Nadia Murad & Jeanna Krajeski, Esaretimin Hikayesi, ve İŞİD’le Mücadelem, çeviren Peren Gülmez, Epsilon Yayınevi, Ağustos 2021 304 s. (*)
10 Haziran 2014’de İŞİD Musul’u ele geçirdi. Irak ordusunun ikinci büyük karargahı Musul’daydı. Irak ordusu İŞİD saldırısı karşısında bütün silahlarını bırakarak Musul’dan çekildi.
İŞİD, 3 Ağustos 2014’de daha çok Ezidilerin yaşadığı Şengal’e saldırdı. Nadia Murad (d. 1993) İŞİD saldırısından, Şengal’in İŞİD tarafından ele geçirilmesinden sonra olup bitenleri anlatıyor. Ezidi erkeklerin belirli bir yerde toplanarak kurşun dizilmelerini, kadınların, çocukların esir edilmelerini, bu süreçte yaşanan zulümleri, işkenceleri, tecavüzleri dile getiriyor.
***
Nadia Murad, kendisini Kürd görmeyen, Ezidileri, Araplar, Türkler, Farslar gibi bir etnik kategori gören bir anlayışa sahip. Kürdler gibi anadili Kürdçe olmasına, Kürdçe konuşmasına rağmen bu anlayışa sahip. Bu çok şaşırtıcı. Kürdistan’ın Güneyi’ni Kuzey Irak şeklinde değerlendirmesi ise bağışlanamaz. (s. 19, s. 279, s. 289) Bu, kanımca, Kürdlerin, Kürdistan’ın bölünmesinin, parçalanmasının, paylaşılmasının nerelere vardığının önemli bir göstergesidir. Coğrafi bölünmenin, farklı farklı devlet yapıları içinde bölünmenin, paylaşılmanın yanında, Arap alfabesi kullananlar, Latin alfabesi kullananlar, Kiril alfabesi kullananlar şeklinde bir bölünmenin olduğuna da işaret etmek gerekir.
Şu ifadeler bakalım: ‘Ezidi kültürümüzü reddedip, Kürt yahut Arap kimliklerine boyun eğmemiz istenmişti.’ (s.20), ‘Saddam, Kürdlere karşı yanında yer alıp onun savaşında çarpışsınlar diye Ezidilerin sadakatını kazanmaya çalışmıştı.’ (s.47), ‘Kürdler bugün bile 2003’ddeki Amerikan işgaline özgürleştirme diyor. (s. 51), ‘Saddam sonrası hayatlarımızın nasıl olacağı konusunda Kürdler kadar emin değildik.’ (s. 51), ‘Eve geldiğinde, Ezidileri tıpkı Araplar gibi hor gören Kürtlerin hikayelerini anlatırdı.’ (s. 53), ‘Çoğunluğu Sünni olan Kürdler bize sırt çevirdi. (s. 61), ‘Ezidi bölgelerinin, daha makbul kesimlerinin zengin ve iyi bağlantılı Araplarla, Kürtlere kalacağına inanıyorlardı.’ (s. 75)
***
Ezidilik hem dinsel aidiyeti, hem etnik, milli aidiyeti gösteren bir kavramdır. Ezidilik, Mitra kökenli bir dindir. Doğa dinidir. Zerdüştlük gibi, Mani gibi Mitra kökenli bir inançtır. Örneğin, Yahudilikten de eski bir inançtır. İsa’dan önce 4000 yıllara varan bir inançtır. İran’da Yaresan, Irak’ta Kakai denen inanç, Ezidilik, ve, örneğin Dersim’de yaşayan Alevilik, Rêya Hekîyê, bir ulu çınarın üç dalı gibidir. Bu inancın, İslam’dan önce, Farslar ve özellikle Kürdler arasına geliştiği de yakından bilinmektedir. Buna rağmen, Nadia Murad’ın Ezidileri, Araplar, Türkler, Farslar gibi ayrı bir etnik kategori olarak değerlendirmesi, Kürd olarak değerlendirmemesi şaşırtıcıdır. Anadili Kürdçe olmasına rağmen, Kürdçe konuşmasına rağmen bu, şaşırtıcı bir durumdur. Halbuki, İran’daki Yaresan veya Irak’taki Kakailer, Hewraman’da yaşayanlar, Dersim’deki Aleviler, Ezidiler elbette Kürd’dür. Hawraman’ın bir kısmının İran’da, bir kısmının Irak’ta olduğu bilinmektedir.
Mitra, doğa, insan ve Tanrı’yı birlik gösteren, insanı önceleyen, doğaya saygı gösteren bir inançtır.
