Berlin’de Dersim 37-38 Paneli
Înstîtudê Ziwan û Kulturê Kirmancî (Zaza)-ÎKK-e.V, Berlin’de, 16-18 Kasım 2018 günlerinde, Dersim 37-38 konulu bir Panel düzenledi.
16 Kasım’da gerçekleşen panele Munzur Çem, Mehmet Bayrak, Lerzan Jandil, Cahit Munzur ve İsmail Beşikci katıldılar. 17 Kasım’da gerçekleşen Şahîya Kulturê Kirmancan’ın sanatçıları Beser Şahîn ve Pinare û Îmam’dı. 18 Kasım’da Arêyê Kay Tiyatro grubunun, Doxtor, Mektup oyunları vardı
13 Kasım günü, Ankara’dan havayolu ile İstanbul’a geldim. Atatürk Havaalanı’nda beni İBV’nın sempatizanlarından Necip karşıladı. Necip’le doğrudan TÜYAP Kitap Fuarı’na gittik. Standda, Fuat, Deniz ve İsa vardı. 13 ve 14 Kasım günlerinde TÜYAP Kitap Fuarı’na katıldık.
15 Kasım günü İBV Başkanı Av. Ruşen Arslan’La birlikte havayolu ile Berlin’e vardık. Havaalanında bizi Lerzan Jandil karşıladı. Lerjan Jandil bizi bir otele yerleştirdi. Bu otel daha önceleri de birkaç defa kaldığımız bir oteldi… Bizim için çok iyi bir otel… Lerzan Jandil, Kürdçe Kirmanci (Zazaki) kitaplar yazan bir yazar…
16 Kasım sabahı otele Nedim Baran, daha sonra da Recep Maraşlı bizi ziyarete geldiler Öğleden sonra da Murat Satık geldi. Akşama doğru, Nuran Maraşlı, Zeynep Baran ve kızları Berfin de geldiler. Akşam hep birlikte, Înstîtudê Ziwan û Kulturê Kirmancî’nin düzenlediği mekana, Werkstatt der Kulteren’e vardık… Orada, Mehmet Bayrak ve Gülay Bayrak’la ve Dr. Gülistan’la karşılaşmamız çok hoş oldu.
Panel’de, 1937-1938’de, Dersim’de gerçekleşen soykırım bütün yönleri ile konuşuldu. Mehmet Bayrak, Munzur Çem, Cahit Munzur, Dersim’de gerçekleşen soykırımın bazı yönlerinin dile getirdiler. Lerzan Jandil, Kürd dili ile Zazaki ile ilgili konuşma yaptı Munzur Çem, biraz rahatsız olduğu için Panel’e SMS ile katıldı. Ben de Panel için, Tuncel Kanunu de Dersim Jenosidi kitabını götürmüştüm. O kitap çerçevesinde bazı konuları dile getirmeye çalıştım… Konuşma sırasında, Kürdlere karşı, 1927’de, Bingöl Guew’de, 1930’larda Zilan’da, 1935’de Sason’da da soykırımlar olduğunu söylemiştim. Konuşma sonunda, çeşitli sorular arasında, Dersim ve Sason olaylarının benzerliği ve farkları nedir? şeklinde bir soru sorulmuştu. Bu soruya paralel olarak, Dersim Jenosidinde, Dersim halkının etnik aidiyeti yani Kürd oluşları mı, yoksa, Rêya Hak inancına sahip oluşları mı daha etkin olmuştur? şeklinde bir soru daha sorulmuştu. Vakıf başkanımız Ruşen Arslan’ın sorduğu bu sorular, kanımca çok önemliydi.
Kürdistan’ın her iki bölgesindeki yaptırımlar da soykırımdır. Bu benzerliktir. Temel fark ise, Sason’un Sünni Müslüman oluşu, Dersim’in ise, İslam dışı bir inanca yani, Rêya Hak inancına sahip oluşudur. Baskının, zulmün esas amacı elbette, Kürtlüğü etkisiz hale getirmektir. Bu bakımdan Sünni Kürd olmak veya İslam dışı bir Kürd olmak devlet için fark yaratmıyor. Aynı durumu, Zilan ve Guew için de ileri sürebiliriz. Devlet için, çok önemli bir çıbanbaşı olarak dile getirilen Dersim’in kesilip atılması öteden beri tasarlanan bir operasyondur… Şark Islahat Planı çerçevesinde, 1925’den beri hazırlanan bütün gizli raporlarda, Dersim, Kürdlüğün merkezlerinden biri olarak anılmaktadır… Rêya Hak inancında olanların Müslümanlaştırılması da, devlet için elbette çok önemli bir amaçtır. Ama bu baskının zulmün ikinci amacıdır. Çorum, Yozgat, Çankırı, Kastamonu, Tokat, Kırşehir, Nevşehir gibi alanlarda da, Çukurova, Manisa, Balıkesir gibi alanlarda da kısaca Alevi inancında olan kitleler vardır. Onların Müslümanlaştırılması için bu şekilde soykırım uygulamaları söz konusu olmamıştır.
