18 Mart 2022 akşamı, dostumuz Ömer Akat, beni ve bizim Vakıftan Mevlüt Oğuz’u Gümüşsuyu’ndaki bürosuna davet etti. Gittik. Orada Nedim Gürsel’le tanıştım. Nedim Gürsel (d. 1951, Gaziantep) Nedim Gürsel, Fransa’da yaşayan bir Türk yazar. Çocukluğu gençliği Balıkesir’de, sonra İstanbul’da geçiyor. Baba Derin Çakır ve anne Emine Çakır, Balıkesir Lisesi’nde öğretmendirler.
Nedim Gürsel’i yazar olarak çoktandır tanıyordum. Kitaplarını, bazı kitapları hakkında açılmış soruşturmaları, davaları, mahkemelerdeki savunmalarını vs. biliyordum. O akşam, yüz yüze tanışmış oldum.
Nedim Gürsel’in Son Yolcu kitabı o gün matbaadan çıkmış. Nedim Gürsel Son Yolcu romanını, o akşam, Ömer Akat’ın ofisinde davetli bütün konuklara ayrı ayrı imzaladı. Bana, Mevlüt Oğuz’a, orada olmamasına rağmen Vakıf Başkanımız İbrahim Gürbüz’e de imzaladı.
Nedim Gürsel, Son Yolcu, DK, Roman, Mart 2022, 166 s.
Son Yolcu romanında ithaf sayfası çok dikkatimi çekti. O sayfa şöyle:
Bekleyen ölülere
Bekleyen Penelope’lere
Ömer Akat’ın şahsında
Bütün Kürtlere
Ve ‘ekalliyet’ dediklerimize (s. 9)
***
Son Yolcu romanını, çok kısa bir zamanda büyük bir keyf alarak okudum. Romanla ilgili duygularımı, düşüncelerimi okuyucularla paylaşmak istiyorum.
Son Yolcu romanının konusu, kendini, yazar Deniz Çakır olarak tanıtan Nedim Gürsel’in Paris-İstanbul seferi yapan bir uçakta, yolculuk sırasında düşündükleridir. Olaylar, 3-4 saatlik zaman zarfında, geriye dönüşlerle, uykudaki rüyalarla, uçakta, yanındaki koltukta oturan yolcuyla ve zaman zaman hosteslerle yapılan konuşmalarla sürüp gitmektedir. Yazar Deniz Çakır, İstanbul’a çekim için gitmektedir. Bir Fransız televizyonu, Deniz Çakır’dan, İstanbul’un tarihi ve turistik yörelerini anlatan bir çekime katılmasını istemiştir.
Yazar Deniz Çakır, 12 Eylül’e giden günlerde, henüz 27 yaşında genç bir yazardır. Bir dergide yer alan bir yazısından dolayı hakkında dava açılmıştır. Savcı, 20 yıl ceza istemektedir. Güçbela firar eder, Paris’e ulaşır. Paris’te, Sorbon Üniversitesi’nde Modern Fransız Edebiyatı tahsil eder. Lisanstan sonra, Nazım Hikmet ve Aragon hakkında karşılaştırmalı bir çalışmasıyla doktora derecesini alır. (s. 34)
Deniz Çakır 1974 yılında, Barış Harekatı sırasında Penelope ile tanışır. Bir süre sonra evlenirler. Penelope’nin babası Yunan, annesi Fransız’dır. (s. 25) Babası Yorgo Sideris, Albaylar cuntası döneminde Makronisos Adası’na sürülmüş, işkencelerle katledilmiş bir komünisttir. (s. 147)
Yorgo Sideris’in annesi Yaya 80 yaşlarında keçi besleyen bir kadındır. Uzun süre oğlunun sürgün edildiği adadan dönmesini bekler. Dönmesinin mümkün olmadığı kesinleşince, oğlundan daha fazla yaşadığı için kendini suçlayan, kendinden utanan bir kadındır. (s. 123) Gerek Yaya, gerek oğlu Yorgo Sideris 1922’yi Küçük Asya Felaketi olarak ifade ederler. 1964 Rum sürgününü, 6-7 Eylül 1955 günlerini büyük bir hüzünle üzüntüyle anarlar.
Penelope, Homeros’un İlyada -Odysseia destanlarındaki Odisseus’un eşinin adıdır. Sabrı ve sadakatı temsil etmektedir. Oğullarının adı Telemakhos’dur. Telemakhos adı yazar Deniz Çakır’ı çok etkiler. Deniz Çakır, uzun süre, ‘bir oğlum olursa adını Telemekhos koyacağım…’ havasındadır. Bir kız çocukları olur. Adını Arzu koyarlar. Fransız annenin ısrarıyla Arzu’ya bir de Marie ilave ederler. Arzu Marie… ( s. 63)
‘Küçük Kürdüm’
Yazar Deniz Çakır, Diyarbakır’daki bir kitap fuarında Songül isimli bir kadınla tanışır. Songül öğretmendir. Kürdçe şiirler yazmaktadır, Kürdçe konuşmaktadır. Ezidi Kürd bir ailesi vardır. Deniz Çakır’ı, ‘Saraybosna’ya gösterdiğiniz ilgi ve duyarlılığı burada olup bitenlerde de gösterseniz olmaz mı?’ diyerek eleştirmektedir. (S. 94)
Bu tanışma, yazar Deniz Çakır’ın hayatını çok köklü bir şekilde değiştirir. Deniz Çakır, Songül’le sık sık buluşabilmek için, beraber olabilmek için her olanağı kullanır. Televizyon çekimini kabul etmesi biraz da bu ilişkiyle ilgilidir.
