Bundan önceki yazıda, İsviçre’nin Lozan Kentinde, düzenlenen Lozan Konferansı’nın Yüzüncü Yılı Toplantısı’na sunulan bildiri yayımlanmıştı. (*) Bu yazıda iki gün süren konferans hakkındaki izlenimlerimi belirtmeye çalışacağım. Yüzüncü Yılında Lozan Konferansı toplantısına, İBV Mütevelli Heyeti Üyesi Celal Temel’le birlikte katıldık.
İstanbul Havaalanı’ndan kalkan uçak, Cenevre Havaalanı’na indi. Cenevre-Lozan arasında 40 km. kadar mesafe var. İsviçre bankacılık yanında küçük sanayinin de geliştiği bir ülke. Aynı zamanda güçlü bir tarım ülkesi. Yolun iki tarafındaki yerleşim alanlarından, topraklarda ekilip biçilenlerden, sık sık rastlanan seralardan, soğuğa, rüzgara ve yağmura karşı fidanları koruyan tül perdelerden, sık sık rastlanan büyükbaş ve küçükbaş hayvan sürülerinden, traktör, biçerdöver gibi üretim araçlarının korunduğu yapılardan … bu durum kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Sofralara konulan ekmek, peynir, tereyağı, et çeşitleri, salatalara karıştırılan çeşitli otlar, İsviçre’nin güçlü bir tarım ve hayvancılık ülkesi olduğunu, yine, bir defa daha göstermektedir. (bk. Doğan Ceren, Alplerin En Güzel Ülkesi İsviçre, Cilt 1, Cerence Yayınları, Şubat 2021 İsviçre, s. 176, 178, 296 vd. )
***
Konferans, Lozan’da Hotel Royal Savoy’un konferans salonunda gerçekleşti. Salon iki gün boyunca tıklım doluydu. Konferansı, 2 gün boyunca 500 civarında kişinin izlediği söylenebilir.
Konferansta, Başur’dan, Bakur’dan, Rojava’dan, Rojhilat’tan temsilciler, konuşmacılar vardı. Kafkasya’daki Kürdistan’dan temsilciler, konuşmacılar olmaması kanımca önemli bir eksiklik.
11 Mayıs 2023’de Barzani Ulusal Müzesi açılmıştı. Bu açılışta da , Kafkasya’daki Kürdistan’dan temsilciler olmaması, daha sonra dikkatimi çekmişti.
Önemli bir eksiklik de kadın konuşmacılar veya moderatörler olmamasıdır. Basılı programda ilk günün öğleden sonraki ikinci oturumunda moderatör olarak bir kadının ismi yazılıydı. Fakat bu oturumda da bir erkek arkadaş moderatörlük yaptı. (**)
İkinci oturumda soru-cevap bölümünde, kadınlar, ‘bize yeteri kadar söz hakkı verilmiyor’ diye itiraz ettiler. Jin, Jian, Azadi sloganı attılar. Pek çok kadın konferansa ulusal Kürd kıyafeti ille katıldı.
Konferansın basılı programında isimleri görülen bazı konuşmacılarını, toplantıya katılmadıkları da dikkat çekmektedir.
***
Bir konuşmacı Lozan Konferansı’nda Osmanlı Kürdistan’nın üçe bölündüğünü söyledi. İran Kürdistan’ı zaten ayrıydı, dedi. Bu, kanımca, bölünme, parçalanma, paylaşılma konusunda eksik bir söylemdir. Şu şekilde ifade etmek daha doğrudur: Bir toplum, tarihin belirli bir döneminde, bölünmeye, parçalanmaya paylaşılmaya uğramışşa, bu artık kendini üreten, çoğaltan bir durum yaratmaktadır.
Kürdistan, 17. Yüzyılın ilk yarısında, 1639 yılında Kasr-ı Şirin Andlaşması’ Osmanlı Devleti ve İran Devleti arasında ikiye bölünmüştür.
