Emin Sarı tarafından hazırlanan, Hamit Geylani, Kürt Siyasetinde Yarım Asır, (Sîtav Yayınları, Ekim 2021, Van, 542 s.) kitabını büyük bir ilgiyle, dikkatle okudum. Şemdinli’nin, özellikle Dêman Köyü’nün doğal zenginlikleri, ot, bitki, meyve çeşitliliği, hayvan, börtü-böcek çeşitliliği çok dikkatimi çekti. (s. 61) Bu yazıda, kitapta sözü edilen bir kavramla ilgi düşüncelerimi ifade etmeye çalışacağım.
Ubeydullah Nehri’nin oğlu ve Kürdistan Teali Cemiyeti Başkanı Seyid Abdülkadir, 1925’de, Şeyh Said ile yargılanması sırasında, mahkeme başkanının, ‘Seyidlik nerden, Kürdlük nerden?’ sorusu üzerine, ‘soyum Ehl-i Beyt’tir ama yaşadığım Kürdistan coğrafyasıdır’ demiş. (s. 28)
‘Soyum Ehl i-Beyt’ tir demek, ben Arab’ım demektir. Ehl-i Beyt ev halkı anlamına gelir. Hz. Muhammed’i, kızı, Hz. Fatıma’yı, damadı ve amcasının oğlu Hz. Ali’yi, Hz. Ali’nin oğulları Hz. Hasan’ı ve Hz. Hüseyin’ i kapsamaktadır. Şii İnancına göre, Hz. Hüseyin’den sonra gelen 10 imam da Ehl-i Beyt’e dahil edilir. Sünni inancına göre, Hz. Muhammed’in ailesinden başka Cafer, Abbas, Akil aileleri de Ehl-i Beyt kabul edilir. Tamamı 14 kişidir. Bunları hepsi doğal olarak Arap’tır. Seyid Abdülkadir’in, Ubeydullan Nehri’nin, ise Kürd olduğu yakından bilinmektedir.
Hamit Geylani, s. 245’de bir soyağacı vermektedir. Buna göre, Hamid Geylani’nin 26. atası Hz. Hasan, 27. atası Hz. Ali’dir. Dördüncü Halife, birinci İmam Hz. Ali. O zaman Hamit Geylani Arap’tır. Halbuki biz Hamit Geylani’nin, atalarının, Dêman Köyü’nün Kürd olduğunu tartışmasız bir şekilde biliyoruz. Bu durumda Seyidlik nerden geliyor?
Sadece Hamit Geylani’nin ailesi değil, Kürdistan’da gerek Alevi, gerek Sünni, birçok Kürd ailesi, ‘biz Seyid’iz, Seyid Ailesiyiz’ demektedir. Seyid, Seyidlik açıklamaları bu bakımdan önemli olabilir.
İslam tarihinde Nakib-ul Eşraf denen kurumlar vardı. Bu, Peygamber ailesinin, torunlarının vs. rahat yaşamasını, sorunlarıyla ilgilenilmesini, sorunlarının giderilmesini sağlayan bir kurumdu. Bu kurumun, İstanbul’da, Tahran’da, Necef’de, Kerbela’da, Bağdat’da, Şam’da büroları vardı. Nakib-ul Eşraf kurumu, isteyen kişilere, ailelere, belirli bir para veya hediye karşılığında soyağacı da düzenliyordu.
İslam tarihinde, Hz. Hasan’dan gelenlere Şerif, Hz. Hüseyin’den gelenlere Seyid deniyordu. Şerif’in veya Seyid’in Arap soyundan olması gerekir. Örneğin Mekke Şerifi Hüseyin (1853-1931) kendi soyunu Hz. Hasan’a dayandırıyordu.