İnsanların Türk sayılmaları için Müslüman olmaları veya Müslümanlaşmaları elbette çok önemli. Müslümanlık, Türklüğün en önemli dayanağı… Konuşmayla ilgili olarak başka sorular de soruldu… Öbür konuşmacılara da konuşmalarından sonra, sorular sorulmuştu…
17 Kasım sabahında, Nedim’le birlikte, Huşeng’in eczanesine gittik. Burada, Huşeng’le çeşitli konula üzerinde sohbet edildi. Huşeng, Rojava’nın kültürel yapısı, etnik grupların konumu üzerine dikkate değer bilgiler verdi. Huşeng ayrıca, bizi yemeğe de davet etti. Yemeğe, dostumuz, Cemal Nebez’i de davet edeceğini vurguladı. Huşeng’in değerli Kürd şairi, Kürd aydını, Kürd aktivisti Osman Sabri’nin (1905-1993) oğlu olduğunu belirtmeliyim…
Öğleden sonra, Nedim, Recep, Nuran ve Zeynep’le, Munzur Çem’in ve Dr. Gülistan’ın evlerinde düzenlediği yemeğe katıldık…Eve, bizi Aydın Bingöl kendi arabasıyla götürdü. Aydınla, Berlin’de sık sık karşılaşıyoruz. Polonya’daki, Austvich Yahudi toplama merkezini de birli Polonya’daki, Austvich Yahudi toplama merkezini de birlikte ziyaret etmiştik. Panele katılımcılar da dahil, yemeğe 20 civarında arkadaş katıldı. Hoş bir toplantı oldu.
Yemekte uzun sürelerdir birbirlerini görmeyen arkadaşlar birlikte oldular. Sofraya iki postada oturduk. Şüphesiz, uzun bir zaman içinde, büyük zahmetlerle hazırlanan bir yemek…
Akşam hep birlikte Şahîya Kulturê Kirmancan’ın, Beşer Şahin’in ve Pinare - İmam’ı konseri vardı. Konserde Zazaki şarkılar seslendirildi… Beşer Şahin, med TV’den beri, yani 1995Den beri ilgiyle izlediğim bir sanatçıydı. Pinare û Îmam’ı bu etkinlkte tanıdım… Her ikisi de Kurmanci, Kırmancki şarkılar seslendirdiler… Pinare, konser gecesinin de sunucusuydu. Îmam hem saz çalıyor hem şarkı söylüyor…
Gecede, Kürd dili ve Kürd dilinin bir lehçesi olarak, Zazaki hakkında çok önemli konuşmalar yapıldı. Kürd dilinin içinde bulunduğu olumsuz koşullar hakkında uyarılar yapıldı. Kürd diline sahip çıkılmasının, çocuklara Kürdçe öğretilmesinin, Kürdçe konuşmanın yazmanın yaygınlaşması konusunda uyarılar yapıldı… Almanya’daki olanaklardan yararlanma konusuna dikkat çekildi.
