Türkiye Günlüğü Dergisi, Uygur Türkleri ile ilgili özel bir sayı yayımladı.
Derginin kapağında, ‘Doğu Türkistan Türkiye’dir’ ifadesi yer alıyor. Bu ifadenin altında (Şayet utanma duygusunu büsbütün yitirmediysek!...) şeklinde bir ifade daha var. (Türkiye Günlüğü, Sayı 143, Yaz 2020, Ankara, 167 s. )
Türkiye Günlüğü Dergisi Cedit Neşriyat tarafından çıkarılıyor. Dergi Çalık Holding tarafından destekleniyor.
Çalık Holding, 1997 yılının sonunda kurulan tekstil, enerji, inşaat, finans ve telekomünikasyon alanında faaliyet gösteren Türkiye merkezli holding şirketi…
***
Bu yazıda, dergide yer alan yazılarla ilgili düşüncelerini belirtmeye çalışacağım.
Türkiye Günlüğü Dergisi’nin Uygur Türkleri ile ilgili özel sayısını, Aybike Şeyma Tezel hazırlamış. ‘Uygurlar ve Dutluğa Dönen Mavi Deniz’. başlıklı yazısında, çalışmalarını ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. (s.5-9)
Bu yazıların büyük bir kısmını okudum. Ryan Thum ‘Sincan’da Mekânsal Kıyım, Mazarların Kutsiyetine Karşı Hakaret, başlıklı yazısında Uygur Türklerinin mezarlarının, kutsal yerlerinin tahribini dile getiriyor. (s.43-58)
Sandrine Catris, ‘Asimilasyon ve Sınırları, Kültür Devrimi’nin Uygur Bölgesine Taşınması’ başlıklı yazısında, Çin hükümetinin Uygur Türklerine karşı uyguladığı, geliştirdiği asimilasyon süreçlerinin anlatıyor. (s. 58-68)
David Tobin,’Bir Ölüm Kalım Mücadelesi, 5 Temmuz Olayları: Sincan’da Han ve Uygurlar Arasındaki Güven Bunalımı’ başlıklı yazısında, Çin hükümeti ve Uygur Türkleri arasındaki görüş farklarını, gerginliklerin yaşanmasını konu etmiş. (s. 93-109)
Işık Kuşçu Bonnenfant, ‘Türkiye’de ve Dünyada Uygur Diasporası, Milli Kimlik Gelişimi ve Diaspora Bilincinin Oluşumu’ yazısında daha çok, Türkiye’ye sığınan Uygurlardan söz ediyor. (s. 111-119)
Elise Anderson, ‘Sesten Daha Fazlası: Muqam ve Uygur Toplumu İçin Anlamı’ Uygur Türklerinin müziği söz konusu edilmektedir. Muqam geleneğine Çin otoritelerinin müdahalesi de incelenmektedir. ( s.120- 127)
Aynur Kadir’in, ‘Uygur Halk Kültüründe Hoca Ahmed Yesevî’ başlıklı yazısında Ahmed Yesevî’yi değerlendiriyor (s.128-135)
***
Bu yazıların sahipleri, ABD’de, çeşitli üniversitelerde görevli akademisyenlerdir. Kişi olarak bu yazılara ilişkin bir itirazım, eleştirim yoktur. Örneğin, Sincan Özerk Bölgesi, merkezden tayin edilmiş Çin valiler tarafından değil, özerk bölgede belirli kurallara göre yapılan seçimlerde kazanan Uygur valiler yoluyla yönetilmelidir. Benzer reformları gündeme getirmek önemli olabilir.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Uygurlarla ilgili açıklaması da önemlidir. Mike Pompeo Çin'in Uygurlar ve ülke içindeki diğer Müslüman topluluklara "soykırım yaptığını" söyledi. Çin ise Pompeo'nun iddialarını "ölçüsüz yalanlar" olarak nitelendirerek reddetti. (bbc news Türkçe, 20 Ocak 2021)
Bu bölge Doğu Türkistan olarak anılmaktadır. Kanımca, Sincan Özerk Bölgesi, tabiri yerine Doğu Türkistan, sözcüklerinin kullanılması çok daha doğrudur. Çin hükümeti, Uygur Türkleri’nin hem etnik kimliğini, hem de dini kimliğini yoketmeye, asimile etmeye gayret ediyor. Bu çerçevede Uygur Türkleri, her zaman Doğu Türkistan’da yaşamalıdır. Çin’de yaşamamaya özen göstermelidir. Uygur Türkleri Çinlilerle evlilik yapmamalıdır. Çin’de bir milyon Uygur Türkü kamplarda yaşatılmaktadır. Buna elbette itiraz etmek gerekir.
Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türkleri’nin nüfusu 13 milyon kadardır. Bu özerk bölge,1 milyon 665 bin km kare genişliğe sahiptir. Bu bölgede 10 milyon kadar da, çeşitli halklardan, Çince konuşan nüfus yaşamaktadır.
Benim söyleyeceklerim, Türkiye Günlüğü Dergisi’nin tutumuyla ilgilidir. Kürdler, Türkiye’de, Kürdlerin yaşadığı şehirlerde, Sincan Özerk Bölgesi’nde yaşayan Uygur Türklerinin yaşadığı baskıdan çok daha ağırını yaşamaktadırlar. Bu çok açık. Bu düşüncenin, olgusal dayanakları çoktur.
Akademisyenler, tarihsel Uygur anıtlarının yıkıldığı, Uygur Türkleri’ne ait mezarlıkların tahrip edildiği, böylece Çin yönetiminin Uygurlara ilişkin izlerin silinmeye çalışıldığını vurgulamaktadırlar.
Başta Hasankeyf olmak üzere, Kürd bölgelerinde yapılan barajların tamamı güvenlik amaçlıdır. Tarihsel Kürd izlerinin silme amaçlıdır. Kürd mezarlıklarının, Ermeni mezarlıklarının, Ermeni Kiliselerinin tahribi bununla ilgilidir. Camilerde, surlarda, kalelerde, Kürdlere dair bilgiler veren kitabeler tahrip edilmiştir.
Asimilasyon ise, devletin temel politikasıdır. Kürdlerin Türklüğe asimilasyonu, devletin sistematik ve kararlı bir şekilde uyguladığı temel politikadır. Kayyımlar, Kürd olan, Kürd kurumlaşması çerçevesinde faaliyet yürüten her yapıyı kapatmaya, baskı altına almaya yoketmeye çalışmaktadır. Ama, Türkiye Günlüğü Dergisi, devlet-hükümet politikalarına yoğun destek vermektedir. Bu anti-Kürd politikalara eleştirel bir tutumu yoktur. Kaldı Kürd/Kürdistan sorunu, sadece Türkiye’nin bir sorunu da değildir. Türkiye’nin, İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin ortak sorunudur. Kürdistan’ın bir bölümünün de Kafkasya’da olduğunu bilmekte yarar vardır.
Kanımca, Türkiye Günlüğü Dergisi, Çin’in, Uygur Türklerine yaptığı baskılar konusunda, uluslararası bir kampanya başlatamaz “… Şöyle tepkilerle karşılaşılabilir: ‘Kürdlerden ne haber…” sizin devletiniz, Kürdlere çok daha ağır baskılar yapıyor…”
Bu konuda iki yazıdan söz etmek gereğini duyuyorum. Birincisi, Prof. Dr. Aziz Yağan’ın yazısı. Yazı, ‘Uygur Türkleri, Kürdlerin Yaklaşımı ve Dünyanın Geri Kalanı başlığını taşımaktadır. (nerinaazad, 26, 12, 2019) Bu yazıda Aziz hoca, Kürdler, Uygur Türklerini din kimliği üzerinden tanımlamamaya özen göstermelidir, demektedir. Kürdler, Uygur Türklerini hem etnik kimliği, hem de din kimliği üzerinden tanımlamalıdır, demektedir.
İkinci yazı, Prof. Dr. Eser Karakaş’ın yazısıdır. Yazı, Uygur Türkleri, Çin, MHP ve Vatan Partisi, başlığını taşımaktadır. (artıgerçek, 23.12. 2020) Eser hoca, şunları yazmaktadır:
“…Google’a Uygur Türkleri, Çin, pamuk tarlaları yazın, bakın karşınıza neler çıkıyor.
