhammed’in torunlarından, Dördüncü Halife Ali’den, Ali’nin çocuklarından ve torunlarından yana, yani Şii İslam’dan yana bir tutum sergilemiştir.
Bu süreç içinde, Şii İslam’ın bazı kavramlarının, ritüellerinin, Yaresan (Ehl-i Hak) Rêya Heqîyê’yi etkilediği görülmektedir. Bu etkinin giderek arttığı yaygınlaştığı da söylenebilir.
Yaresan (Ehl-i Hak), Rêya Heqîyê, kuşkusuz, İslam’dan önceki bir dindir, inançtır. Kuzey Mezopotamya, Zağroslar kökenlidir. O zaman, tarihin bilinen yıllarından beri Zağroslarda yaşayan, Hurriler’in, Mitanniler’in, Gutiler’in, Kassitlerin, Subariler’in, Luviler’in, Nairiler’in, Medler’in , Karduklar’ dinlerini, inançlarını, incelemek önemli olmalıdır. Bütün bu halkların bugünkü Kürdlerle bir bağının olduğu besbellidir. Hatta Kürdlerin bütün bu halkların karışımında doğduğu söylenebilir. Dr. Cemşid Bender’in, Dr. Battal Odabaşı’nın, İhsan Çölemerikli’nin incelemeleri bu bakımdan çok önemlidir.
Bugün, Dersim’deki Rêya Heqîyê’de de, Doğu Kürdistan’daki ve Güney Kürdistan’daki, Yaresan (Ehl-i Hak)\'da da, Şii İslam’ın, Ali, Kerbela, Hasan-Hüseyin, On İki İmam, Ehl-i Beyt, Fatıma Ana gibi kavramlarının, ritüellerinin, çok önemli etkileri olduğu gözlenmektedir. Bu noktada, şu sorunun sorulması önemlidir, kanısındayım: Rêya Heqîyê’deki, Yaresan (Ehl-i Hak)\'daki, Ali, Kerbela, Hasan-Hüseyin, On İki İmam, Ehl-i Beyt, Fatıma Ana… kavramları, ritüelleri çıkardığımız zaman geriye ne kalır? İşte geriye kalan saf Aleviliktir.
Dersim’de, Munzur Baba, Düzgün Baba, Dojik Baba, kutsal mekanlardır. Peri Vadisi’nde, Munzur Vadisi’nde, Avareş’de pek çok mekan kutsaldır. Dağlar, sular, ağaçlar… kutsaldır. İnsanlar, bu ziyaret yerlerinde, dileklerini dile getirirler. Bunlar, Ali, Kerbela, Hasan-Hüseyin … kökenli ritüeller değildir. İslam’dan çok önceki inançların günümüzde de yaşamasıdır, yaşatılmasıdır
Rêya Heqîyê’de, Yaresan’da (Ehl-i Hak) Êzidî inancında, insanlar, sabah ve akşam ellerini kaldırıp güneşe doğru dua ederler. Bu da Şii İslam’la ilgili değildir. İslam’dan çok önceki bir inancın günümüzde de yaşamasıdır. Güneşin, ayın, kutsal kabul edilmesi, İslam’dan çok önceki inançlarla ilgilidir.
Alevilik, insana değer veren, insanı değerlerin merkezine koyan bir inanca sahiptir. Bunun İslami anlayışlara uygun bir inanç olmadığı açıktır. Bugün, İŞİD’in, el Nusra’nın, Taliban’ın, El Kaide’nin, Şii İslam inancına sahip Haşdi Şabi’nin yapıp ettiklerine baktığımız zaman bu daha açık bir şekilde görülmektedir. Tarihte, İslam’ın da, İslami fetihlerin de bu şekilde geliştiği açıktır. Aleviliğin demokratik olmasında, Alevilerin demokrat olmasında, çok tanrılı bir inancın etkileri büyüktür. Tek tanrılı dinler, faşizm için despotizm için çok daha elverişli bir zemin ortaya koymaktadır. Laik resmi ideolojileri de tek tanrılı dinler gibi değerlendirmek gerekir. Resmi ideolojinin, herhangi bir ideoloji olmadığını, devletin idari ve cezai yaptırımlarıyla korunan ve kollanan bir ideoloji olduğunu vurgulamak gerekir.