Yazar Deniz Çakır, bu tanışmadan sonra Songül’le sık sık bir araya gelirler. İstanbul’da boğazda Bebek Otel’de sık sık beraber olurlar. Deniz Çakır, Songül’ü ‘Küçük Kürdüm’ diyerek sever.
Kürd, Kürdistan Gerçekliği
Bu ilişkiye Deniz Çakır’ın babası Derin Çakır karşı durur. Derin Çakır, oğlunu, ‘Kürt kızından uzak dur’ diye uyarır. Bu ilişkiye Songül’ün ailesi de karşı gelir. Songül’ün babası, kızını, ‘baban yaşındaki bir adamla beraber olmak sana hayır getirmez’ diyerek uyarır.
Songül’ün ağabeyi gerilladır, Qandil’dedir. Qandil’deki ağabey bir gün Diyarbakır’a gelir. Ailesini ziyaret eder. Beraberinde birkaç yazı, belge vardır. Bunları falanca kişiye ulaştırılmasın ister. Songül istenilenleri yerine getirir. Fakat falanca kişi takibat altında olduğu için, bu belgelerle birlikte yakalanır, cezaevine konulur. Bütün bunları, Songül’e, ‘baban yaşındaki bu adamdan uzak dur’ diyerek babası anlatmıştır. Yakalanan kişinin sorgu sırasındaki anlatımları üzerine Songül’ de yakalanır, cezaevine konulur. (s. 162-163)
Bu gelişmeler yazar Deniz Çakır’da çok derin bir hayal kırıklığı yaratır. Kafası allak-bullak olur. Uçakta, böyle bir ortamda uyuklarken, hostesin, ‘uçak İstanbul’a indi beyefendi, uçağı terk etmeniz gerekir’ diyerek omuzundan sarsması üzerine uyanır. Uçak bomboştur. Uçakta kendisinden başka kimse kalmamıştır. Bu uyarı üzerine uçaktan inen Son Yolcu’dur.
Uçaktan inerken, yanına uzun boylu, bıyıklı bir adam yaklaşır. Polis kartını göstererek ve pasaportunu biz kontrol edeceğiz’ diyerek Deniz Çakır’ı farklı bir alana götürür. Sorgudan sonra, yazar Deniz Çakır, ‘terör örgütüne destek’ iddiasıyla tutuklanır, cezaevine konulur. (s. 166)
***
Son Yolcu kitabında Türkiye’nin bugünkü yönetimi özellikle iki konu etrafında çok eleştirilir. Bunlardan bir ecdat, biri fetih konusudur. Avrupa Birliği’ne katılmak için başvuru yapmış bir devletin, örneğin her yıl İstanbul’un fethi yıldönümlerinde törenler düzenlemesini çağdaş devlet anlayışına aykırı görür bu çerçevede eleştiriler yapar. Hiçbir Avrupa ülkesinde fetih kutlamalarına rastlanmaz, der. (s. 123-124)
Ecdat arasındaysa, otuzuna varmadan sirozdan ölen ve ağzına bir damla içki koyanı en yakın ağacın altında sallandıran Bağdat Fatihi IV. Murad ile ‘Sarhoş Selim’ lakaplı Kanuni’nin oğlu ikinci Selim de vardır. II. Selim kürkütük sarhoşken hamamda düşüp vefat etmiştir. (s.121)
Ecdat konusunda, Fetret Devri’nde (1402-1420), Yıldırım Beyazıt’ın çocukları Emir Süleyman, Musa Çelebi ve Mehmet Çelebi’nin birbirlerini nasıl boğazladıkları da anlatılmaktadır. (s. 121-122)
Uslup
Yazar Deniz Çakır’ın, farklı zamanlarda, farklı mekanlarda cereyan etmiş iki olayı birbirine bağlayan hoş bir üslubu var. ‘Songül’le ilişkisinden Penelope’nin haberi yoktu. Ondan önceki sevgililerinden haberi olmadığı gibi. (s. 26)
Deniz Çakır’ın annesi Emine Çakır, kocası Derin Çakır hakkında şöyle konuşuyor: ‘Orada bir sevgilisi olduğunu, kendi yatağında ve onun kollarında öleceğini bilemezdim. Günün birinde seni de Paris’e yolcu edeceğimi bilemeyeceğim gibi.’ (s. 37)
Yazar Deniz Çakır, babasının Paris’te kaldığı odadan söz ediyor: ‘Ama babası yine de hoşnut olmalıydı odasından. Sophie’nin kollarında çıktığı yolculuklardan hoşnut olduğu gibi.’ (s. 93)
Yazar Deniz Çakır, Madam Bovary, Kötülük Çiçekleri gibi kitaplardan hareket ederek, sözü kendi yazdığı kitaplara getiriyor: ‘Yargıçla savcının, söz konusu kitapları okumadıkları gibi adlarını da ilk kez duyduklarını tahmin edemezdi. Yıllar sonra Kürdçe şiirler yazarak belasını arayan bir küçük sevgilisi olacağını tahmin edemeyeceği gibi.’ (s.137)
Son Yolcu kitabında, Cahit Sıtkı Tarancı’nın adı çok geçmektedir. Ahmet Arif, Ahmet Kaya, Baudelaire, Verlaine gibi şairlerin, sanatçıların adları da geçmektedir. Bu şairlerin şiirlerinden mısralar da sık sık kullanılmaktadır. Kişi olarak bunun da başarılı, hoş bir anlatım olduğunu düşünüyorum.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.