Muhalif yerli basından değil, yabancı basından izliyorum, bölgede yaklaşık beş yüz bin Uygur Türkü pamuk tarlalarında beş kuruş ücret verilmeden zorla çalıştırıldılar.
Pamuk tarladan kaldırıldıktan sonra da şimdi aynı beş yüz bin Uygur Türkünün önemli bir bölümü fabrikalarda pamuğun kumaşa dönüştürülmesinde yine beş kuruş ödenmeden zorla çalıştırılıyorlar.
Çin ise bu durumu “bu insanlara iş öğretiyoruz, meslek kazandırıyoruz” gibi bir bahaneyle açıklıyor.
Uygur Türklerine yapılan muamele yeni bir konu değil, senelerdir basında en açık kanıtlarıyla, şahadetlerle ortada.
Ortada en temel insan haklarına ilişkin ihlal iddiaları var ve bu iddialar gerçek gibi sanki.
Bu durum Çin için yeni bir konu da değil, çok şaşırmıyoruz
… Aslında işçi kelimesini kullanmamak lazım çünkü işçi demek bir ücret karşılığı çalışan kişi demektir ve bölgede yaşananlar olsa olsa köle muamelesidir…”
Eser Hoca, MHP’nin, AKP’nin, Vatan Partisi’nin bu duruma neden tepki göstermediğini de anlatmaktadır.
“… MHP’nin söylediklerinden senelerdir akılda kalan yegâne şey galiba Türk milliyetçiliği ve bu milliyetçilik dış Türkleri mesela Uygurları da kapsayan bir tuhaf milliyetçilik.
Ancak, 1940’lı senelerde Stalin’in Kırım Türklerine reva gördüğü muameleyi hep hafızalarda diri tutmaya çalışan MHP nedense Uygur Türklerine reva görülen muamele hakkında tek kelime bile etmiyor, MHP’nin gençlik örgütleri, ülkücüler falan Çin Büyükelçiliği önünde gösteriler yapmıyorlar.
Bir de meselenin Vatan Partisi var.
Vatan Partisi eski İşçi Partisi ve bölgede Uygur Türkleri tarlalarda, fabrikalarda pamuk işçisi, fabrika işçisi olarak ama angarya yöntemiyle çalıştırılıyorlar, “sosyalist”(!) Vatan Partisinden tık yok.”
Eser hoca, neden böyle bir tutum sergilendiğini şu şekilde açıklamaktadır:
“… Türk milliyetçisi (!) MHP’nin, sosyalist (!) Vatan Partisinin bölgede yaşananlara karşı adeta mutlak kayıtsızlığı ancak Merkez Bankasını eksi rezerv pozisyonundan kurtarmaya aday Çin Merkez Bankası ile yapılacak swaplarla açıklanabilir.
Yani İngilizce bir tabirle “Money talks” (para konuşur).
Başka bir ifade ile de;
Türk milliyetçiliği ve sosyalistlik out,
Çin Merkez Bankası ile yapılacak Swaplar in…”
“Türkiye’nin Çin politikasına paralel olarak Doğu Türkistanlıları iade etmeye hazırlandığı söyleniyor. Önceki gün hangi evler basıldı, kimler gözaltına alındı? Söylentilerin ne kadarı gerçek, ne kadarı iddia?” (Gazeteduvar, Alper Budka’nın 21 Ocak 2021 tarihli ve Türkiye'de Uygurların evleri neden basılıyor? başlıklı haber
50 bin kadar Uygur Türkü’nün Türkiye’ye sığındığı söyleniyor. Çin’in, Covid- 19 aşısını kullanarak, bu insanların Çin’e iade edilmesinin istediği dile getiriliyor. Türkiye’nin de bu yönde bir eğiliminden söz ediliyor. (bk. Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği: Bizi aşı için Çin’e geri vermeyin, başlıklı Alper Budka’nın haberi, gazeteduvar, 23 Ocak 2021)
Uygur Türkleri’nin Çin’de gördükleri baskılara elbette karşı olmak gerekir. Ama, Türkiye’de, Kürdlere yapılan baskılara karşı durmayanların, Uygur Türkleriyle ilgili düşünceleri, eylemleri inandırıcı olmaktan uzak olacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.