Kölecilik Sorunu
Bir Kur’an yorumuna göre Ezidi kızlar kâfir kabul ediliyordu. Müslüman toplulukların büyük kısmı tarafından bu yorum yasaklanmıştı. Fakat İŞİD bu yorumu yoğun bir şekilde kullandı. Savaşta ele geçen Ezidi kızlar artık köleydi. Sözü edilen yoruma göre, köleye tecavüz etmek günah sayılmıyordu. Buna ‘sebiyye’ deniyordu. İŞİD’in eline geçen bu kızlar artık ‘sebaya’ idi. (**)
İŞİD, Şengal’e saldırmadan önce fetvalar yayınlayıp broşürler basarak bu yorumu resmileştirmişti. İŞİD’in kurduğu İslam Devleti, buna özellikle vurgu yapıyordu. Buna ‘Irak-Şam İslam Devleti’de deniyordu. (s. 134, 159)
Bir otobüse bindirilip Musul’a görülen kızlar arasında Nadia Murad da vardı. Otobüste, bağırmaya, durumu protesto etmeye gayret etti. Bunun üzerine İŞİD yöneticileri, onlara, ‘artık sebiyyesiniz. Ne dersek yapacaksınız’ diye karşılık vermişti. (s.134-135) Tecavüz, Ezidileri aşağılamalarla, horlamalarla, işkenceyle zulümle gerçekleşmektedir. Tecavüzden önce namaz, hiç unutulmamaktadır. Köle kabul edilen Ezidilere de zorla namaz kıldırılmaktadır. (s. 175 vd. )
‘Şeyh, odadaki her kızın, zaten sahibiymiş gibi, bizi işaret etti. Birkaç dakika sonra üç kişide karar kıldı. Hepsi Koço’dandı’ (s. 142)
‘Ezidiler kafirdir, biliyorsun’ dedi Hacı Selman, ‘Allah bizden sizi İslam’a geçirmemizi istiyor, geçiremezsek de her istediğimizi yapabiliriz size’ (s. 156)
İŞİD, konuya dair daha fazla rehberlik etmesi için Esir ve köle alımı üzerine sorular ve cevaplar başlıklı bir el kitabı dahi yayımladı: “Soru: Ergenliğe ulaşmamış kadın köleyle cinsel ilişkiye girilebilir mi? Cevap: Ergenliğe ulaşmamış kadın köle şayet cinsel ilişkiye girmek için uygunsa, onunla cinsel ilişkiye girmek helaldir. Soru: Kadın esiri satmak helal midir? Cevap: Kadın esir ve köleleri satın almak, satmak veya hediye etmek almak helaldir. Çünkü onlar maldır.” (s. 14)
Nadia Murad’ın ve Jenna Krajeski’nin Son Kız kitabında bu ilişkiler etraflı bir şekilde değerlendiriliyor.
İslam ve Kölecilik
Hz. Muhammed döneminde, (570-632) köleciliğin kaldırıldığı vurgulanıyor, bu süreç yoğun bir şekilde övülüyordu. İslam için mücadele ettiğini vurgulayan İŞİD ise kölecilik ilişkilerini, sözü edilen yorumu yoğun bir şekilde kullanıyor. İŞİD’in Suriye’de Rakka, Irak’ta Musul gibi alanlarda taban bulduğuna da işaret etmek gerekir. Köle pazarlarının rahatlıkla çalıştığı, iş yaptığı söylenebilir. (s.169) İŞİD’in tutumlarına ‘bu gerçek İslam değil’ diye teki gösterilebilir. Ama, İŞİD’in sözü edilen alanlarda egemenlik kurduğu dönemlerde, herhangi bir Müslümanın, ‘Ben Müslümanım, sizin fetvalarınız gerçek İslam değil’ diye bağırmadığı da bilinmektedir. Rakka, Musul gibi alanlardaki ilişkiler dikkate alındığında çağdaş Arap düşüncesinin kölecilik ilişkilerinin tasvip ettiği rahatlıkla söylenebilir. O zaman, ta Hz. Muhammed döneminde kaldırıldığı, yasaklandığı vurgulanan kölecilik ilişkilerinin günümüzde neden yoğun, yaygın bir biçimde yaşama geçtiği incelenmesi gereken bir süreç olmaktadır.
Iraklı Kürdler, 15 Kasım 2015’de gerçekleşen bir savaşla İŞİD’i Şengal’den çıkardılar. Ondan sonra toplu mezarlar açılmaya başladı. Bu durumla ilgili olarak Ezidi bir kız, duygularını ve düşüncelerini şu şekilde açıklamaktadır: ‘Şimdi biz kızlar hepimiz hayatta olsak ve iyileşmek için çok uğraşsak da bizimle evlenecek olan Ezidi oğlanlar neredeydi? Sincar’daki toplu mezarlarda yatıyorlardı. Tüm topluluğumuz neredeyse, tamamen yok olmuştu. Ve biz Ezidi kızların çocukluğumuzda hayal ettiğimizden çok farklı bir yaşamları olacaktı. Mutluluğu aramıyorduk, sadece hayatta kalmak ve yapabilirsek, rastlantı eseri elimizden alınmamış hayatlarımızla anlamlı bir şey yapmak istiyorduk.’ (s. 293)
(*) Kitapta, Amal Clooney’in Önsözü ve Zülfü Livaneli’nin sunuş yazısı vardır. Kitap kapağında Nadia Murad’ın 2018 yılı Nobel Barış Ödülü sahibi olduğu da belirtilmektedir. Amal Clooney, Nadia Murad’ın avukatıdır.
(**) ‘Sebaya’, sözcüğü ‘sebiyye’nin çoğulu olarak kullanılıyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.