Hiçbir Türk’ün veya Kürd’ün, Şerif veya Seyid olması söz konusu edilemez. Bu iki kurum her zaman Arapları çağrıştırır. Ama, yukarıda da belirtildiği gibi, özellikle Kürdler arasında, Seyid olarak anılan aileler çoktur. Dersim’de, Alevi Kürdler arasında Seyid olarak anılan aileler de çoktur. Bu aileler, yukarıda belirtilen Nakib-ul Eşraf kurumu tarafından, belirli bir tarihte, para veya hediye karşılığında düzenlenen soyağaçlarına sahiptir. Bu şecerelerde mühür, imza, tarih olması doğaldır. Örneğin Dersimliler arasında ‘Yedinci İmam Musa Kazım’dan Geliyoruz’, ‘Sekizinci İmam Ali Rıza’dan geliyoruz’ şekline düzenlenen şecereler (soyağaçları) olduğundan söz edilmektedir. Bu şüphesiz Alevi inancının asimilasyonuyla ilgili bir durumdur. Devlet, Alevileri, Rêyâ Heqîyê olanları, Sünni İslama asimile etmek için çok çaba sarfetti. Ama, örneğin, Dersim’de olduğu gibi çoğu Şii İslama asimile olma sürecinde. Örneğin Çorum’da da Aleviler için Şii Camii kurulmuş. Bu süreçte Hızır görünmez kılınmış, Hızır’ın yerini Ali almıştır.
***
Bu arada Hz. Ali hakkında bazı temel bilgiler vermekte yarar vardır, kanısındayım. İslam’ın, 640 yıllarında Kürdistan’da yayılması sırasında iki komutanın adı çok geçmektedir. İslam’ın Kürdistan’ın batısında ve kuzey’inde gelişmesinde Halid bin Velid, Kürdistan’ın Doğusunda gelişmesinde Hz. Muhammed’in amcasının oğlu ve damadı Hz. Ali, Kürdlere çok ağır baskı ve zulüm yaparak, kılıç zoruyla İslam’ı Kürdlere kabul ettirmeye çalışmışlardır. Bugün, İran’da Yarsan, Irak’ta Kakai olarak anılan Kürdler, özellikle Hewraman’da yaşayan Kürdler, belirtilen bu dönemde çok büyük baskı, zulüm, kitlesel işkence, sürgün görmüşlerdir.
***
Bu şecerelerin ilgili aileye toplum içinde büyük bir prestij kazandırdığı açıktır. Şecerelerdeki mühürün, tarihin, imzanın, içinde yazılanların doğruluğunu göstermediği çok açıktır. Kanımca Nakib-ul Eşraf kurumu İslam tarihinde çok istismar edilen bir kurumdur.
Örneğin, saygın kişilerden oluşan bir kurul var. 2x2’nin 5 ettiğini söylüyor. Böyle bir karar almış. Bu kararın altında, mühür, tarih, imza da var. Bu mühür, tarih, imza, bu kararın doğruluğunu gösterir mi?
Hamit Geylani’nin kitabın s. 245’de verilen soyağacında bir sorun daha vardır. 2-25’de belirtilen ataları Seyid olarak anılmaktadır. 26. atasının Hz. Hasan, 27. atasının Hz. Ali olduğu görülmektedir. Burada bir karışıklık olduğu görülmektedir. Seyidlikten Şerifliğe nasıl geçilmiş. Sonra tekrar Şeriflikten Seyidliğe nasıl geçilmiş? Hz. Ali’nin, Hz. Ali’nin küçük oğlu Hz. Hüseyin’in Şiilik çerçevesinde incelendiği, 12 İmam anlayışında, İmamlığın babadan oğula geçtiği bilinmektedir.
Hamid Geylani’nin soyağacında Sünni olan sadece Hz. Hasan’dır. Öbür atalar hep Seyid olarak anılmaktadır. Seyidlik ise, daha çok Şiiliği çağrıştırır.
Bu şecerelerin sahte olduğu acıktır. Sadece bu şecerelerin değil, örneğin, İran’da Şiiliği resmi din haline getiren Şah İsmail’in (1487- 1524) de şeceresinin sahte olduğu söylenebilir. Şah İsmail’in ailesinin Kürd kökenli olduğu, Sünni olduğu, ailenin, 14. Yüzyılın başında, Sincar’dan Hazar Denizi kıyılarına göç ettiği, orada, Şiileştiği vurgulanmaktadır. Şah İsmail’de kendini önce Hz. Musa Kazım’a, sonra Hz. Ali’ye, sonra da Hz. Muhammed’e dayandırmaktadır.
Bunun yanında, örneğin Dersimli Kürdlerin, Araplardaki iktidar kavgası sürecinde oluşan kurumlarla ne ilişkisi olabilir? Bu ilişkilerle akrabalık kurulabilir mi? Şiiliğin, Araplardaki iktidar kavgası sırasında oluştuğu çok açık bir şekilde, tartışmasız bir şekilde bilinmektedir.
Kanımca, Nakib-ul Eşraf kurumu, İslam tarihinde en çok istismar edilen kurumlardan biridir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.