YapıKredi Yayınları’ndan Kitap-lık Dergisi’nin, Temmuz-Ağustos 2016 tarihli ve 186 numaralı sayısı yayımlandı. Dergide, Ahmet Sait Akçay’ın, Modern Afrika Edebiyatı (Dönemler, Temalar, Yönelimler) başlıklı uzun, bir incelemesi var. (s.5-57) Bu yazıda, bu değerli incelemeyle ilgili düşüncelerimi açıklamaya çalışacağım.
Edebiyat dil ile ilgili bir kavramdır. Edebiyat dilin kullanımıyla ilgilidir. Dil yoksa, edebiyat da yoktur. Afrika edebiyatı denildiği zaman, İngilizce, Fransızca, Portekizce, İspanyolca ve bu dillerde yapılan edebiyat değil, yerli diller, Svahili, Gikuyu, Xhosa, İgbo, Hausa, Yoruba, Zulu gibi yerli diller ve dillerde yapılan edebiyat akla gelmelidir.
Dil yoksa, edebiyat da yoktur. İngilizce’yle, Fransızca’yla, Portekizce’yle İspanyolca’yla Afrika edebiyatı olmaz.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1960’larda, sömürge dönemi sona erip ulusal kurtuluş mücadeleleri başarıya ulaştı. Sömürgeler bağımsızlaştı. Bundan sonra, Afrika’da, İngiliz sömürgeleri İngilizce’yi, Fransız sömürgeleri Fransızca’yı, Portekiz sömürgeleri Portekizce’yi, resmi dil olarak benimsedi. Örneğin, Kenya’nın resmi dilinin İngilizce olması, Senegal’in resmi dilinin Fransızca olması, bu ülkelerin anadillerinin yerli diller olduğu gerçeğini örtemez.
Öte yandan, Afrika edebiyatı, belirsizlik içeren bir kavramdır. Mısır edebiyatı, Gana edebiyatı, Senegal edebiyatı, Kenya edebiyatı … daha belirgin bir durumu ifade etmektedir.
Gana edebiyatı denildiği zaman, İngiliz dili ve dille yapılan edebiyat değil, Gana’daki yerli diller ve bu dillerde yapılan edebiyat akla gelmelidir. Senegal edebiyatı denildiği zaman, Fransızca ve bu dilde yapılan edebiyat değil, Senegal’deki yerli diller ve bu dillerde yapılan edebiyat akla gelmelidir.
Yazıda sık sık, İngiliz dilinin Afrikalılaşmasından, Fransız dilinin Afrikalılaşmasından söz edilmektedir. (s. 8, 43, 54) Bunun, Afrika edebiyatının gelişmesine katkı sunduğu ifade edilmektedir. İngilizce’nin ve Fransızca’nın Afrikalılaşması, İngilizce’yi ve Fransızca’yı geliştiren bir durumdur. Bunun, yerli dillerin ve bu dillerde yapılan edebiyatların gelişmesine bir katkısı yoktur.
1952-1956 yılları arasında, Kenya’da yaşanan Mau Mau isyanını anlatan İngilizce yazılmış bir romanı, Kenya edebiyatı çevresinde değerlendirmek doğru değildir. Bu roman İngiliz edebiyatı çevresinde değerlendirilir. Bu romanı yazan bir İngiliz olsun, Kenyalı bir yerli olsun durum değişmez.
Olaylar, doğal olarak Kenya’da, çiftliklerde, köylerde, şehirlerde geçiyor. Olayları yaratanlar, olaylara katılanlar, hep Kenyalı yerliler... Düşünceler, duygular, beklentiler, işkenceler, zulümler, hapishaneler, kaçırılıp yok edilmeler… hep Kenyalıları anlatıyor. Kenya ailelerini, Kenya insanlarını anlatıyor. Bütün bunlara rağmen roman İngilizce yazıldığı için Kenya edebiyatına girmiyor.
