Mücahit Özden Hun’un Kürtler ve Güller kitabının üçüncü cildi yayımlandı. Mücahit Özden Hun, Kürtler ve Güller Cilt 3, Alter Yayıncılık, Ağustos 2023, 1334 s.
Bu ciltte, yazar, siyasetçi, idareci, serbest meslek sahibi, aydın, 34 Kürd irdeleniyor. Ayrıca 24 yabancı kürdolog ile ilgili bilgiler veriliyor.
Üçüncü ciltte incelenen 34 Kürd şunlar: Ziya Acar, Aziz Akgül, Ziya Avcı, Mehmet Bayrak, Ali Bucak, Kadir Büyükkaya, Yılmaz Çamlıbel, Kamuran Çeçen, Munzur Çem, Mehmet Çeşme, Süleyman Demirkapı, Seyran Duran, Dr. Tarık Ziya Ekinci, Heja Avcı, Nurettin Elhüseyni, Şakir Epözdemir, Cemil Fazla, Keya İzol, Düzgün Kaya, Orhan Kılıç, Mümtaz Kotan, Dr. Naci Kutlay, İbrahim Küreken, Cabbar Leygara, Ahmet Zeki Okçuoğlu, Şevki Özkan, Hişyar Özsoy, Cemal Saygılı, Brusk Solduk, Halit Temli, Seid Veroj, M. Latif Yıldız, Veysi Zeydanlıoğlu, Reşo Zilan,
Kürtler ve Güller’in üçüncü cildinde dikkat çekilen 24 yabancı kürdolog ise şunlar: Michael Chyet, Zare Aliyevna Yusupova, Basil Nikitin, Emil Rödiger, August Friedrıch Pott, Peter Lerch, Haçatur Abovyan, Alexandre Jaba, Maurizio Garzoni, Ferdinand Justi, Josef Orbeli, Nicholas Yakolevich Marr ,Peter Simon Pallas, Wladimir Minorsky, Johan Chrisoph Adelling, Lorenzo Hervas Y. Panduro, Roger Leskot, Martin Van Bruinessen, David, Neil Mackenzie, David Macdowell Michael M. Gunter, Thomas Bois, Alexandro de Brianch, Merhard R. İzady
***
Birinci cildde yazar, siyasetçi, idareci, serbest meslek sahibi, aydın 45 kişi değerlendirilmiş. İkinci cildde değerlendirilen Kürdlerin sayısı 37 dir.
Şu isimler ise üç cildde de yer almıyor. Bunun çok önemli bir eksiklik olduğu kanısındayım. Bayram Bozyel, Talat İnanç, Mesut Yeğen, Ahmet Kardam, Ercan Çağlayan, Mücahit Bilici, Malmîsanij, Mehmet Elbistan, Fuad Önen, Evin Çiçek,
Ayrıca Kürd yayınevleri ile ilgili bir bölümün olmaması da önemli bir eksikliktir, kanısındayım. Avesta Yayınları (Abdullah Keskin) Nubihar Yayınları (Süleyman Çevik) Peri Yayınları (Ahmet Önal), Doz yayınları (Ahmet Zeki Okçuoğlu, Köroğlu Karaaslan, Ali Rıza Vural), zazaki.net (Roşan Lezgin) Peyvent Yayınları (Halit Yalçın), Sîtav Yayınları (Qahir Batêyi) İsmail Beşikci Vakfı Yayınları, Aram Yayınevi
Bu arada Kürdlerle ilgili değerli yayınlar yapan Belge Yayınları (Ayşe Zarakolu, Ragıp Zarakolu), İletişim Yayınları (Murat Belge, Ömer Laçiner) gibi yayınevlerini de unutmamak gerekir.
***
Kitapta herhangi bir Kürd şahsiyeti değerlendirilirken sadece o şahsiyet değerlendirilmiyor. Kutu içerisinde, o şahsiyetle bağlantılı olan diğer kişilerden de söz ediliyor. Örneğin Ziya Avcı bölümünde (ş.121 vd.) Dr. Şivan ve eşi İsmet Hanım’dan, Dr. Naci Kutlay’dan, Rojen Barnas’dan, Malmîsanij’den, Amir Hassanpour’dan ayrı ayrı kutular içinde söz ediliyor. Bu sözler fotoğraflarla destekleniyor.
