Beynimizi Çevreleyen Korku Dağları
Bizler “özgürlükler vadisine” gitmek için yola koyulduk.
Bizler “özgürlükler vadisine” gitmek için yola koyulduk. Kararlıydık. Özgürlük şarkılarını söyleyen özgür vadinin, özgür kuşlarını dinleyecektik. Tabi birçok değerlerin ve o kadar da yurtseverin alın teriyle sulanan özgürlük fidanlarıyla hayat bulan vadisine… Yolculuğumuz yorucu geçmişti. Sağa sola savrulmuş, kırık dökük portrelerin varlığı ise yolculuğu daha da çekilmez hale getirmişti.
Özgürlük vadisinin hemen yanı başında elinde bastonu, iri bir kayanın tepesinde, etrafına hüzünle bakan biri oturmuştu. Selam vermemizle, “Ne olur gelin derdimi sizlere anlatayım” der gibi bastonuyla oturacak yer gösterdi. Geçmişten gelen geçmişin tüm geleneklerini bir tarafa iterek sorgulayıcı sorgulamaya başlamıştı bile… Ve her sorgulayıcı sorgusunun arkasına özlemle dolu özlemlerini eklemeyi unutmuyordu.
Uzun yolculuğumda benimle uyum içinde olan beynim yüreğime kulak misafiri olduğumda, Bastonlu dedenin yanına oturmaya karar kılmışlardı. Geçmişin yaşanmışlıklarına hüzünle bakan, geleceğin yol haritasındaki görünenleri öfkeyle süzen Bastonlu dedemiz. Kimsiniz ve necisiniz dahi sormadan ya da nereye böyle, demeden açtı ağzını yumdu gözünü. Beynim onun ruh halini anlıyorum şeklinde yüreğime göz kırptı. Yüreğim onay verdi beynime.
Beynimse her ne kadar özgürlükler ya da hak ve hukukun çıkarsal olarak anlamlandığı günümüzdeki gelişmelerden bir iki örnek vermeye niyetlenmiş ise de, göz altıları kırışmış olan dedenin göz bakışlarında... Doğruların önünde yanlışlıklarla örülen duvarlar, olur olmaz müdahaleleri yan yana koyup “hele bir düşünün” der gibi gözlerinin içine odaklanması beynimin niyetini boşa çıkarmıştı.
“Evet” diyordu Dede, “ulu orta görünene bakmak önemlidir ama daha önemli olan o görünenlerin arkasındaki gerçekleri görmektir. Görmekle de kalmayıp ona göre hazırlanmaktır.” Hoş geldiniz dahi demeden özgürlük vadisine doğru yolculuk yaptığımızı anlarcasına:
“Bakın” dedi, “’özgürlük vadisi’ dediğiniz o vadide her şeyin yerli yerinde ya da güllük gülistanlık olduğunu zannetmeyin sakın. O bahis konusu etiğiniz özgürlük vadisinde aşılması imkânsız ve güç olan dağlar var. Hatırlar mısınız, yıllar yılı Türk devletini korkular cumhuriyeti kurmakla suçladınız. Yani anlayacağınız Ermeni korkusuyla örülüp yükseltilen dağ; Yunan, Rum korkusuyla bezendirilerek yükseltilen bir başka korku dağı, üstüne Kürdün varlığıyla çimentolanan korku dağı ve daha nice irili ufaklı korku dağların serisi…”
“Anlayacağınız yükseltilen her korku dağları bir yerleri ya da birçok gerçekleri kendi gölgesinde bırakabildi. Tabi en basta evrensel değerlerle nakışlandırılan insan varı hak ve hukuk yani sözün kısası bahis konusu özgürlük vadimizde de bir aşağı bir yukarı aynı mantık parametreleri ile örülen korku dağları mevcuttur. Gerçi her ne kadar ortam ve koşulların haklı gerekçesi olarak örülen korku dağları varsa da sonuç olarak kendi mantık renginin hâkimiyeti ya da varlığıyla ölçüt edilen özgürlükler kavramın selameti için örülen korku dağları daha fazla çoğunluk ve yoğunluktadır.”
“Örneğin PDK ile PYD’nin her biri kendi gücsel çıkarları doğrultusunda Rojava ile ilgili yaptıkları gibi. Kendi partisel çıkarlarını öncelik olarak Kürt halkının önüne koyarak, ‘ortaya koyup pazarlanan gerçeklerle Kürt halkının bir bütün gerçekleriyle uyuşmuyor’ diye feryat eden çığlığa karşı ‘elde edilen kazanımlar gidiyor, gidecek’ haykırışlarla korku üzerinde inşa edilen dağ ya da dağlarla esas gerçeğe parmak basmak isteyen çırpınışları bastırma sebebi bu değil midir? PKK´nin oluşturduğu korku dağlarının zirvesindeki duruşunun anlamı ya da diğer muhalif Kürt grupların ‘PKK derin devletin yarısı ya da özüdür’ denilerek PKK üzerinden inşa edilen korku dağ ve duvarları gibi… Yani anlayacağınız özgürlük ya da kendi doğrularının parametreleri Kürt toplumunun genel çıkarlarından daha çok kendi çıkarlarıyla sınırlı kalmıyor mu? Oysaki evrensel anlamdaki özgürlüklerle ölçülen gerçekler ya da bir toplumun genel çıkarlarıyla ölçüştüğü kadarıyla evrensellik anlamını taşımalıdır. Ama ne yazık ki onların gerçeklerinde… Onlardan ötesi korku dağlarıdır ve yükseltilen her korku dağının tepesine korkutucu söylemlerle ihanetin değişik renkleri ile resmileştirirler hemen…”
Bir ara elindeki bastonuyla uzağın derinliklerini deşer gibi yaptı ve gözleri yılların hüzünlü yükleri ile nemlenmişti. Sustu. Bu bilge insanın anlattıklarına yüreğim ve beynim esir olmuştu âdeta. Ne yüreğimin yürekliği ne de beynimin kalmıştı. Tek işlevleri dedenin ağzından dökülen sihirli sözcükleri takip etmeleri olmuştu.
“Ben seksen yaşındayım” diyerek suskunluğunu bozdu sonra. “Şu bahis konusu ettiğiniz özgürlük vadisine gidip son günlerimi orada özgürce geçirmek en büyük özlemimdi. Özelikle de herkesin hak ettiği kadarı ile herkesi alkışlamak isterdim. Ama ne yazık ki PKK’ye yöneldiğimde, diğer Kürt muhalif kesimlerin olur olmaz oluşturdukları korku dağları ile karşılaşıyorum. Muhalif olanlara yöneldiğimde ise aşılması çok güç PKK´nin korku dağları ile beynimle bedenimi ha bire kirletiyorlar. Yani anlayacağınız hangi yöne yol alıp yolculuk yapmaya niyetlenmiş isem bir korku dağıyla karşılaşmışım.”
“O dağları aşma kudretini ise kendimde bulamayarak takatsiz kaldım. Aha gördüğünüz bu taşın üzerinde nefeslenerek şu korku dağları arkasında saklanan esas gerçekleri hayal ederek beynimde anlamlandırmaya çalışıp zaman harcıyorum. Evet, size hoş geldiniz, nereye gidiyorsunuz? diye sormadım ama gideceğiniz özgürlük vadisine yeni yeni korku dağları örmeyeceğinizi temenni ederek sizlere eyvallah deyip yolunuz açık olsun diyorum. “
Hüseyin Akıncı. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Nerina Azad
Bu makale toplam: 14988 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:41:16