Nijeryalı yazar Ken Saro Wiwa (1941-1995)’ nın, İngilizce yazmaktan memnuniyetini bildirmesi, diğer Afrikalı kardeşlerine İngiliz diliyle ulaştığını, İngiliz diliyle haberleştiğini söylemesi, (s.10) toplumsal, politik, insani bir ilişkidir. Bu süreçin, Nijerya’daki yerli dillerle, bu dillerde yapılan edebiyatla bir ilişkisi yoktur. Bu ilişkilerin yerli dilleri geliştirmediği da açıktır.
Kenyalı yazar, Ngugi wa Thiong’o (d. 1936)’nun yerli dillere ve dillerde yapılan edebiyata dikkat çekmesi önemlidir. (s. 8) Ngugi wa Thiong’o “ Batı dillerinde yazılan metinlerin kıta kültürünü yeterince sunamayıp bilakis hapsettiğini düşünür.” ( s. 8, s.50-51)
Türk dili olduğu için Türk edebiyatı vardır. Türk dili yoksa, Türk edebiyatı da olmaz. İngilizlerin, Fransızların, Almanların, Rusların, Arapların, Farsların vs. Türkleri, Türkiye’yi konu edinen, ama, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, Arapça, Farsça dilinde yazılmış romanları, yazıları Türk edebiyatı çevresinde değerlendirilmez. Çünkü, edebiyat, dil ile ilgili, dilin kullanımıyla ilgili bir sanatdır. Dil yoksa edebiyat da yoktur.
Kürd edebiyatı da Kürd diliyle yazılan eserlerden oluşur. Kürdistan’ı, Kürdleri konu edinen, gerilla mücadelesini, köylerin yakılıp yıkılmasının, göçleri, Kürd yurtseverlerin kaçırılıp yok edilmesini, zulmü işkenceyi, hapishaneleri, çöplükleri kurcalayan çocukları anlatan ama, Türk diliyle, Arap diliyle, Farsça, İngilizce vs. yazılan eserler, Kürd edebiyatı çevresinde değerlendirilmez. Bunlar, Türk edebiyatı, Arap edebiyatı Fars Edebiyatı vs. çevresinde değerlendirilir.
Türk diliyle yazan Kürd yazarların eserlerinin Türk edebiyatı tarihine, Türk edebiyatı antolojilerine alınıp alınmaması edebi olmaktan çok, günün Türk siyasal kültürüyle, Türk siyasal düşüncesiyle ilgilidir. Anti-Kürd politikaların hüküm sürdüğü dönemlerde, Türk diliyle yazmış bu Kürd yazarlar genellikle görmezlikten gelinirler, yok sayılırlar, dışlanırlar. Kürd oldukları bilinen, ama Türkçe yazan bazı yazarlara, şairlere ise, bu nitelikleri hiç sorgulanmadan, Türk yazarı, Türk şairi kabul edilip, Türk Edebiyatı tarihlerinde, Türk Edebiyatı antolojilerinde yer verilmektedir.
İleride, Kürdler kendi kendilerini yönetmeye başladığı, egemenliğin paylaşıldığı, siyasal gerginliklerin azaldığı bir dönemde, bu yazarlara da Türk edebiyatı tarihlerinde, Türk edebiyatı antolojilerinde yer verilebilir. O zaman, Kürd edebiyatı tarihlerinde ve Kürd edebiyatı antolojilerinde, “Kürdistan’ı, Kürdleri, Türk diliyle anlatan yazarlar “ diye bir bölüm yer alabilir.
Nobel Edebiyat Ödüllü Yazarlar
Pearl Buck (1892-1973) bütün romanlarında Çin’i anlatmıştı. Çin ailesini Çin insanlarını, insan ilişkilerini, toplumsal ilişkileri, Çin deneyimlerini anlatmıştı. Ama 1938 yılında, Amerikalı bir yazar olarak, İngilizce yazan bir yazar olarak Nobel Edebiyat Ödülü kazandı. Pearl Buck hiçbir zaman Çin edebiyatı çevresinde değerlendirilmedi. Çin dili yoksa, Çin edebiyatı da olmaz. Pearl Buck adı her zaman Amerikan edebiyatı çevresinde anılıyor.