Kitapta çok fotoğraf kullanılmış. Bunun kitaba ayrı bir değer kattığı kanısındayım. Kadir Büyükkaya bölümünde (s. 231 vd. ) 26 sahife boyunca verilen fotoğraflar çok açıklayıcı. Fotoğraflar, diğer bölümlerde de anlatıma canlılık kazandırıyor.
***
Yazar, aydın gibi toplumsal kesimler üzerinde neden ısrarla duruluyor? Ulusal kurtuluş mücadelesi sürecinde bu toplumsal kesimlerin rolü çok büyüktür. Bu bakımdan, Kürd sorununun, Kürdistan sorununun bu kesimler tarafından algılanması önemli olmaktadır.
Kürd sorunu nedir, Kürdistan sorunu nedir? Her şeyden önce bu sorunlar üzerinde durmak gereklidir. Kürd sorunu, Kürdistan sorunu şudur: Kürd sorunu, Kürdistan sorunu, 1920’lerde Milletler Cemiyeti döneminde, Kürdlerin, Kürdistan’ın, bölünmesi, parçalanması, paylaşılması ve Kürdlerin bağımsız devlet kurma haklarının gasbedilmesidir. Bu, dönemin iki emperyal gücü Büyük Britanya’nın ve Fransa’nın ve Yakındoğu’daki ve Ortadoğu’daki Türk, Arap ve Fars yönetimlerinin işbirliğiyle ve güçbirliğiyle gerçekleştirilmiştir. Kürdler, Kürdistan, bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış, Kürdlere, Kürdistan’a hiçbir statü verilmemiştir. Kürdistan sömürge bile değildir. Sömürge bir statüdür. Çok alt düzeyde olsa bile sömürge bir statüdür. ‘Kenya Büyük Britanya’nın sömürgesidir’ denir. ‘Senegal Fransa’nın sömürgesidir’ denir. ‘Mozambik Portekiz’in sömürgesidir’ denir. Bu Kenya, Senegal, Mozambik adında ülkeler olduğunu, bu ülkelerin sınırlarının çok önceden çizildiğini, bu ülkeleri, kendi ekonomik ve politik çıkarları doğrultusunda Büyük Britanya, Fransa, Portekiz gibi devlerinin yönettiğini anlatır. Kürdistan için ise bu şekilde bir cümle kuramıyoruz. Kürdistan, Kürdler bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış, her parçası da farklı farklı devletlerin denetimi altında bırakılmıştır.
Birinci Dünya savaşı çok büyük yıkım getirmişti. Bu yıkım üzerine devlet adamları uluslararası barışı kurma arayışı içinde oldular. Milletler Cemiyeti bu arayış sürecinde kuruldu. Ama, Milletler Cemiyeti uluslararası barışı kuramamış, İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasını engelleyememiştir. İkinci Dünya Savaşı, Avrupa’da, Ortadoğu’da, dünyada çok daha büyük bir yıkımın yaşanmasını gündeme getirmiştir. Ama devletler, uluslararası barış konusundaki düşüncelerini, projelerini, bu süreçte de dile getirmeye devam etmişlerdir. Milletler Cemiyeti’ni yaşadığı zaaflarından kurtararak yeni bir örgüt kurma gereği gündeme gelmiştir. Birleşmiş Milletler bu konuşmalar, tartışmalar süreci sonunda 1945’de kurulmuştur.
Birleşmiş Milletlerin kurulmasından sonra dünyanın siyasal çehresinde çok önemli değişmeler olmuştur. Örneğin, Afrika’da, sömürgeler birer birer bağımsızlıklarını kazanmıştır. Orta Amerika’da, Güney Amerika’da, Güneydoğu Asya’da, Avrupa’da da önemli siyasal değişiklikler olmuştur. Ama Kürdistan’da hiçbir şey değişmemiştir. Uluslararası toplum, Kürdlerin, Kürdistan’ın herhangi bir statüye sahip olmaması için çabalarını sürdürmüşlerdir.
Birleşmiş Milletler, yanlış bir kavramdır. Aslında Birleşmiş Devletler olması gerekir. Birleşmiş Milletler devletsiz milletlere karşı hasım bir örgüttür. Devletsiz milletlere karşı her zaman, devletsiz milleti baskı altında tutan devletin haklarını çıkarlarını savunur. Birleşmiş Milletler’in, genel olarak, devletsiz bir milletin haklarını savunduğu görülmemiştir. Doğal olarak yazının başında dile getirilen Milletler Cemiyeti’ni de Devletler Cemiyeti olarak algılamak gerekir.