İran İmparatorluğu’ndaki Kürdistan parçası, 19 yüzyılın ilk çeyreğinde, Çarlık Rusyası’nın saldırısına maruz kalmıştır. Bu Kürdistan parçasının kuzey kesimleri 1828 Türkmençay Andlaşması’yla Çarlık Rusyası’nın denetimine bırakılmıştır.
Nisan 1916 Sykes_Picot Andlaşması’yla Osmanlı İmparatorluğu’nun denetimindeki Kürdistan üçe bölünmüştür. Bu durum, 24 Temmuz 1923 Lozan Andlaşması’yla garanti altına alınmıştır.
Bölünme, parçalanma, paylaşılma, düşüncesinin nasıl geliştiğini anlamak için bir konuya daha değinmek gerekir. Büyük Britanya ve Fransa arasında Sykes-Picot Andlaşması konusunda yapılan ilk görüşmelerde, Barzan ve Bexdinan bölgesinin, daha doğrusu, Erbil, Musul bölgesinin, Suriye ile birlikte Fransa’ya, Süleymaniye ve Kerkük bölgesinin Büyük Britanya’ya verilmesi konuşulmuştur. Bu durum, bölünme, parçalanma, paylaşılma diyalektiğini daha iyi göstermektedir. Kürdistan, Başur, Bakur, Rojhilat, Rojava şeklinde dörde bölünüyor, sonra Başur, kendi içinde yeniden bölünüyor. (Bk. Hasan Yıldız, Kürdistan Adına Siyaset Yapanlar, Topraklarında değil, Metropollerde Bulunuyorlardı. Deng, Sayı 128, Mart 2023, s. 16)
Daha önce de belirttiğim gibi, bu konuşmalar sonunda Musul Eyaleti’nin tamamı Büyük Britanya’nın denetimine bırakılmıştır. Fransa, kendisine bırakılan toprakları az bulduğundan bu görüşmelerden daha sonra ayrılmış, 20 Ekim 1921 Ankara Andlaşması’yla, Ankara Hükümetini tanımıştır. Bu anlaşmayla Suriye-Türkiye sınırları da çizilmiş olmaktadır.
***
Türkler, Lozan’ı Türkiye’nin tapusu olarak değerlendirmektedirler. Türkiye’nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel (1924-2015), hem Başbakanlığı döneminde, hem Cumhurbaşkanlığı döneminde Lozan Andlaşması’nı Türkiye’nin tapusu, şeklinde değerlendirmiştir.
Türkiye’de toplumsal olaylar, siyasal gelişmeler, Türkler ve Kürdler için çok çok farklı anlamlar taşımaktadır. Örneğin, Lozan, Türkler tarafından tapu olarak değerlendirilirken Kürdler için köleliği ifade etmektedir. ‘Yüzüncü Yılında Lozan Konferansı’ toplantısında bir konuşma yapan Osman Baydemir, Lozan Andlaşması’nı ‘Kürdlerin bir kefen için konulmasıdır, ‘Lozan Kürdlere giydirilmiş bir kefendir’ şeklinde değerlendirmiştir.
***
‘Yüzüncü Yılında Lozan Konferansı’ toplantısı, Kurdistani Diaspora Confederation Başkanı İsmail Kamil’in konuşmasıyla başlamıştır. Bu bölümde daha sonra, Başkan Mesud Barzani’nin temsilcisi, Dr. Hmen Hawrami ve Kurdistani Diaspora Confederation Genel Koordinatötü Shifa Barzani konuşmuştur.
Daha sonra birinci oturumun konuşmacıları kürsüye davet edilmiştir. Bu bölümde Kürd olmayan bazı akademisyenler, siyasetçiler konuşmuştur. Ben de bu grup içinde konuşan beş kişiden biriydim.
Bu bölümde konuşmacı olarak Fransız Eski Dışişleri Bakanlarından Bernard Kouchner’in adı da vardı. Ama Bernard Kouchner toplantıya katılmadı. Ohaio Üniversitesi (ABD) profesörlerinden Liam Anderson bu bölümde konuştu. İsviçreli politikacı ve Vaud Konton’u üyesi Roger Nordmann da bu bölümde konuştu. İngiliz fotoğraf Richard Wilding de bu bölümdeki konuşmacılardan biriydi.