Wole Soyinka (d. 1934) Nobel Edebiyat Ödülü kazanan ilk Afrikalı yazardı. Bu ödülü 1986 yılında kazanmıştı. Nijeryalı bir yazar. Afrika deneyimlerini, Nijerya deneyimlerini anlatıyor. Ama İngilizce yazıyor. Afrika deneyimlerini anlatması, Nijerya deneyimlerin anlatması, ama İngilizce yazması, “Afrika edebiyatı”, “Nijerya edebiyatı” demek için yeterli midir? Nijerya’daki yerli diller, yerli dil yoksa Nijerya edebiyatından söz etmek mümkün mü?
Nadine Gordimer (1923-2014) Güney Afrikalı, beyaz bir yazardı. 1991 yılında, Nobel Edebiyat Ödülü kazanmıştı. İngilizce yazıyordu, Afrika deneyimlerini, Güney Afrika deneyimlerini anlatıyordu.
Nobel Edebiyat Ödülü kazanan diğer bir yazar John Coetzee (d. 1940) Güney Afrikalı, Avustralya’da yaşayan bir yazar. İngilizce yazan, beyaz bir yazar. 2003 yılında Nobel Edebiyat Ödülü kazandı. John Coetzee de Afrika deneyimlerini, Güney Afrika deneyimlerini anlatıyor.
Ahmet Sait Akçay’ın, Modern Afrika Edebiyatı başlıklı incelemesinde, John Coetzee’nin dikkate değer bir değerlendirmesi var… John Coetzee, Elizabeth Castello romanında, Afrika romanı hakkında görüşlerini belirtir. “İngiliz romanı ilk elde, İngiliz tarafından İngiliz için, Rus romanı Rus tarafından Rus için yazılır.. Ancak, Afrika romanı Afrikalı tarafından, Afrika için yazılmaz. Afrikalı romancılar Afrika’yı, Afrika deneyimlerini aktarabilirler. Anca, daha çok omuzlarının üzerinden şöyle bir bakıp yabancılara yazarlar. İster beğenin, ister beğenmeyin, üçüncü bir kişinin yorumunu hesaba katarlar, Afrika’yı dünyaya tanıtırken…” (s. 9)
Siyahi Bilinç Hareketleri
Afrika tarihinde, zamanları ve mekanları değişik iki Siyahi Bilinç hareketi vardır. Birincisi, 1930’lu, 1940’lı yıllarda, Fransızca konuşan Afrikalı öğrenciler arasında gelişmiştir. Bunlar arasında, Leopold Sedar Senghor’u (1906-2001), Martinikli şair ve düşünür Aime Cesaire’ ı (1913-2008), Amilcar Cabral’ı (1924-1973) sayabiliriz. Alioune Diop (1910-1980) Leon Damas (1912-1978) de Siyahi Bilinç hareketinde adı geçenlerdir.
Siyahi Bilinç hereketinin, iktidarın diliyle iktidara karşı mücadele yürüterek kendi ortak değerlerini ürettikleri söylenir. Bu sömürge geçmişini, geçmişde yaşanan acıları canlı tutmak anlamına gelir.( s.28)
Leopold Sedar Senghor Fransızca yazan bir şairdir. Leopold Sedar Senghor ismi, Fransızca yazan şairlerin önde gelenleri arasında sayılmaktadır. Ulusal kurtuluşdan sonra Senegal devlet başkanlığı da yapmıştır. Leopold Sedar Senghor’un bu niteliği, Siyahi Bilinç hareketinin, Fransızca karşısında, yerli dilleri, anadilleri koruma, kollama diye bir sorunlarının olmadığını gösterir. Bu, Siyahi Bilinç hareketinin çok önemli bir eksikliğidir. Siyahi Bilinç hareketlerinin yerli dile, yerli dillere, önem vermesi, romanlarını, yazılarını, yabancılardan çok yerliler yazmaya özen göstermesi önemlidir.