Bağımsızlık Sorunu
Bu noktada bağımsızlık konusuyla da ilgilenmek gereklidir. Bağımsız Kürd Devleti kurulmasının en önemli koşulu, Kürdlerin bunu güçlü bir şekilde talep etmesidir. Irak, Türkiye, Suriye, İran gibi devletler, İngiltere, ABD, Fransa, Rusya gibi devletler, Birleşmiş Milletler, İslam Konferansı gibi örgütler bağımsız Kürd devletinin kurulmasına karşı olabilir. Kuşkusuz bunlar da önemli belirleyici güçlerdir. Ama, Kürdlerin, Kürd devletini güçlü bir şekilde talep etmesi, bu talebin gereklerini yerine getirmesi halinde bu karşı çıkışların etkisi kırılabilir. Kürdler bağımsız devlet talebini dile getirmiyorlarsa, bu devletlerin Kürd devleti kurmaları sağlıklı bir şeklide başarıya ulaşamaz.
Bu ilişkiler çerçevesinde 25 Eylül 2017 Referandumu’na, 16 Ekim 2017 sürecine bakmakta yarar vardır. 25 Eylül 2017 referandumunda Başur’da, Kürdler yüzde 93 0ranında bağımsızlıktan yana oy kullanmıştı ama, 16 Ekim 2017 sürecini yaşatanların bağımsız Kürd Devleti istemedikleri kabul edilebilir. Zaten referandum günlerine baktığımız zaman YNK’nin bir kısmını, PKK/KCK’nin referanduma karşı çıktıkları, Irak’ın birliğini savundukları görülmektedir. Kendi ülkesinin, halkının, bölündüğüne, parçalandığına paylaşıldığına gözlerini kapatıp Irak’ın birliği diye konuşanların Kürd ulus bilincine, Kürdistan bilincine sahip olmadıklarını görmek gerekir. 1960’larda beri yaşanan Peşmerge savaşının, Süleymaniye Merkez Güvenlik Karargahı’nda yaşananların Kürdlerde böyle bir bilinç yaratamadığı görülmektedir. 1984’den günümüze kadar süren PKK savaşının da Kürdlerde böyle bir bilinç yaratamadığı çok açıktır. Bu da incelenmesi gereken çok önemli bir sorundur.
Kaldı ki, Irak’ta Kürdleri bir taraf koyalım, Arapların bile birlik oluşturamadıkları, Şii Arapların, Sünni Arapların ayrı ayrı kategoriler halinde durdukları görülmektedir. Bunu dışında, ‘devlet kütüdür’ ‘Kürdlere devlet gerekmez’ şeklinde ifade edilen görüşün, devletin görüşü olduğu çok açıktır. Devletin bu görüşünü Kürdlere söyletmesi, şüphesiz, devlet için çok büyük bir kazanımdır. PKK/KCK’nin ‘devlet kötüdür’, ‘Kürdlere devlet gerekmez’ görüşünü, sadece Kürdler için dile getirdiği biliniyor. Örneğin Filistinli Arapların bağımsız bir devlete sahip olmalarını, Türkiye, Iran, Irak, Suriye gibi PKK/KCK’de savunmaktadır.
Bu Olumsuz İlişkilerden Kurtulmak Nasıl Mümkün Olabilir?
Kürdler, Kürdlerin, Kürdistan’ın bölünmesinin, parçalanmasının, paylaştırılmasının bilincine varmak durumundadırlar. Türkler, Araplar, Farslar arasındaki çok alt düzeydeki konumlarının bilincine varma tasası içinde olmalıdırlar.
Kürdler, dil, kültür itibarıyla Araplardan, Farslardan, Türklerden ayrı bir halktır. Kendi ülkeleri, Kürdistan’da yaşıyorlar. Burada bir egemenlik tesis etmek Kürdlerin çok doğal bir hakkıdır. Bu aynı zamanda Kürdlerin görevi de olmalıdır. Kürdler, ciddi bir egemenliğe, devlete, sahip olmadan özgür olamayacaklarının bilincine de ulaşmalıdırlar.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.