İlk gün, öğleden sonraki ikinci oturumda Rojhilat’tan ve Rojava’dan gelen temsilciler konuştu.
***
İkinci gün sabah oturumunda Kürdistan Yurtseverler Birliği’nden Mala Bakhtiyar, Kürdistan Demokrat Partisi’nden Hoshiyar Zebari, İran Kürdistan Demokrat Partisi’nden Mustafa Hijri, Diyarbakır Eski Belediye Başkanı Osman Baydemir konuştular.
Mala Bakhtiyar konuşmasında Kolonyalizm, Kemalizm ve Bolşevizm’den söz etti. Bu üç akımın da, her zaman, Kürdleri, Kürdistan’ı bölenlerin, parçalayanların, paylaşanların yanında yer aldığından, onların politikalarına, uygulamalarına destek verdiğinden, her zaman Kürdlere, Kürdistan’a karşı bir tavır geliştirdiklerinden söz etti. Osman Baydemir’in Lozan, ‘Kürdlerin, Kürdistan’ın kefen içine konulmasından söz ettiğini yukarıda belirtmiştim. Osman Baydemir, bu çerçevede Lozan Anlaşmasını, andlaşmaya katılan, andlaşmayı imzalayan devletleri eleştiren bir konuşma yaptı. Hoshiyar Zebari Başur’daki gelişmeleri gündeme getirdi.
***
Konuşmacıların bir kısmı, İngiltere’nin Kürdlerle ilgili tasarımlarından söz etti. 19. Yüzyılın sonlarından itibaren Kerkük’de petrol bulunduğundan ve petrolün pazarlanmaya başlandığından söz edildi. Petrol İngiltere için çok önemliydi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Irak diye bir ülke tasarlayan İngiltere, Musul eyaletini Irak içinde değerlendiriyordu.
Büyük Britanya’nın, Kürdistan diye bir ülke kurma düşüncesi hiç olmadı. Özellikle Mart 1921’deki Kahire Konferansı’ından sonra hiç olmadı. Mart 1921’de düzenlenen Kahire Konferansı’na T.E. Lawrence, Gertrude Bell, Martin Sykes, Arnold Wilson katılmıştı. Konuşmacılar Şeyh Mahmud Berzenci’nin İngiltere ile savaşmasının da çok yanlış olduğunu vurguladılar. Şeyh Mahmud Berzenci’nin Mustafa Kemal tarafından desteklendiğini, hatta Mutafa Kemal’in İngilizlerle savaşsınlar diye Şeyh Mahmud Berzenci’ye silah gönderdiğin de hatırlatalım.
Mekke Şerifi Hüseyin (1852-1931) Osmanlı’dan kurtulmak için İngilizlerle işbirliği yaparken, Şeyh Mahmud Berzenci’nin ‘İslam’ı kurtaracağız, esir olan Halife’yi kurtaracağız’ diyerek İngilizlerle savaşması şaşırtıcı bir durumdur. Bu, Şeyh Mahmud Berzenci’nin, dönemin Kürd siyasetçilerinin, aydınlarının, uluslararası gelişmeleri iyi okuyamadığı anlaşılmaktadır.
Kürd aydınlarının, Kürd halkından kopuk bir şekilde İstanbul gibi metropollerde yaşamaları, Kürdistan’daki etkilerini azaltmıştır. İstanbul’dan gönderilen Kürd gazetelerinin, dergilerinin etkileri yeterli olmamıştır.
***
Büyük Britanya, ta 1920’lerin başında, Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olarak bir Türk devletinin varolması gerektiğine karar ermişti. Bunu, Bolşevizm’in yayılmasının engellenmesi açısından kaçınılmaz görüyordu.