1948-1994 yılları arasında, Güney Afrika’da, egemen olan Aparheid rejimine karşı gelişen Siyah Bilinci ikinci Siyahi Bilinç hareketidir. Steve Biko’nun (1946-1977) öncülük ettiği bu hareketde de İngilizce’ye karşı yerli dilleri geliştirme diye bir vurgulama yoktur. Bu da Siyah Bilinci hareketinin çok önemli bir eksikliğidir. Siyah Bilinci hareketinin bu eksikliğin bilincine varması gerekir. Steve Biko’nun 1977 de, 31 yaşındayken ırkçı rejim tarafından katledildiği bilinmektedir. Steve Biko’nun Güney Afrika’da Nelson Mandela’ (1918-2013) dan sonra gelen çok etkili bir isim olduğu da bilinmektedir.
Bugün Afrika’da, Atlas Okyanusu’ndaki ve Hind Okyanusu’ndaki ada devletleri de dahil 58 bağımsız devlet vardır. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce bu sayı sadece iki idi. Habeşistan ve Liberya… Bugün 58 bağımsız devlet var. Yazar Ahmet Sait Akçay, Modern Afrika Edebiyatı başlıklı incelemesinde, bu devletlerden 26’sının dillerinden ve edebiyatlarından söz ediyor. Bunlar, Güney Afrika, Nijerya, Kamerun, Gana, Senegal, Mısır, Cezayir, Tunus, Sudan, Somali, Burkina Faso, Kenya, Tanzanya gibi devletlerdir.,
Geriye kalan 32 devlet arasında, Fas, Batı Sahra, Moritanya, Libya, Çad, Nijer, Togo, Etiyopya, Eritre, Cibuti, Ruanda, Birundi, Mozambik, Madagaskar, Zambiya, Bostvana, Namibya, Gabon, Malavi gibi devletler vardır.
İncelemede, birkaç yerde Amilcar Cabral adı geçmektedir. Amilcar Cabral, 1973-1974 yıllarında, Gine Bissau’da, Portekiz sömürgeciliğine karşı verilen Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın lideridir. Ulusal Kurtuluş’dan sonra, Gine Bissau devlet başkanlığı da yapmıştır.
Orta Batı Afrika’da, Atlas Okyanusu kıyısında, Gine isimli, Ekvator Ginesi isimli iki devlet daha vardır.
Gine Bissau’daki Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, 1970 li yılların ortalarında, Cape Verde Adaları ile birlikte anılmaktaydı. Cape Verde Adaları da bugün, Atlas Okyanusu’nda, Gine Bissau açıklarında bulunmaktadır. Bağımsız bir devlettir. 500 bin civarında nüfusa sahiptir (2010)
Namibya, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Güney Batı Afrika’da bir Alman sömürgesiydi. 1904-1907 yılları arsında, Almanya bu sömürgesinde soykırımlar yaptı. Bu soykırımlar sürecinde, Bantu halklarından Hererolar 65 bin kayıp verdi. Bu Hererolar’ın toplam nüfusunun % 80’idir. Hotanto halklarından Namalar 10 bin kayıp verdi. Bu da Namalar’ın % 50’sine tekabül etmektedir. Bugün Namibya, 2 milyon civarında nüfusa sahip bağımsız bir devlettir. (2010)
Burada çok önemli bir sorun var. Sömürge geçmişini canlı tutmaktan, geçmişte yaşanan acıları unutmamaktan söz ediliyor. Siyahi Bilinç hareketlerinin amacı, eylemi budur. Bu acılar hangi dilde ifade edildiği zaman daha etkili olur? Sömürgeci dillerde mi, yerli dillerde, ana dillerde mi? Siyahi Bilinç hareketinin, Güney Afrika’daki Siyah Bilinci hareketinin bunun bilincinde olması gerekir.