Alevilikdeki semah, cem, tek kadınla evlilik, içki gibi ritüeller de İslam’dan çok önceki inançların günümüzde de yaşamasıdır. Bunlar da Ali, Kerbela, Hasan-Hüseyinle … ilgili değildir.
Dördüncü Halife Ali, Hasan-Hüseyin namaz kılan, camiye giden Müslümanlardı. Yaresan’da Rêya Heqîyê’de, Ali’nin, Hasan-Hüseyin’in, Oniki İmam’ın çok etkisinde kalanlar, Ali’nin, Hasan-Hüseyin’in, Onİki İmam’ın, Ehl-i Beyt’in yaptıklarını yapmıyorlar. Yani namaz kılmıyorlar, Camiye girmiyorlar. Çünkü, Yaresan ve Rêya Heqîyê inançlarında, namaz, Cami yoktur; cem vardır, Cemevi vardır.
Sorular…
Kerbela, 680 yılında, Araplar arasında, Arap ülkesinde yaşanmıştır. Kerbela Araplar arasındaki bir iktidar kavgasıdır. Şiilik elbette İslamdır. İslam içindeki iki önemli siyasal partiden biridir. Ama, şu soruyu sormak önemlidir. Şiiliğin, neden, Araplar arasında, Mekke veya, Bağdat, Şam gibi alanlarda değil de, Farslar arasında, Fars toprağında, Erdebil’de kurumlaştığı önemli bir sorudur. Bu sürecin tarihsel olarak incelenmesi önemlidir.
Şu da önemlidir. Şii İslam’ın, Ali, Kerbela, Hasan-Hüseyin, Oniki İmam gibi kavramları, ritüelleri ne zaman ve nasıl, Yaresan, Rêya Heqîyê gibi inançları etkilemiştir? Bu sürecin de tarihsel olarak incelenmesi gerekmektedir.
Orta Asya’dan, göçle gelen Oğuzların, Türkmenler’in bir kısmının, Aleviliğ nasıl ve ne zaman benimsediği tariksel olarak incelenmesi gereken bir süreçtir.
Yaresan, Rêya Heqîyê gibi inançlarda, Aleviler’in kendilerini İslam’a bağlamaları da dikkat çekmektedir. ‘Kerbela’nın evlatlarıyız’, Cafer-i Sadık’ın torunlarıyız’, ‘Musa Kazım ’dan geliyoruz’ gibi ifadeler dikkat çekmektedir. Kerbela’nın evlatları, elbette İmam Hüseyin’den gelenlerdir. Hüseyin, İmam Ali’den ve İmam Hasan’dan sonra gelmektedir. Üçüncü İmam’dır. İmam Hüseyin’den gelenlere Seyid, İmam Hasan’dan gelenlere, Şerif denildiği de bilinmektedir. Gerek Aleviler arasında, gerek Müslümanlar arasında, kendini Seyid ilan eden, bu konuda şecereler elde etmeye çalışan pek çok Kürd, Kürd ailesi vardır.
Kendilerini, Halid Bin Velid’e hatta Peygamber Muhammed’e bağlayan, bağlamaya çalışan bu şecereleri elde etmek için çaba harcayan pek çok Kürd, Kürd ailesi vardır. Bu şecerelerin, ilgili kişiye, aileye halk arasında önemli bir statü verdiği açıktır. Bu şecerelerin hepsinin sahte olduğu bilinmektedir. Osmanlı’daki, Nakib-ül-eşraf kurumu, bu tür şecereleri para karşılığı vermektedir. Şecere vermede, politik amaçlar da vardır. Şecere elde etme sürecinin, şecere düzenleme sürecinin, tarihsel olarak incelenmesi de önemli olmalıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.