Kasım 1984-Mayıs 1987 arasında Antep Özel Tip Cezaevi’ndeydim. Şubat 1987’de, bir gazetede küçük bir haber okumuştum. Haberde, KYB’ye bağlı peşmergelerin, Dokan’da bir baraj inşaatında çalışan dört Türk mühendisini kaçırdığı anlatılıyordu. Peşmergelerin komutanının Celal Talabani olduğu söyleniyordu.
Haberde, Türk mühendislerin serbest bırakılmasının koşulları da belirtiliyordu. “İsmail Beşikci serbest bırakılmalıdır, cezaevlerindeki devrimciler serbest bırakılmalıdır…” deniyormuş.
O günlerde 4-5 gazete görebiliyorduk. Gazeteler hücreler arasında dolaşırdı. Bu sadece bir gazetede, küçük bir haberdi. Öbür gazetelerde böyle bir haber yoktu. Hürriyet Gazetesi olabilir. İç sayfalarda, bir sütunda küçük bir haber.
O dönem üç kişilik hücrelerde kalıyorduk. Bir hücrede Haşim Kutlu’yla beraber kalıyordum. Haşim Kutlu bana şöyle söylemişti: “İsmail Ağabey, birazdan idare seni çağırır, bu eşkıyaları nerden tanıyorsun, bunlarla ilişkin nedir? diye sorar. Şimdiden hazırlan… “
O gün beni İdare’ye çağıran falan olmadı. Ertesi gün de gazetelerde bu olaya ilişkin hiçbir haber, yorum vs. yoktu.
1990’ladra, Kürdistan Demokrat Partisi Başkanı Mesut Barzani ve Kürdistan Yurtseverler Birliği Başkanı Celal Talabani, Türkiye’ye, Ankara’ya çok gelirlerdi. Henüz havaalanındayken, Türk gazeteciler, Türk basın mensupları, onlara soru sorarlardı. Onlar da ‘Bağımsız Kürdistan başta Kürdler için iyi değil…” şeklinde cevaplar verirlerdi. Zaten Türk basını, onların, bu şekilde konuşmalarını sağlamak için böyle sorarlardı. Bazan da soru bile olmadan, Türk basınına böyle şeyler söylerlerdi. Buna da devlet terörünün basın aracılığıyla uygulanması diyebiliriz…
1992 sonlarında, kış vakti, Celal Talabani Ankara’ya gelmişti. DEP li arkadaşlar, Celal Talabani’ye akşam yemeği verdiler. Oran’da bir lokandaydı. Arkadaşlar, akşam oraya beni de götürdüler. Lokanta çok kalabalıktı. Ayakta olanlar, oturanlardan daha çoktu. Celal Talabani ile o gece tanıştım. Bana, çok büyük sevgisi vardı. Hem sözleriyle, hem vücut diliyle bunu gösteriyordu. O gece bu olayı dile getirip ondan dinlemek istedim ama o fırsatı bulamadım. Çok kalabalık vardı. Büyük bir gürültü ve sigaradan olacak, sis vardı. Yanımızda, önümüzde, arkamızda, tepemizde çok arkadaş vardı. Her gelen Talabani’ye birşeyler söylemeye çalışıyordu, O da onlara birkaç söz söylüyordu. Bu fırsatı bulamadım. ‘Başka bir sefere…’ diyerek Talabani’nin yanından ayrıldım.
2015 Kasım ayında bir konferans için İBV Başkanı İbrahim Gürbüz’le Hewler’e gitmiştik. O günlerde, Madame Mitterand’ın ölümünün 4. Yılı konusunda bir toplantı da yapılmıştı. O toplantıya da katıldık.
Konferans Milli Eğitim Bakanlığı salonlarındaydı. Milli Eğitim Bakanı’nın odasında otururken, Bakan odada oturanlara yukarıda sözünü etmeye çalıştığım bu olaydan söz etti. O günlerde peşmergeymiş ve Celal Talabani ile birlikte hareket ediyormuş. YNK kontenjanından Milli Eğitim Bakanı. Bana, bu olayın ne gibi sonuçları oldu, Tahliyende bu olayın bir etkisi oldu mu, gibi sorular sormuştu. Bu konuda biraz sohbet etmiştik. Mayıs 1987 sonlarında tahliye olmuştum ama, çok çok önceden düzenlenen Müddetname’de zaten o tarih yazılıydı.
15-17 Mayıs 2016 günlerinde, Süleymaniye’de, uluslararası bir konferans vardı. İBV olarak o konferansa biz de davetliydik. O konferansta bir bildiri sunulmuştu. O günlerde, Celal Talabani’yi de ziyaret etmek istedik. Randevu aldık ve Süleymaniye’deki evinde ziyaret ettik. İBV Başkanı ve Süleymaniye’de bize rehberlik yapan Süleymaniye Üniversitesi hocasıyla…
Celal Talabani’nin konuşamadığını, ama geleni-giden tanıdığını, onlara vücut diliyle birşeyler anlatabildiğini okumuştum. Bana karşı, 1992 kışındaki sevgisi, vücut dili gözleminin önündeydi, sözleri kulaklarımdaydı. Bunları düşünerek, bu duyguları hatırlayarak ziyaret etmiştik. Fakat, 1992 deki tutumundan küçük bir eser bile yoktu. O günkü sıcaklığı hiç bulamadım Yüzünü, ellerini okşamaya çalıştım. Çok donuktu. Hatta biraz öfke bile sezinlenebiliyordu. Bu randevuyla Celal Talabani’yi çok rahatsız ettiğimizi düşündüm. Zaten 5-6 dakikalık bir görüşmeydi, öyle ayarlanmıştı.
O gün odada olanlardan bir arkadaş da bu 5-6 dakikalık süre içinde, yukarıda sözünü ettiğim olaydan söz ermişti. O günlerde peşmerge olduğunu, komutanlarının Celal Talabani olduğunu söylemişti. ‘Beşikci’yi serbest bıraktırmak için dört Türk mühendisi kaçırdık…” demişti. Hero Ahmed Talabani de oradaydı. Bu duygularla evden ayrıldık.
Ziyaretimizden bir gün önce, akşam, YNK ile Goran arasında bir anlaşma imzalanmıştı.
Celal Talabani, yaptıklarıyla, eserleriyle her zaman yaşayacaktır. Celal Talabani’yi sevgiyle anıyorum.
(İsmail Beşikci\'nin K24\'de verdiği roportaj\'dan alınmıştır)
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.