Çeviri’nin kaçınılmazlığı
İngilizce ve Fransızca, Portekizce, İspanyolca karşısında, yerli dilleri geliştirecek, köklendirecek, yaygınlaştıracak temel süreç çeviridir. İngilizce’den, Fransızca’dan, Almanca’dan, İtalyanca’dan, Portekizce’den, İspanyolca’dan, Rusça’dan, Çince’den, Hintçe’de, Arapça’dan, Türkçe’den yerli dillere yapılan çeviriler, yerli dillerden bu dillere yapılan çeviriler. Yerli dilleri geliştirecek çok önemli bir süreçtir.
Homeros’dan, Dante’den, Cervantes’den, Shakespeare’den, Diskens’den, Balzac’dan, Flaubert’den, Stedhal’den, Goethe’den, Tolstoy’dan, Dostoyeski’den, İbsen’den, Yaşar Kemal’den yerli dillere yapılacak çeviriler, bu dillerin gelişmesine çok yardımcı olacaktır.
Ahmet Sait Akçay’ın yazısının sonunda, Kenyalı yazar Ngugi wa Thiong’o’nun Dönüş isimli bir hikayesi var. (s. 58-61) Bu hikayenin sonunda, ‘İngilizce’den çeviren’ diye bir not var. Bu hikayenin doğrudan İngilizce mi yazıldığı, yoksa, yerli dillerden mi İngilizce’ye çevrildiği iyi anlaşılmıyor.
Ahmet Sait Akçay’ın incelemesinde, Ngugi Wa Thiong’o’nun çok adı geçiyor. Kitaplarından da çok söz ediliyor. Romanları hep İngilizce isimleriyle veriliyor. Bunlar, doğrudan İngilizce’mi yazılmış, yoksa, yerli dilden İngilizce’ye mi çevrilmiş, iyi anlaşılmıyor…
Latin Amerika’da Durum
Güney Amerika’da, Brezilya’da Portekizce konuşulmaktadır. Meksika’da ve Guatemala, Belize, Honduras, El Solvasor, Kostarika, Panama gibi ülkelerin yer aldığı Orta Amerika ülkelerinde İspanyolca konuşulmaktadır. Küba, Jamaika Haiti, Dominik Cumhuriyeti gibi Bahama Adaları ve Büyük Antiller’de, yani Karayipler’de yine İspanyolca konuşulmaktadır.
Venezuela, Colombiya, Ekvator, Peru, Bolivya, Paraguay, Şili, Arjantin, Uruguay gibi ülkelerde de İspanyolca konuşulmaktadır.
Karayipler ve Güney Amerika, 15. Yüzyılın sonlarından itibaren, İspanyollar ve Portekizliler tarafından işgal edilmiştir. Bu işgal sürecinde, yerliler, yani, Astekler’in, Mayalar’ın, İnkalar’ın çok büyük bir kısmı, soykırıma varan operasyonlarda imha edilmiştir. İşgal edilen bu ülkelere daha sonraki yüzyıllarda, İspanya’dan ve Portekiz’den çok büyük nüfus aktarılmıştır. Üç-dört asır boyunca, çok büyük kitleler halinde bu ülkelere yerleşen, İspanya’ya ve Portekiz’e bağımlı olarak yaşayan bu halklar, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde, Simon Bolivar (1783-1830) liderliğinde, İspanya’ya ve Portekiz’e karşı bağımsızlık savaşı vererek bağımsızlık kazanmışlardır.
İspanya’dan ve Portekiz’den çok farklı olan bu yeni coğrafyalarda, bu insanlar İspanyolca ve Portekizce dilleriyle, yeni bir edebiyat yaratmışlardır. ‘Güney Amerika Edebiyatı’ndan çok, Meksika edebiyatından, Guatemala edebiyatından, Venezuela edebiyatından, Colombiya edebiyatından, Arjantin edebiyatından, Brezilya edebiyatından söz edilebilir.
Bu edebiyatlar çevresinde, elbette, Astekler’in, Mayalar’ın, İnkalar’ın, soykırımlardan geriye çok az kalan torunlarının dilleri ve bu dillerde yapılan edebiyatları elbette vardır. Bu dillerden İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Portekizce gibi dillere, bu dillerden yerli dillere yapılan çevirilerin, bu dilleri ve edebiyatları geliştireceği söylenebilir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.