Kürdistan’dan koparılan, Şengal, Kerkük, Tuzhurmatı, Xaneqin gibi alanlarda hergün Kürdlere, Kürd ailelere karşı saldırılar gerçekleşmektedir. 11 Mayıs günü, Xaneqin Mehas köyünde iki Kürd çiftçi kaçırılmış ve öldürülmüştür. DAİŞ elemanları köydeki Arap ailelere dokunmamaktadır. Saldırılar özellikle Kürd ailelere yapılmaktadır. Bu saldırılarla birlikte, Kürdlerin ekin tarlaları da yakılmaktadır.
12 Mayıs’ta ise, DAİŞ, yine Xaneqi’in Teferge köyünde, bir Kürd aileyi evlerinde katletmiştir. Bu saldırılara karşı, Irak güvenlik güçleri hiç duyarlı değildir. Bazı yerlerde bu saldırılar Irak polisinin gözü önünde gerçekleşmektedir. Bu alanlarda, Kürdlerin güvenliğini sağlayacak olan birimler elbette peşmergelerdir. Ama Bağdad, peşmergenin bu alanlara dönüşünün yolunu bir türlü açmamaktadır. Ama, Kürdlerin, DAİŞ karşısındaki güvenlikleri konusunda da hiç duyarlı değildir. Bu, Kürdistan’ın güneyinde çok büyük bir sorundur.
Peşmergenin bu alanlara dönüşü, uzun zamandır Kürdistan hükümeti tarafından Bağdad’da dile getirilen bir konudur. Kürdistan hükümetinin bu konuda ısrarına rağmen, Bağdad, henüz bu dönüşü sağlamamıştır.
2019’da, Kerkük’de, yine hasat mevsiminde, Kürd çiftçilerin eki tarlaları yakılıyordu. DAİŞ’in Kürd çiftçilere karşı tırmandırdığı bu operasyonlar, çoğu yerde Irak polisinin gözü önünde gerçekleşiyordu. Bu taciz operasyonlarının amacı, Kürdlerin, bölgeyi terketmesini sağlamaktır. Operasyonlar, Kürdlerin bölgeden kaçırtma amacını taşımaktadır. Xaneqin’de olduğu gibi bu taciz operasyonları hızlı ve yaygın bir şekilde katliamlara da dönüşmektedir.
Bütün bunlar, Saddam Hüseyin’den beri gündeme getirilen Kerkük’ün Araplaştırılması politikasın devam ettiğini gösteriyor. Kerkük’de idari makamlarda çalışan Kürdlerin görevlerine son veriliyor. Bu tür operasyonlar sık sık gerçekleşiyor. Kürdlerden boşaltılan makamlara, Araplar, Türkmenler yerleştiriliyor.
10 Mayıs’ta, Şengal’de, Eziz Kürdlerle ilgili bir haber de basında yer aldı. Şengal’de, Haşdi Şabi birliklerinin, Ezidilere ait evlere ve topraklara el koyduğu, bu evleri ve toprakları satışa çıkardığı anlatılıyordu. Haberde bir fotoğraf da vardı. Ezidi aileler Şengal Dağı’na sığınmışlar. Dağın bir kovuğuna bir aile, yakındaki bir kovuğuna da başka bir aile sığınmış. Dağın bir çıkıntısı iki aileyi ayırıyor. Kadınlar, erkekler, çocuklar, yaşlılar dağın kovuğunda bekleşip duruyorlar. Bir çadırları bile yok. Şengal’de Ezidi Kürdlerin güvenliğini sağlayacak olan elbette peşmergedir. Ama peşmergenin Şengal’e dönüşünü de Bağdad engeliyor. Kürdistan hükümetinin önerilerin duymazlıktan geliyor.
Şengal’in, 16 Ekim 2017 sabahı Haşdi Şabi gibi Kürd karşıtı güçlerin eline geçtiği biliniyor. İŞİD’e destek veren Arap aileler, bu operasyondan sonra, bölgeye akın etmeye başlıyorlar. Bölgede, PKK’in, Haşdi Şabi gibi Kürd karşıtı güçlerle işbirliği yapması, Kürdlerin yaşadığı dramı yoğunlaştırıyor.
Bütün bu konularda Kürdistan hükümeti, Kürdistan’dan koparılan bu alanlar konusu üzerinde daha duyarlı olması gerekiyor. Kürdistan’dan koparılan bu alanlarda yaşayan Kürdlerin güvenliklerinin sağlanması, Kürdistan hükümetinin önünde çok önemli bir sorun olarak duruyor.
Kürdler, Afrin’de de benzer sorunlar yaşamaktadır. Türkiye desteğindeki ÖSO grupları ve Araplar, Afrin’in nüfus yapısını değiştirmek için çok büyük çaba içindeler. Afrin’de, adam kaçırma, hırsızlık, yağma, işkence, öldürme hızla devam ediyor. 8 Mayıs’ta basın, 35 Kürd evine eli silahlı unsurlar tarafından zorla el konulduğunu, yazıyor. Kürdleri, Afrin’den kaçırtmak için taciz operasyonları sürüyor.
12 Mayıs tarihli basın, Dünya Sağlık Örgütü WHO’nun, Özerk Yönetim’e 30 tonluk tıbbi yardım yaptığını yazıyor. 13 Mayıs tarihli basın ise, Özerk Yönetim’in ’WHO’dan biz hiçbir yardım ulaşmadı’ şeklindeki açıklamasına yer veriyor.
Yardımlar herhalde, Suriye Hükümeti aracılığı ile gönderiliyor. Hükümet de bu yardımları Kürdlere, Özerk Yönetim’e ulaştırmıyor. Bu da uluslararası ilişkilerde tanına bir statüye sahip olmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Gerek Ezidi Kürdlerin durumu, gerek Afrin’deki gelişmeler, uluslararası toplumun yakından izlemesi gereken sorunlar olarak kendini gösteriyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.