18 Kasım sabahında, Nedim, bizi Doğu Berlin’de, Batı Berlin’de arabayla epey dolaştırdı. Parlamento binasını, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı binalarımı yakından gördük. Berlin’ deki, Yahudi anıt mezarlarını da gördük…
Öğleden sonra, Înstîtudê Ziwan û Kulturê Kirmancî’nin düzenlediği ve Arêyê Kay Tiyatro grubunun gerçekleştirdiği Doxtor, Mektup oyununu izlemeye gittik. Yılmazcan Şare’nin yazdığı bu oyunun oyuncuları, Yılmazcan Şare, Musa Oktay ve Fintöz Yıldırım’dı. Başarıla oyuncular… Arêyê Kay Tiyatro Grubu oyuncuları stanbul’da yaşıyorlar, istanbul’da çalışıyorlar, Türkiye’de, Kürdistan’da ve Avrupa’da turneye çıkıyorlar…
Bu oyundan sonra da, Înstîtudê Ziwan û Kulturê Kirmancî yöneticileri Kürd dilinin konuşulması, yaygınlaşması konusuna değinen konuşmalar yaptılar…
Oyundan, sonra, Enstitüyü ziyaret eden herkese, oyunu izleyenlere, Dersim 37-38 panelini katılımcılara, konseri izleyenlere, dersim mutfağından çeşitli yemekler, tatlılar ikram edildi…
Bu sırada, Înstîtudê Ziwan û Kulturê Kirmancî’nin yöneticilerinden bir arkadaşa, etkinliği gerçekleştiği bu binanın, salonun kendi binaları olup olmadığını sormuştum. Arkadaş, şöyle söyledi. ‘Berlin’deki bütün Akevi kuruluşları hep bir araya gelse, maddi olanaklarını birleştirse bu binayı, salonu mülk edinebilir. Ama bir araya gelemiyorlar, birbirleriyle küsler…’ Kürdlerin birbirlerini tanımaz olmaları, birbirlerine taviz verip, Kürdleri, Kürdistanı büyütmeye çalışmamaları çok önemli bir zaaf… Bu zaafın burada da sürmesi hüzün kaynağı…
Akşam, Nedim, Zeynep, Murat, Recep ve Nuranla birlikte Huşeng’in, yemek davetine katıldık… Dostumuz, Prof. Dr. Cemal Nebez hasta olduğu için yemeğe katılamamış… ABD ziyaretinde Cemal Nebez’in (1933- 2018) ölüm haberini de aldık… Süleymaniyeli Cemal hoca, Kürd ulusal mücadelesinin çok önemli isimlerinden biriydi. Sevgiyle anıyorum……
Yemekte, uzun süredir göremediğim Kazım Baba’ya karşılaşmak benim için çok büyük bir sürpriz oldu. Kazım Baba uzun süredir Almanya’da yaşıyor. Kazım Hoca’nın kızı, Salman Federal Parlamentosu’nda milletvekili… Kazım Hoca’yla, 12 Mart 1971 rejiminde, Diyarbakır Sıkıyönetim Tutukevi’nde beraberdik… Şener ve Hüseyin hocalarla ve öğrencilerle birlikte Muş’tan getirilip tutuklanmışlardı…Recep de aynı Sıkıyönetim, Tukevi’ndeydi… Ama Recep’i çeşitli zamanlarda, sık sık görüyor, konuşuyorduk… Recep o zaman, Sıkıyönetim Turukevi’nin en genç tutuklusuydu… 1972 kışında, Erzurum’dan, liseden alınıp getirilmişti… 12 Mart Rejiminde, Ruşen Arslan, Şerafettin Kaya, hem avukatımız, hem de cezaevi arkadaşımızdı…Nedim, Murat, Zeynep, Nuran… bizden bir sonraki kuşaktan…
Ramon Kahraman’ın, 78 Kuşağının Şen Çocukları ( J-J, Ağustos 2018) isimli bir kitabı yayımlandı. Nedim, Murat, Zeynep, Nuran 78’liler kuşağından… Burada bir parantez açayım. Bu kitabı değerlendiren ayrı bir yazı yazmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Kitapta, çok değerli, üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken yazılar var. Ama, Baran Hemze’nin yazısının (s. 279-288) beni çok etkilediğini, hatta içimi kavurduğunu belirtmekten kendimi alamıyorum… Bu 78’ller’in düşüncesini, eylemini, romantizmini, acılarını vs. dile getiren bir yazı oluyor. Tek başına bu yazı bile 78’ler’i, 78’de Kürdleri anlatabilir. Kitapta, şüphesiz bunun gibi birçok yazı var…
Vakıf Başkanı Ruşen Arslan’la katıldığımız Berlin gezisi gerek benim için gerek Vakfımız için çok yararlı oldu. Bu davetlerinden dolayı, Înstîtudê Ziwan û Kulturê Kirmancî (Zaza)-ÎKK-e.V yöneticilerine, kendi adıma ve Vakfımız adına teşekkür ediyorum.
Berli gezisi sırasında, Vakıf başkanımız Ruşen Arslan, Rupel Yayınevi yöneticileri, Murat Satık ve Nedim Baran ile çok yararlı görüşmeler yaptı. Bu, Beşikci kitaplarının çevirisi ile ve yayımlanması ile ilgiliydi… Murat, İ bir Kür aydını, aynı zaman bir Kürd işadamı…İBV’ye kurulduğundan beri maddi ve manevi yarımlarda bulunan İ bir Kürd aydını, aynı zaman bir Kürd işadamı…
Berlin ziyaretinde Şenay-Rıdvan ailesiyle, çocukları, Deniz Aram’la, Zelal’le, Mara’yla tanışmak bizler için büyük bir sevinç oldu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.