Konuşmacılar, ‘Yüzüncü Yılında Lozan Konferansı’nda Musul Meselesi üzerinde de durdular. Musul Eyaleti’nin Türkiye’ye bağlanması konusunda Türk politikacılar çok istekliydi. Mustafa Kemal de bu konuda ısrarcıydı. Mustafa Kemal’in temsilcisi Özdemir Bey, bir kısım askeri birlik ile Rewandiz’deydi. Bu bakımdan, 1923 sonlarına kadar Türkiye ile İngiltere arasında siyasal, diplomatik bir çelişki sürdü. Bu çelişkini sonunda şu şekilde çözümlendiği kanısındayım:
Mustafa Kemal, Türkiye’nin Musul’dan çekileceğini söylemiş olabilir. Bunun karşılığında, İngiltere’den, Kürdlerden gelen bağımsızlık, özerklik gibi taleplere hiçbir surette yol vermemesini istemiş olabilir. Büyük Britanya, Mustafa Kemal’in bu isteklerine yoğun bir şekilde sarılmış, yerine getirmiş olabilir. Bunu şu gelişmelerden rahat bir şekilde anlıyoruz:
Büyük Britanya, örneğin Bostwana’dan Gana’ya kadar,
Hindistan’dan, Kenya’ya kadar bütün sömürgelerini özerk yönetimler kurarak
yönetmiştir. İngiliz sömürge yönetimi, bu bakımdan Fransız sömürge
yönetiminden farklıdır. İngiltere’nin özerk yönetim kurmadığı tek alan
Kürdistan’dır. Bu da kanımca, Mustafa Kemal’in isteklerine karşılık gelmektedir.
***
Konuşmacılardan bir kısmı, Lozan Konferansı’nın Türkiye’nin isteklerinin yerine getirilmesi için düzenlendiğini de söylediler.
***
‘Yüzüncü Yılında Lozan Konferansı’ Toplantısı’nda bana sorulan sorulardan ikisine cevap verdim. Bu sorulardan ilki, Lozan Andlaşması’nın yüz yıllık olduğu, yüz yıl tamamlanınca hükümlerini yitireceği söyleniyor, doğru mu? Bu soruya, Lozan Andlaşması sonsuz bir uluslararası andlaşmadır. Hükümleri her zaman geçerlidir, şeklinde cevap verdim.
İkinci soru Kürd diliyle ilgiliydi. Bağımsız devlet tasarlayan Kürdler, Kürd dilini diplomasi dili yapabilecekler mi? Kürd dilinin kurumlaşması açısından ne söylenebilir? şeklindeydi. Bu soruya şu şekilde cevap verdim. ‘Bu konuda Başur’da, Rojhilat’da, Rojava’da, bir sorun yoktur. Ama Bakur’da sorun çok büyüktür. Kürdçe karşısında Türkçe’nin egemenliği, asimilasyon sürmektedir. Bu sorun kanımca gerilla mücadelesi döneminde ve bununla ilişkili olarak, HEP, DEP, DEHAP, HADEP, HDP gibi partiler döneminde daha da büyümüştür. Bu mücadele sırasında Kürdistanileşme söz konusu olması gerekirken, Türkiyelileşme gelişmektedir. Bu tutum, Kürdçe karşısında Türkçe’nin egemenliğini artırmaktadır. Asimilasyonun gelişmesine neden olmaktadır. Bu konuda yoğun ve yaygın bir şekilde bir Kürd dili bilincinin gelişmesi gerekir. Kürd dili olmadan ulusal mücadelenin ciddi bir anlamı yoktur.’
***
Uçağa zamanında yetişmemiz söz konusu olduğu için, ikinci gün, öğleden sonraki oturuma yani, son oturuma katılamadık. Bu oturumun konuşmacıları Kürdistan Diaspora Confederation (KSC) Başkanı İsmail Kamil, Kürd Diplomat ve Irak, Yunanistan ve Kenya eski Büyük elçisi Burhan Jaf, Almanya’dan Kürd Siyasetçi Mehmet Tanrıverdi, Profesör Hawre Mansurbeg ve Kürd Avukat Şeyhmus Özdemir’di.
* Konferans, Kürdistan Diaspora Confederation (KDC) Center of Switzerland tarafından düzenlendi.
** Basılı programın kapağı, ‘Yeras of Division Kurdistan 1923-2023 A Century After The Rreaty of Lausanne Opinion and Perspectif 27th
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.