Haziran 2023 başında Rudaw TV, bana bazı sorular yöneltmiştir. Bu yazı, İBV’de yapılan ve Rudaw TV’de yayımlanan röportajın sorularının ve cevaplarının gözden geçirilmiş bir halini içermektedir:
1 - Savaş tamamlandıktan sonra sadece Kürtler devlet sahibi olamadı. Kürtlerin devlet sahibi olmasının önüne geçen iç ve dış faktörler nelerdir?
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, dünya siyasal bakımdan yeniden şekillenirken, yeni devletler kuruldu. Sadece Kürdler devlet sahibi olamadı. Bunun iç ve dış nedenleri vardır. İç nedenler konusunda şunlar söylenebilir: Kürdler adına siyaset yapanlar İstanbul gibi metropollerde yaşıyorlardı. Kürdistan’da halk arasında etkileri sınırlaydı.
O dönemde , Mustafa kemal ‘İslam esaret altındadır, Halife esirdir’ propagandası yapıyordu. Mustafa Kemal Erzurum Kongresi’nde ve Sivas Kongresi’nde bu konuyu dile getirten konuşmalar yaptı. Kürd aşiret reislerine, Kürd şeyhlerine yazdığı mektuplarda bu konuyu etraflı bir şeklide dile getirdi. Mustafa Kemal’in 15 civarında Kürd aşiret reisine, şeyhine, büyük toprak sahiplerine, onlara değer vererek, onları överek mektuplar yazdığı bilinmektedir. Kürdistan’ın güneyindeki Şeyh Mahmud Berzenci de 15 civarındaki Kürd aşiret reislerinden biridir. Kürdlerin önemli bir kısmı bu propagandanın etkisi alında kaldılar. İslam’ı esarette kurtarmak, Halife’yi esirlikten kurtarmak için çaba sarf etmeye başladılar.
Bu konuda şöyle bir propaganda da vardır: ‘Kürdler eğer Kuvayı Milliye’ye destek olmazsa Kürdistan Ermenistan olacak. Emperyalist güçler Kürdistan topraklarında Ermenistan kuracaklar’. Bu propaganda Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından yoğun, yaygın bir şekilde geliştirildi.. Bu propaganda da Kürdleri Mustafa Kemal’e daha çok yaklaştırdı.
Bu doğrultuda İngilizlerle savaşanlardan biri de, Kürdistan’ın güneyinde Şeyh Mahmud Berzenci’dir. Şeyh Mahmud Berzenci’nin İngilizlerle savaşını Mustafa Kemal de desteklemektedir. Hatta Şeyh Mahmud Berzenci’ye silah yardımı da yapılmıştır. Bu desteğin nedeni, İngilizlerle savaşın Kürdleri zayıflatacağı beklentisidir. Savaşlarda zayıflamış Kürdlere isteklerini daha kolay bir şekilde kabul ettireceğini düşünmektedir.
Şurası önemlidir: Mekke Şerifi Hüseyin, Osmanlı’dan kurtulmak için İngilizlerle işbirliği yaparken, Kürdlerin İslam’ı kurtarmak, Halife’yi kurtarmak için İngilizlerle savaşa tutuşması çok dikkat çekicidir.
Dış nedenler konusunda ise şunlar söylenebilir: Kanımca 1919-1920’den beri Mustafa Kemal ile İngilizler arasında Musul konusunda çelişki vardır. Bu çelişki siyasal, diplomatik bir çelişki olarak sürmüştür. İngilizler Musul Eyaletini, kurmayı tasarladıkları Irak manda devletinin sınırları içine almayı düşünüyordu. O dönem Kerkük’de petrol bulunmuş, işletilmeye başlanmıştı. Petrol İngiliz Sanayii için çok önemliydi. Mustafa Kemal ise, Musul Eyaleti bizimdir. Atalarımız 400 yıl buraları yönettiler, diyordu. Musul Eyaleti Misak-ı milli sınırları içindedir, diyordu.
Bu diplomatik, siyasal çelişki, kanımca 1923 sonlarına kadar sürdü. O tarihte çözüme kavuştu kanısındayım. İngilizlerin Musul Eyaleti üzerinde ısrarla durmaları üzerine, Mustafa Kemal şöyle demiş olabilir: ‘Biz Musul’dan çekiliyoruz, ama siz de İngiltere olarak, Kürdlerden gelen bağımsızlık ve özerklik istemlerine kati surette yol vermeyin’
Kanımca İngiltere Mustafa Kemal’in bu önerisine dört elle sarılmıştır. Mustafa Kemal’in isteklerinin de yerine getirmiştir. Bunu şu gelişmelerden anlıyoruz: : Büyük Britanya, örneğin Bostwana’dan Gana’ya kadar,
Hindistan’dan, Kenya’ya kadar bütün sömürgelerini özerk yönetimler kurarak
yönetmiştir. İngiliz sömürge yönetimi, bu bakımdan Fransız sömürge
yönetiminden farklıdır. İngiltere’nin özerk yönetim kurmadığı tek alan
Kürdistan’dır. Bu da kanımca, Mustafa Kemal’in isteklerine karşılık gelmektedir.
2- Lozan Antlaşması'nda azınlıklardan ve azınlıkların korunması hakkından söz edilmiş fakat bu azınlıklardan maksat kim? Kürtler devlet tarafından azınlık olarak tanındı mı?
Lozan Antlaşması’nda Hristiyan Rumlar ve Ermeniler azınlık kabul edilmişlerdir. Yahudiler de azınlık kategorisindedir. Asuriler/Süryaniler Hristiyan olmalarına rağmen Cumhuriyet tarihi boyunca azınlık haklarında yararlanamamışlardır.
Lozan Antlaşması’ nda Kürdler için hiçbir hükmü yoktur. Kürdler yok sayılmışlardır. Görmezlikten gelinmişlerdir. Bu, Kürdlerin Türk sayıldığı anlamına gelmektedir. Bu tutum ta o önemden Kürdlerin asimilasyonuna yol vermektedir.
3- Kürtler konferansta neden herhangi bir rol ya da katılıma sahip olamadı?
Türkiye, Lozan görüşmelerinde Kürdlerin temsil edilmesine şiddetle karşı çıkmıştır. Türk delegasyonu Başkanı İsmet İnönü, ‘Biz aynı zamanda Kürdleri de temsil ediyoruz’, demiştir. ‘Kürdlerle Türkler kardeştir. Kürdllerle Türkler arasında ayrım-gayrım yoktur’, denmektedir..
Lozan’da yapılan görüşmelerde en önemli sorun, kanımca Kürdistan sorunudur. Ama Lozan görüşmelerinde Kürd temsilci yoktur. Kürdleri temsi ediyor diyerek Türk delegasyonu içinde yer alan Diyarbakır Mebusu Zülfü Tigrel, (1876-1940) konuşma sırası kendisine geldiğinde, hastayım diyerek otelden çıkmamış, benim yerime İsmet İnönü konuşsun, demiştir.
Lozan Görüşmeleri daha çok, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon ile Türk delegasyonu başkanı İsmet İnönü arasında gerçekleşmiştir. Lord Curzon İsmet İnönü’nün veya Türk delegasyonunu bu sözlerine kanmıştır. Veya öyle görünmüştü. Kürd temsilci konusunda ısrarlı olmamıştır.
Bu görüşmelerin yapıldığı günlerde, Türkiye’den, Lozan’a, Kürdlerin ağzından ‘Biz Kürdler, Türklerden ayrılmak istemiyoruz’ yollu telgraflar gönderilmiştir. Kürd bölgelerinde bu telgrafların, çoğu Kürdlerden habersiz bir şekilde, valiler tarafından organize edildiği bilinmektedir.
4- Yüz yıl geçtikten sonra antlaşmanın iptali sadece bir söylenti mi yoksa güçlü bir olasılık mı?
Lozan Antlaşması sonsuz bir anlaşmadır. Hükümleri her zaman geçerlidir. Lozan Antlaşmasının imzalayan Türkiye ile birlikte sekiz devlet vardır. Büyük Britanya, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Cumhuriyeti. Belçika, Portekiz ve Bulgaristan’da bazı konular görüşülürken konferansa davet edilmişler, Lozan Konferansı ile ilgili bazı belgeleri imzalamışlardır. Lozan Antlaşması, ancak, bu devletlerin tekrar bir araya gelip Antlaşmayı iptal etmeleri ve yeni bir antlaşma yapmamalı ile sona erer.
5- Vatansız diplomasi... Vatansız bir halk olarak Kürtlerin diplomasi alanında nasıl bir yöntem izlemesi iyi olur?
Her şeyden önce Kürdler bir vatan sahibi olmaya çalışmalıdır. Lozan Antlaşması, Kürdlere köle muamelesi yapan bir antlaşmadır. Statü şöyle dursun, Kürdlerin adı bile yoktur. Kürdler Lozan Antlaşması’nı imzalayan devletlerin temsilcileriyle, yaptıkları ikili görüşmelerde Kürdlere, Kürdistan’a yapılan haksızlıkları dile getirmek durumundalar. Kürd aydınları, siyasetçiler, basın mensuplar, yazarlar vs. batılı gazetecilerle, batılı akademisyenlerle batılı sivil toplum örgütleriyle vs. yaptıkları görüşmelerde yine onların devletlerinin Kürdleri, Kürdistan’ı bölen, parçalayan paylaşan tutumlarını eleştirmeye gayret etmelidir.
6- Türk devletinin Lozan'ı dağıtıp Misak-ı Millî’yi yeniden yürürlüğe koymaktan söz etmesi ne kadar gerçekçi?
Lozan Antlaşması’nı, Türkiye ile birlikte, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven devleti tarafından imzalamıştır. Sovyetler Birliği, Boğazlar konusu görüşülürken görüşmelere çağrılmıştır
Bulgaristan, Boğazlar, Trakya sınırları görüşülürken görüşmelere çağrılmıştır. Portekiz, Belçika, ticaret, yerleşme konuları görüşülürken görüşmelere çağrılmıştır. ABD görüşmelerin her aşamasında görüşmeleri izlemiş ama görüşmelere gözlemci olarak katılmıştır.
Çok taraftarı olan uluslararası bir anlaşmaya ihlal etmek hükümsüz kılmak kolay değildir...
5 Haziran 1926’da Türkiye-İngiltere Irak arasında, , ‘Türk-Irak Sınırı ve İyi Komşuluk Antlaşması’ imzalandı. Bu antlaşmanın 14. Maddesi şu hükmü içeriyordu. ‘Irak hükümeti, antlaşmanın yürürlüğe konulması gününden itibaren 25 yıl süreyle Kerkük petrol gelirlerinin % 10’unu Türkiye Hükümeti’ne ödeyecektir.’ 1926’da başlayan ödemelerin 1950’lerin başında tamamlandığı ve hesabın kapatıldığı söyleniyor. Türkiye’nin bir defada 500.000 sterlin alarak hesabı kapattığı da dile getiriliyor. Bu konuda etraflı bilgi için bk. Editör: Baskın Oran, Türk Dış Politikası, Cilt I, 1919-1980, Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular Belgeler, Yorumlar, s. 267-268)
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.